Sadece ülkemizdeki siyasî mücadelede değil, dünyadaki bütün siyasî mücadelelerde de kanunî olarak şekillenmiş dernek, sendika veya partiler dışında, gizli-açık yığınla baskı grupları, tarihin her döneminde de bir gerçek olarak ortadayken, bizdeki bazı siyasetçiler, F.G. Hareketi’ni 'tarihimizde görülmemiş bir büyük fitne hareketi' olarak nitelemektedirler.
Doğrudur, bu cemaatleşme hareketi küçümsenmemelidir. Nitekim, onun etkili olduğunu emperyalist merkezler de görmüşler ve onu, Türkiye’nin ‘başına buyruk, bağımsız bir siyaset izlemek’ yönündeki güçlenen eğilimine tahammül etmeyen bütün emperyalist odaklar bu 'cemaat' ve Pensilvania’daki liderini, azâmî faydayı sağlamak için olabildiğince kullanmak istemekte ve o da kendisini daha bir 'dev aynası'nda görmekte ve 'kullanışlı bir kukla olduğu'nu ortaya koymak için çırpınmaktadır.
Ama rakibi veya hasmı çok büyütmek, onu küçümsemek kadar tehlikelidir ve içinde tuzaklar taşır. Çünkü bu gibi nitelemelerin o kesim üzerinde bir doping etkisi yapacağı unutulmamalıdır. Kaldı ki, Müslümanların tarihinde de ne büyük fitneler olmuştur..
***
Ayrıca, o hareketin 'en büyük fitne' olarak nitelenmesinin, dikkatlerin dağılmasına ve başka fitne odaklarının görülmesine perde ve engel teşkil ettiği unutulmamalıdır. Nitekim, yığınla tarikat ve cemaatler, bu gelişmelerden kendileri lehine en büyük faydayı sağlamak dikkatindeler. En başta da, son yüzyılın en büyük cemaat hareketi olarak devlete el koymuş ve askerî darbelerle ülke ve halkı teslim almış olan bir 'resmî ideoloji cemaati' gözardı edilmemelidir. Şimdi, bu ‘laik cemaat’, 'F.G. Cemaati’ne karşı verilen mücadeleden en büyük faydayı sağlamak kurnazlığındadır. Daha da ilgi çekici olan ise 'F.G. Cemaati’nin de, taa başından beri, bu 'laik-kemalist cemaat’le işbirliği içinde olmasıdır.
***
Evet, 'laisizm' de ve 'ateizm' ve dinsizlik de sosyolojik olarak bir din mahiyetindedir ve o görüşlerin bağlıları arasındaki bağ da bir cemaat dayanışmasıdır. Bu açıdan Türkiye’nin son yüzyılındaki en etkin ve sürekli cemaati, 'kemalist ve laik cemaat'tir. (1940’lı yıllarda resmî olarak yayınlanan bir sözlükte, 'kemalizm türk’ün dinidir..' gibi laflar yazıldığı gibi, komünizm, kapitalizm, demokrasi, laisizm, liberalizm vs. ideolojik sistemler de bağlılarından, bir din bağlılığı beklemektedir.)
***
Din, bir kişi veya toplumun hayata bakışının, yaşayış tarzının temel ölçülerini veren bir inanç veya düşünce kavramı olup, bu kavram sosyal hayattaki etkinliği derecesinde kurumlaşır da.. Bu kavram, sadece Yahudîlik , Hristiyanlık ve İslam gibi, özü itibariyle ilahî iradeye ve o iradenin hükümlerini taşıdığına inanılan Tevrat , İncil veKur’an-ı Kerîm gibi 'kitap'ların insanlara, Enbiyaullah/ Allah tarafından vazifelendirilen seçkin insan -elçiler /resuller eliyle sunulduğu inanca nisbet edilmez; bütün hayat tarzlarının kurallar sistemi de bağlılarından bir din sadakati bekler.
***
Adına, ister 'din / religion' denilsin, ister ideoloji; bu kavramları kabul eden sosyal kesimlerin doğru olduğuna inandıkları kendi aslî ölçülerini topluma hâkim kılmak istemeleri yolundaki çaba ve mücadelelerin adıdır, siyaset..
Avrupa’yı henüz 500 yıl öncelerde 100 yıla yakın bir süre kasıp kavuran din/mezhepsavaşları, gerçekte, yöneten kişi veya güç odaklarıyla, yönetilen konumundaki halk kitleleri ve güç odakları arasındaki mücadelelerin tarihidir.
Bizim dünyamızda, Selçuklu’ların tarihten silinmesine kadar varan gelişmelerin içinde Babaî İsyanları’nın bünyemizi ne kadar zayıflattığı hatırlanmalıdır. Keza, Moğol İstilâsı’ndan sonra bu yeni ‘efendi’ye bağlı kalarak hayatta kalmak yöntemini kabullenen İslamî cemaat ve cereyanlar olduğu gibi; Osmanlı’da da, yöneten iradeye karşı, hattâhalk müslümanlığı’ anlayışı içinde şekillenmiş, bir takım dinî cereyanlardan beslenmiş ne büyük fitne ve gaileler olmuştur.
***
Asıl mesele, mücadelenin inançla verilmesidir ve rakibin, hasmın büyütülmesinden de, küçümsenmesinden de kaçınılmalıdır.
stargazete