Mu'cizelerle ilgili önemli bir soruya cevap vermek zorundayız. Soru şudur: Allahu Teâlâ, içinde bulunduğumuz kâinatın kaide ve kanunlarını belirledikten sonra görevini terk etmiş ve hiçbir zaman bu kâinatın mekanizmasına müdahale etmeme kararı mı almıştır? Yoksa durum bambaşka mıdır? Yani, saltanatının idaresini her an elinde bulundurmakta ve istediği zaman insana, diğer yaratıklara ve eşyalara dilediği şekli verebilmekte midir?
Yukarıdaki sorunun ilk bölümünü kabul eden kişilerin mu'cizeleri kabul etmeleri imkânsızdır. Çünkü, Mu'cizeler onların ne Tanrı kavramıyla ne de kâinat kavramıyla bağdaşıyor. Ama, bu kişilerin takip edeceği en iyi yol, Kur'ân-ı Kerim'i olur olmaz şekilde tevil ve tefsire çalışmaktansa bu ilâhi kitabı tamamıyla kabul etmemeleridir. Zira, Kur'ân-ı Kerim her zaman, Allah ile ilgili ilk kavramı red ve ikinci kavramı ispatlamaya çalışmıştır. Buna mukabil, Kur'ân'ın sunduğu delilleri kabul edip Allah ile ilgili ikinci kavramı benimseyen bir kişi için mu'cizeleri anlaması veya kabul etmesi o kadar zor değildir .Gayet tabiidir ki, eğer bir kişi, örneğin, yılanların nasıl doğduğu ve yaşadığını biliyor ve bu usul ve yöntemlerin dışında Allah'ın yılanları başka türlü meydana getirip, yaşatmayacağına inanıyorsa, o zaman, bukişi, kendisine bir asânın yere atılınca yılan olduğunu ve kaldırılınca tekrar asaya döndüğünü anlatan bir kişiyi mutlaka yalanlayacaktır. Fakat eğer bir insan, Allah'ın her şeye kadir olduğuna, istediği maddeye hayat verebileceğine ve emriyle bir âsâ'nın yılan olabileceğine inanıyor ise, onun için bu tür hadiseler ve kıssalar gerçeğe ve akla uygun olacaktır. Bu insan için bir asânın yılan olması, yumurtalardan civciv çıkması kadar tabii ve olağandı. Aradaki fark sadece şudur. İlk hadise peygamberlerin tarihinde sadece üç defa vuku bulmuştur, halbuki ikinci hadise her gün gözümüzün önünde cereyan etmektedir.
Kur'ân-ı Kerim'in şu ayetlerine bakın:
"Onlar üç (kişidir), dördüncüleri köpekleridir" diyecekler. "Beştir, altıncıları köpekleridir" diyecekler. Hep görülmeyene taş atıyorlar (bunlar). (Hayır), yedidir, sekizincileri köpekleridir, diyecekler. De ki: Onların sayısını Rabb'im daha iyi bilir. Onları bilen azdır. Onun için onlar hakkında, sathi tartışma dışında, derin münakaşaya girme ve onlar hakkında bunlardan hiçbirine bir şey sorma". (Kehf; 22)
"Ancak Allah dilerse" (yapacağım) (de). Unuttuğun zaman Rabb'ini an ve 'umarım Rabbim beni, doğruya bundan daha yakın bir bilgiye ulaştır tır' de." (Kehf; 24)
Burada denilmek isteniyor ki, önemli olan meydana gelen doğaüstü şeyler ya da Mu'cizelerin sayısı değil, onlardan alınması gereken derstir. Gerçek mü'minler hiçbir zaman Allah'ın gücü ve kudretinden şüphe etmemelidirler. Mü'minler dünyanın kaide ve kurallarına değil, Allah'a güvenmelidirler ve şartlar her ne kadar elverişsiz olursa olsun Hak yolundan ve Allah'a güven ve inançlarından ayrılmamalıdırlar.
Bu ayette başka önemli bir noktaya değinilerek, insanların genellikle, "Tabiat Kanunu" dedikleri ve bunun dışında dünyada hiçbir şeyin olmayacağına inandıkları "alışılmış âdetler"e Cenab-ı Allah'ın bağlı olmadığı an- latılmıştır. Allahu Teâlâ, ne zaman ve nerede isterse bu âdetleri aşarak istediği tabiatüstü işi yapabilir. Allah için, bir kişiyi 200 yıl ebedi uykuda bulundurduktan sonra sanki sadece birkaç saatlik uykudan sonra uyanmışçasına diriltmek hiç de zor bir iş değildir. Demek ki, geçmişteki peygamberler ve bütün kitaplarda zikri geçen kıyametten sonra bütün insanları diriltmek Allah için zor olmayacaktır.
Cenab-ı Allah'ın kâinatında doğaüstü gelişmeler, olaylar, maddeler ve harika yaratıklar az değildir. İnsan nereye bakarsa Allah'ın kudretinin belirtilerini görebilir. Kâinatta ve tabiatta bazı hadise ve faaliyetlerin belli bir düzen içinde cereyan etmesi, bunların bu düzenin dışında ve belirlenen kurallarını aşarak gerçekleşmeyeceklerinin bir kanıtı olamaz. Nitekim bu tür yanlış inançların reddi için kâinatta ve tabiatta hiç alışılmamış ve hiç görülmemiş olaylar ve cisimlervarolduğu söylenebilir. Bunlar öylesine garip, emsalsiz ve harika oluyor ki insan şaşkına dönüyor. Bu doğaüstü, olağanüstü ve harika şeylerin uzun bir listesi hazırlanabilir. Gerçek şu ki, Allah'ın, Kadir-i Mutlak olduğuna inanan bir mü'min için, insanlara hayat veren ve onları öldüren Allah'ın bir insana bin yıllık ömür verebileceğine inanmak zor değildir. Aslında insan kendi başına bir an bile yaşayamaz, ama Cenab-ı Hak isterse onu istediği kadar yaşatabilir.
mevdudi