Üstad Muhammed Hasaneyn Heykel, Mısır'da başlayan halk ayaklanmasına ilişkin aljazeera'ye özel bir röportaj verdi. Mısır'ın ünlü gazeteci ve yazarlarından Fehmi Hüveydi'nin yaptığı bu röportajda Heykel, gençlerin başlattığı devrimin, Mısır'ı birleştirici vatanseverlik ruhunu geri getirdiğini, ancak Mısır'da berbat olan şeyin en onurlu olan şeyi acımasızca katletmeye çalıştığını, rejimin otuz yılda yapamadığını altı ay içerisinde yapabileceği savlarıyla halkın iradesini boşa çıkarma gişimine şahit olduğumuza ancak buna rağmen salı günü gerçekleşen hilesiz halkoylamasında halkın kendisine ait son sözünü söylediğini, bu sözün de mevcut rejim dönemini bir daha geri dönmemek üzere kapattığını söyledi.
Üstad bunları konuşurken bir yandan da evinin balkonundan, Mısır'ın yeniden doğduğu, eski dönemin kapandığını yeni bir dönemin açıldığını ilan etmek için Tahrir Meydanında toplanan büyük kalabalığa katılmak için Al Gala Köprüsünü geçmeye çalışan insan selini takip ediyordu. Üstadın gördüğü manzara karşısında yorumu şuydu: Mısırın devrimci ruhu tekrar geri geldi, Mısır dünyaya eski büyüklüğünü koruduğunu, devrim yapmaya muktedir olduğunu gösterdi. Şu an gençlerin yaptığı devrim yalnızca bu mesajı bile ilan etseydi yeterli olurdu. Tarih kimi gerçekleri dikte eder, bu mesajın Tahrir Meydanından haykırılmasının çok derin ve sembolik bir anlamı vardır.
Meydanda toplanan kalabalık hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu Mısır'ın kurtuluş düşü ve büyüklüğünün canlandırılmasıdır. Bu kalabalık ülkenin doğurduğu en güzel en onurlu kalabalıktır. Bu halkın büyüklüğü ve rüyası için tarihte bir sembol olarak kalacaklardır. Halk bu gençlerin etrafında toplandı, cumhur tarihi ve medeni hissiyatıyla bu gençlerin Mısır'ın gerçek evlatları olduğunu anladı. O yüzden Mısırlıları, öfkelerini ve protestolarını dile getirmek için o büyük günde yani Salı gününe çağırdığında beş ila yedi milyon arası bir Mısırlı topluluk bu çağrıya karşılık verdi. Eşi benzeri olmayan, kararlı ve kesin bir sesle sözlerini söylediler, bu sözle Mısır'ın yeniden doğum belgesini yazdılar.
Bu mesaj yalnızca Mısır ve Arap Dünyası semalarında yankılanmadı aksine bu mesaj tüm evrende yankılandı. Tüm dünya Mısır'da ne olup bittiğini anladı. İşte o günden sonra gençler, ülke için baştanbaşa bir düşünce sembolu, bir meşale ve bir ışık olarak meydanda kalmaya devam ettiler.
Bundan sonra bu gençler için ne düşünüyorsunuz?
Bir kere şu konuda anlaşalım: Bu cesur gençlerin yaptığı bu devrim otuz yıldır Mısır'da mevcut olan rejimin temellerini kökten sarsmıştır. Ancak malesef onlara verilen karşılık sert ve kınanması gereken bir karşılıktır. Meşaleyi kanla söndürmeye çalıştılar. Mısırda en berbat olan şeyin en onurlu olan şeyi öldürmeye çalıştığını gördük. Bunu Çarşamba ve Perşembe günü gördük. Atlarla, develerle ve eşeklerle Tahrir meydanına girmek istemeleri bunun bir sembolüdür.
Sizce haydutları ve hırsızları develer ve atlar üzerinde gençlere saldıranların arkasında kim var?
Bunu yapanlar, kullandıkları aracın tıpkısının aynısıdır. Yani demek istiyorum ki bu işi yapanların getirdikleri hayvanlardan pek farkları yoktur.
Bu işin arkasında Ulusal Parti'nden bazı kimselerin ve işadamlarının olduğu iddiaları var?
Bu doğru, işin arkasındaki isimler belli, herkesin bildiği isimler. Bu işi finanse eden çevreleri herkes biliyor. Hükümet, iş ve emniyet arasındaki koalisyana mensup hazır kişiler vardır. Bu kişiler ancak borazan kiralamak, silah satın almak, yağmacı ve çetecileri kiralamaktan başka bir şey yapamazlar.
Meydana girmeye çalışan atlı develi manzaranın arkasında kim olduğunu anladığımıza göre polis neden ülke güvenliğinde yoktu? Nitekim polisin olmaması ülkede cereyan eden tedhiş, yağma, hırsızlık ve güvensizlik ortamının doğmasına neden oldu?
Bu resmin bir parçasıdır, bununla ilgili bir takım husulara dikkat çekmemiz gerekir: Birincisi İçişleri Bakanlığı kaynaklarına göre tedhiş ve yağma olaylarına karışanların, ülkede kaos yaratanların kendileriyle ilişkisi olmayan gizli bir örgüte mensup kimselerdir. İkincisi polisin ilk başta göstericilere karşı tutumu orantısız güç kullandı. Gören sanki işgalci bir ülkenin acımasız bir kuvvet koluydu. Bu da insan haklarına saygılı herhangi bir ülkede savaş suçudur.
Üçüncüsü polisin sokaktan çekilmesi kararı konusunda bir soru işareti vardır. Günlerde cevabını bulacağımız bu soru işareti tarihte ve Mısırlıların vicdanında muallâk bir soru olarak kalacaktır.
Dördüncüsü bu olanlar kesinlikle sürpriz değildir. Zira bu batı dünyasında özellikle ABD'de bilhassa Shell, Mobiloil gibi dünya petrol şirketleri uzmanlarının ortaya koyduğu ve Ajaksi planı denilen planları olan CIA'de tedavülde olan karşıt devrim literatürünün içerdiği sigorta planlarından mülhem bir fikirdir.
Mısır gençlik devrimiyle ilgili gerçekleri incelediğimizde İrandaki Musaddık devrimine ve Pinochet dönemindeki Şili'ye benzediğini görecektir. Bu iki devrimde de kalabalıklar arasınra karışan kimi grupların devrimin aslında istikrarı bozduğunu ve hayatlarını cehenneme çevirdiğine dair halkı korkutmak istediklerini görüyoruz.
Burada bazıları çatışmayı sanki Mübarek rejimi muhalifleriyle Mübarek yanlılarının bir kavgası olarak göstermek istiyor
Bu gerçeği çarpıtmaktır. Gerçek göstericiler Tahrir Meydanı'nda toplanan ve onurlu ve barışçıl bir şekilde bu ülkenin onurunu savunma kararı alan protestoculardır. Diğerleri ise belli bir davası olmayan kiralık elemanlardır. Bunlar ister güvenlik birimlerine mensup olsun isterse satın alınan paralı elemanlar olsun isterse hükümete bağlı fabrika ve sektörlerde çalışan işçi ve görevliler olsun bunları iktidarı desteklemek ve halkta bir infial yaratmak için Mühendisin bölgesindeki Mustafa Mahmud Meydanı'na taşıyan hükümete bağlı birimlerin araçlarıydı. İnfial girişimleri öyle bir hal aldı ki Mısır milli takımı oyuncuları ve atrenörünü kullandılar.
Peki, gençlik devrimi şimdiye kadar neler gerçekleştirdi?
Daha önce de belittiğim gibi bu gençler Mısırı birleştirici vatanseverlik ruhunu geri getirdiler. Mısır halkının intifada ve devrim yapmaya gücü olduğunu gösterdiler. Mısır halkının ne istediğini gösterdiler. Halkın ne istediğini tespit etme işini akil adamlara ve elitlere bıraktılar. Öfkeli kalabalıklar diktatörlüğe meydan okuyup diktatörleri indirebilir. Ancak bu kalabalıklar gelecekle ilgili sorulara yanıt verecek, ne yapmalı? Sorusuna yanıt verecek bir program koyma talebinde bulunmuyor.
Peki, akil adamların bu rolu yerine getirdiklerine inanıyor musunuz?
Malesef bu soruya cevap veremediler. Çünkü onların çoğu gerçeği okuyup hakettiği gibi reaksiyon göstermediler. Ayrıca Mısır'da meşru olarak kabul edilen muhalefetin pek bir ağırlığını göremiyoruz. Hatta muhalefet dediğin şey çoğu zaman bir ofis ve gazete ya da Ulusal Parti'nin yan uzantısı olmaktan başka bir ağırlığı ya da varlığı bulunmamaktadır.
Mısır'daki iktidarın temsilcileri muhalefet ve diğer siyasi gruplarla diyalog çağrısında bulundular?
Bu diyalogun olması lazım. Ancak bu diyalogun zamanı, temelleri ve şartları vardır. Böyle bir diyaloğun başlaması için siyasi şartların uygun olmasının yanısıra diyaloga katılan tarafların bir meşruiyeti ve toplumda gerçek bir ağırlığı olmalıdır. Ayrıca herhangi bir diyalogun olması için önceden üzerinde mutabık kalınmış bir gündemi olmalıdır. Gündemi üzerinde mutabakata varılmamış bir diyalog diyalog olmaktan çıkar bir tarafın diğer bir tarafa kendi şartlarını dayatma girişimine dönüşür. Şu anda olan da budur zaten. Gerçek muhalefetin temsil meşruiyeti kuşkuludur. Kaldı ki gelecekte üzerinde mutabakat sağlanacak bir gündem de bulunmamaktadır. Şu anda mevcut olan şey ise sokağın öfkesini almak için iktidar temsilcileri tarafından verilen bir kaç vaatten ibarettir. Şekillenmesinde ya da önceliklerinin listelenmesinde gerçek muhalefetin bir katkısı yoktur.
Cumhurbaşkanı Mübarek yaptığı son konuşmada önümüzdeki döneme ilişkin düşüncelerini ve ileride atılması istenen reform adımlarından bahsetti?
Cumhurbaşkanı'nın konuşmasında bir tutarlılık bir iyimserlik veya bir güven göremedim. Son görev süresinin içerisinde olduğunu söyledi. Gelecekle ilgili düzenlemelerden bahsederken hile yoluyla oluşturulmuş mahkemelik olmuş parlamentonun bunu yapacağını söylemesi onun ne şimdi ne de gelecekte güvenilmez olduğunu gösterdi. Cumhurbaşkanı görev süresinin sonunda ileriye dönük düzenlemeleri yapmak için meşruiyeti şüpheli ve aslında taraf olmaması gereken bir meclisi görevlendirmesi dikkat çekmektedir, bu anlaşılır bir durum değildir.
Çok daha enteresan olan şey Cumhurbaşkanı konuşmasını yaptıktan bir kaç saat sonra Tahrir Meydanı'ndaki göstericilere saldırı girişiminin olmasıdır. Bu girişim devrimi yönlendiren ve kitlesel öfke duygularını fışkırtan sembolu öldürme girişimidir. Bu da diyaloğa ve diyaloğun maksatlarına güven duymamızı engellemektedir. Sanki Cumhurbaşkanı makamını terk etmeden önce görev süresini halkının en onurlu evlatlarına yönelik bir cinayetle noktalamak istiyor.
Medya organları iktidarla muhalefet temsilcileri arasında diyalogun fiilen başladığını yazıyor?
Bu husustaki iddialara ilişkin üç açıklamam var. Birincisi muhalifler olarak takdim edilenlerin meşruiyetiyle alakalıdır. Buradaki soru şu: Bu muhalefetin Mısır olgusundaki gerçek ağırlıkları nedir? İkincisi devrimi başlatan gençlerin temsilcilerinin olmadığı bir yerde mevcut durumla alakalı diyalog gerçekleşmez. Üçüncüsü olduğu varsayılan böyle bir diyalog, arızalı konuları ve diyalogun amaçlarını belirleyen bir gündem üzerinde mutabık kalmadan cereyan etmektedir.
Bu diyalogtan ne tür sonuçlar çıkar?
Burada esas problem ıslahı mümkün olmayan bir durumla karşı karşıya kalmamızdır. Buradaki arıza esas bünyesinin bir parçası haline gelmiştir. Sonra burada tüm dünyanın hem fikir olduğu bir gerçeği görmezden gelme durumu vardır. O da mevcut rejim sayfası kapanmıştır. Dünyanın önemli başkentlerindeki konuşmalar Mısır'da yeni bir sayfa üzerinde cereyan etmektedir. Bunun en büyük delili ABD'nin perşembe akşamı ilan ettiği düzenlenmelerdir. Bu düzenlemelere göre Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek istifa edecek, yardımcısı Ömer Süleyman başkanlığında geçici bir hükümet kurulacak.
Malesef biz kafamızı kumlar gömmüş etrafımızda olan biteni idrak etme ya da görmeyi reddediyoruz. Dünyanın siyaseten ve pratik olarak çöktüğünü konuştuğu bir durumu tamir etmeye ve güzelleştirmeye çalışıyoruz. Dünya basını manşetlerden ve sürmanşetlerden bunu çok açık ve net bir şekilde yazıyor. Bizim resmi medyamız dünya siyaset ve meyda çevrelerinin artık mazi olarak kabul ettiği durumun bir başkasına geçmesi için yoğun bir şekilde uğraşmaktadır.
Mevcut durumun teşkilinde ABD'nin ne derece bir rolü vardır?
Amerikalılar başından beri ve Arap dünyasında alışık olduğumuzdan daha fazla bir şekilde Mısır'daki olaylarda vardırlar. ABD, durumu an be an takip eden bir ekibi bu iş için görevlendirmiştir. ABD'den verilen günlük demeçlerde bir şekilde bu konuya değinildiğini görüyoruz. Bunu Obama'nın Mısır'da iktidarın Mübarek'in görev süresinin sonra erdiği eylül ayından önce düzenli ve sorunsuz bir şekilde el değiştirmesi için yapmış olduğu görüşmelerden ve vermiş olduğu demeçlerden anlıyoruz.
Bunu ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlarının demeçlerinde de gördük. ABD Kongresi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı John Kerry ise Cumhurbaşkanı Mübarek'in görevi bırakması gerektiğine dair çok sert bir konuşması var.
Perşembe günü akşam saatlerinde haber ajanslarına düşen bir habere göre ABD Senatosu Mübarek'in görevini geniş tabanlı geçici bir hükümete devretmesi için bir proje üzerinde çalışıyor. New York Times gazetesine göre ABD Mısır Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Savunma Bakanı ve Genel Kurmay Başkanı'yla bir takım temaslarda bulunduğunu yazdı.
NYT 1 Şubat tarihli nüshasında Amerikalı temsilci Frank Wezner'in Kahire'de yürüttüğü temaslara ilişkin çok önemli ayrıntılara yer verdi. Gazete ayrıca Obama'nın Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısında iki saate yakın, halkın siyasetini ve rejimini reddettiği Mısır'daki durumu konuştuğunu yazdı. Toplantıda iki uzmanın son gelişmelere ilişkin yazdıkları rapor ele alınmış.
Toplantıda Büyükelçi Frank Wezner'in Kahire'ye şu iki mesajı götürmesi kararı alınmış: Tüm dünyaya eylülde sona erecek olan görev süresinden sonra adaylığını koymayacağını açıklaması İkincisi de oğlu Cemal Mübarek'i Cumhurbaşkanlığına aday göstermeyeceğini deklare etmesi. Ancak Mübarek bunu reddetti, buna cevap vermekten kaçındı.
ABD'nin Mısır'a göstermiş olduğu bu aşırı ilgi iki ülkenin ilişkilerinin sürmesine verdiği önemden mi kaynaklanıyor yoksa ABD-Mısır ilişkilerine vermiş olduğu önem mi yoksa Mısır- İsrail ilişkilerini sağlama alma çabasından mı kaynaklanıyor?
Washington iki duruma göre hareket ediyor. Mısır, ABD'nin Ortadoğu stratejisinde çok ayrıcalıklı bir yere sahiptir. ABD ayrıca Mısır- İsrail ilişkilerinin istikrarına da çok önem vermektedir. Bunun yanında Obama, ikinci defa seçilebilmek için Amerikalı yahudilerin oylarına ihtiyaç duymaktadır. Dolayısıyla İsrail'in güvenliği ve çıkarlarına özel önem vermesi anlaşılır bir şeydir.
Peki, İsrail'in Mısır'ın durumuna özel önem vermesini nasıl açıklıyorsunuz?
İsrail'in Mübarek'i "kendileri için stratejik bir hazine" olarak nitelendirdiğini düşünürsek, Telaviv'in Mısır'da rejimin değişmesi ihtimaline karşı endişelerini anlayabiliyoruz. Sonra bizim bu tutumlardan Mısır-İsrail ilişkilerine ilişkin bir çok soru işareti olduğunu bilmemiz gerekir. Özellikle de başkan Sedat'ın İsrail'in yalnızca güvenliğiyle ilgili değil ileride bu devlete karşı başka savaşlara girmeyeceğine dair vermiş olduğu taahhütler ve garantilerin ne olduğuna dair elimizde net bilgi yok.
Sorularım bittince Üstad Heykel beni durdurdu ve mevcut durumda tüm Mısırlıların bilincinde olması gereken şu hususları yazmamı istedi:
Birincisi: Yaralı rejimin tek işi intikam almaktır. Altı ay daha iktidarda kalmak için 300 vatandaşını öldürmeye en az beş bin kişiyi de yaralamaya hazır olduğuna göre bu rejimin sürmesi halinde Mısırlıların ne tür bir bedel ödemek zorunda kalacağını hiç kimse kestiremez.
İkincisi: Hiç kimse Mısır'ın onurlu ve cesur gençlerini kendi hazır ve geleceklerini inşa etme hakkından mahrum edemez. Aynı şekilde hiç kimse yeni Mısır'ın doğum belgesinin rejimin öldürmek istediği ancak Mısır semalarında parlayan birer yıldıza dönüşen üç yüz şehidin kanlarıyla yazıldığını unutmamalıdır.
Üçüncüsü: Ümmetimiz Mısır'ın doğurduğu en güzel ve en onurlu evlatlar olarak kabul ettiğim bu gençlere minnettardır. Zira bu gençler Mısır semalarında kapkara bulutların çoğaldığı bir yerde kaybolan umudumu geri verdiler. Kader tüm Mısır'a, son kırk yıldır kaybolan ışık ve sıcaklığı geri getiren umut güneşinin doğmasını ve bu kapkara bulutların dağılmasını görmeyi nasip etti.
Bu röportaj Mehmet S. Direk tarafından Timetürk için tercüme edilmiştir.
Röportaj: Fehmi Huveydi