“8 günlük bir seyahat”e çıktık ya, dönüşümde bir baktım, masamın üzeri“dağ” gibi yığılmış... “Kitap”lar, “dergi”ler, “mektup”lar, “rapor”lar ve“davetiye”ler... İki-üç gündür, bunları tek tek okumaya, ayrı ayrı dosyalamaya çalışıyorum...
“Dağ” gibi olan, sadece masamın üstü değil... “Yazılacak konular” da dağ gibi birikti... “Hakan Fidan olayı”nı mı yazacaksın, “Abdullah Gül” etrafında çıkarılan dedikoduları mı?.. “Kaos Çetesi”nin, “Hayatı durdurun” sloganı ile tezgâhlamaya çalıştığı “2. Gezi Kalkışması”nı mı, “Kabataş’taki iğrenç saldırının yok edilen görüntüleri”ni mi?.. “Çözüm Süreci’nde gelinen son aşama”yı mı, “CHP’nin kapatılacağı yaygaraları”nı mı?..
Hangi birini yazacaksın?..
GÜL’ÜN MİSYONU BAŞKA
En iyisi mi, en sondan başlayalım ve “Abdullah Gül-Hakan Fidan olayı”na bir kanat çırpıp geçelim...
Malum; kamuoyunda, günlerdir “Abdullah Gül’ün aday olacağı”konuşuluyordu... Hemen herkes; “doğmamış çocuğa don biçme yarışı”na girmiş, senaryo üzerine senaryo yazıyordu.
Abdullah Gül, “düz milletvekili” olarak mı kalacak, “Meclis Başkanlığı”na mı getirilecek?..
Hatta şöyle söyleyenler vardı:
“Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu’nun siyaset tarzından memnun değil... Dolayısıyla, Abdullah Gül’ün aday olmasını istedi ki; onu Başbakan yapacak!”
Daha nice senaryo, nice fitne, nice “AK Parti’yi bölme” çabası!..
Bu “senaryo”ların, bu “fitne”lerin ve bu “üfürme”lerin Abdullah Gül’le ilgisinin bulunmadığını çok iyi biliyorum... Bunları çıkaranların “Paralel İhanet Çetesi” olduğundan, adım gibi eminim...
Onlar, “AK Parti’de ikilik çıkarabilmek” için, 10 Ağustos’tan bu yana yoğun bir çaba içindeler!..
Ama ne oldu?..
Abdullah Gül, bunların heveslerini bir defa daha kursaklarında bıraktı...
“Yakın çevresinden” aldığım bilgiye göre; Abdullah Bey, kesinlikle“milletvekili adaylığı”na müracaat etmeyecek!.. Dolayısıyla; ne “Meclis Başkanlığı”, ne de “Başbakanlık” gibi bir hesabı var!..
Açık ve net söyleyeyim:
Abdullah Bey; Amerika’da benzerlerini gördüğümüz “Think Thank” gibi bir“kuruluş” oluşturma çabasında!..
Hani, eski ABD Başkanı Bill Clinton, ülke ülke dolaşıp “konferanslar”veriyor, “görüşmeler” yapıyor ve buralarda “ABD’nin dış politikası”nı anlatıyor ya; bildiğim kadarıyla, Abdullah Bey de böyle bir hazırlık içinde...
Dahasını söyleyeyim:
Bunun için, bir “bina” da tutulmuş, şu anda “restore” ediliyor...
Gül, “konuk”larını burada ağırlayacak ve onlara “Türkiye’nin gidişatı”hakkında veya “Ortadoğu sorunları” ya da “AB ile ilişkiler” konularında bilgiler verecek!..
Ve yine, sık sık “yurt dışı”na gidip, tıpkı Bill Clinton’ın yaptığı gibi“Türkiye” konulu konferanslar verecek, “Dünya 5’ten büyüktür” diyecek...
Şu anda, “restorasyon”u devam eden bina, bir anlamda “Think Thank Merkezi” olacak...
Aslında, buna Türkiye’nin ihtiyacı var... Bu işler, sadece Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan veya Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun çabaları ile olmuyor... Onlar, hangi birine yetişsinler?.. Mesele “Türkiye” ise; herkes elini taşın altına koyacak... Abdullah Gül de koyacak ve öyle umuyorum ki, böyle bir “misyon” yüklenecek...
Dolayısıyla;
Yok “adaylık”mış, yok “Meclis Başkanlığı” veya “Başbakanlık”mış, bunlar boş lâkırdılar!.. Abdullah Bey, bu “ucuz ayak oyunları”na pabuç bırakmaz, bu “tuzak”lara düşmez!..
Onun misyonu başka...
HAKAN FİDAN, YANLIŞTAN DÖNDÜ
Gelelim, Hakan Fidan meselesine...
Daha önce de yazdım; Hakan Fidan’ı 2005 yılında, henüz “TİKA Başkanı”iken tanıdım ve gerek “başarılı icraat”larını, gerek “beyefendi kişiliği”ni hep takdir ettim...
Ne var ki;
“Yorgunluğunu” gerekçe göstererek “MİT Müsteşarlığı”ndan istifa edip,“milletvekilliği adaylığı”na müracaat etmiş olmasını da hayli yadırgadım...
Öyle ya;
“MİT Müsteşarlığı” gibi, hele de bu dönemde, çok çok önemli bir“görev”de bulunuyorken, milletvekilliği veya bakanlığın lâfı mı olur?..
Hakan Fidan ki; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “sır küpüm” dediği bir adam... “MİT Müsteşarı” iken “Paralel’in korkulu rüyası” olan böyle bir adamın “siyaset”e atılacak olması, en çok Tayyip Erdoğan’ı üzmüş, en çok da “Paralel İhanet Çetesi”ni sevindirmişti!..
Erdoğan, “Fidan’ın adaylığı”nı hiç içine sindirememiş, kesinlikle onaylamamış, bunu da defalarca kamuoyunun huzurunda açıklamıştı!..
Son olarak; bizim de orada bulunduğumuz esnada; Hakan Fidan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan “randevu” talebinde bulunmuş, “Medine’deki görüşme”de Erdoğan, kırgınlığını kendisine yine söylemişti...
Hayır, adaylığa sıcak bakmıyordu...
Ve son gelişme:
Önceki gün akşam saatlerinde, Hakan Fidan, “adaylığını geri çektiğini”açıkladı...
Bir-iki saat sonra da, Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, “Hakan Fidan’ın yeniden MİT Müsteşarlığı görevine atandığını” duyurdu...
Böylece, bir “kriz” daha sona erdirilmiş oldu... Açıkçası, taşlar yerine oturdu!..
Açık ve net söyleyeyim:
Tayyip Erdoğan’ın “Paralel’le mücadele” konusunda “elini değil, bedenini taşın altına koyduğu” bir dönemde Hakan Fidan’ın adaylığa başvurması, hiç de doğru bir hareket değildi...
Neyse ki;
“Yanlış”tan dönüldü!!..
Hakan Fidan, öyle umuyorum “MİT Müsteşarı” olarak, bundan sonra da“Paralel İhanet Çetesi”nin ve onların “otorite” kabul ettiği İsrail’in korkulu rüyası olmaya devam edecektir!..
Bu vesileyle;
Kendisine “hoş geldin” diyorum...
KAPATMA MI, KARARTMA MI?
Gelelim, “CHP’nin kapatılacağı” yönündeki yaygaralara... Malûm, bu iddia,“Fuat Avni” adlı “Paralel İhanet Çetesi’nin tetikçisi” tarafından ortaya atıldı... “Proje”leri olmadığı için “malzeme” peşinde koşan Kemal Kılıçdaroğlu ve kurmayları tarafından da anında sahiplenildi...
Peki, olay ne?..
Olay şu:
Atatürk’ün manevi torunu Ahmet Kemal Doğançay, CHP ve İş Bankası’na 2013 yılında dâvâ açmıştı... Doğançay, trafik kazasında hayatını kaybeden annesi Ülkü Adatepe’nin Atatürk’ün mirasından gerekli payı alamadığınıiddia ederek, CHP ve İş Bankası’ndan 1 milyar dolar talep etmişti.
Ahmet Kemal Doğançay diyordu ki;
“Miras davasıyla ilgili aile olarak yaşanan süreci kaleme almaya başladık... Kitabın adı muhtemelen ‘Emanete İhanet’ olacak... Sadece dava sürecini ve kendi yaşadıklarımızı anlatıyoruz... Haziran’da seçimler var ve miras konusunun diğer siyasiler tarafından istismar edilmesini istemiyoruz. Kitap, seçimlerden sonra basılacak. Beni siyasete alet etmesinler. Bizim üzerimizden CHP’nin karalanmasını, kapatmaya kalkılmasını asla istemem. Davayı hem İş Bankası, hem de CHP aleyhine açmak zorunda kaldım.”
Gördüğünüz gibi, mesele çok açık!..
Adamlar, “mirastan pay istiyor!”
Haklılar da...
Öyle ya;
Ülkü Adatepe için, hem “Atatürk’ün manevi kızı” diyeceksin, hem de onun varislerine mirastan pay vermeyeceksin!..
Ver, kurtul!..
Ne “dâvâ” gelsin gündeme, ne de “kapatma” gibi saçmalıklar!..
Kaldı ki;
O kitabın muhtevasında, “CHP’nin kapatılmasının talep edileceği” gibi bir ifade de geçmiyor!..
AK PARTİ’NİN TEKLİFİ!
O halde, nereden çıktı bu iş?..
Bunlar, Fuat Avni’nin yumurtlamaları!..
Ama, “oyu yüzde 23’lere gerileyen” CHP’nin, böyle bir “mağduriyet edebiyatı”na şiddetle ihtiyacı vardı!..
“Kapatma”yı gündeme getirsinler ki, “mirastan pay” meselesini“karartsınlar!..”
Ne yapsınlar;
Seçimlere 3 ay kalmış ama CHP’nin heybesinde “proje” yok!..
O halde, ne yapacaklar?..
Mecburen “yaygara” koparacak ve bu arada “Bremen Mızıkacıları”nı da devreye sokacaklar ki, “gürültü” kopsun!..
Bağırıp-çağırmaya devam ediyorlardı ki; gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerek Başbakan Davutoğlu, “ellerindeki tek kozu” da alıverdi!..
Dediler ki;
“Madem parti kapatılmasına karşısınız, hemen bir Anayasa değişikliği yapalım ve parti kapatma maddesini tümden kaldıralım.”
Nitekim, bu teklifi Meclis’e de sundular.
Peki, CHP, MHP ve HDP ne dedi bu “çağrı”ya?.. “Hık” dediler, “mık”dediler!..
Hatta, Kılıçdaroğlu dedi ki;
“Var olan yasalar çerçevesinde, bizim kapatmaktan yana bir korkumuz yok!”
Be adam, madem korkun yok, o halde “mezarlığın yanından geçerken niye ıslık çalıyorsun?!?”
Hem “Korkumuz yok” diyorsun, hem de günlerdir sızlanıyor, “kuru gürültü” çıkarıyorsun!..
Ya otur oturduğun yerde, ya da “AK Parti’nin teklifi”ne katkıda bulun!..
Ama, hayır!.. Sizin derdiniz üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek!..
Siz değil miydiniz, “AK Parti hakkında kapatma davâsı” açıldığında, düğün-bayram eden?.. Siz değil miydiniz; “AK Parti kapatılırsa iktidara geleceğiz” diye şıkıdım şıkıdım oynayan?!?..
Siz var ya, siz;
“Kendi çabanızla iktidar olmak yerine, başka partilerin başına gelecek felâketler üzerinden iktidar olmaya çalışan akbabalarsınız!”
Evet, “akbaba siyaseti” güdüyorsunuz!.
“AK Parti’de fitne çıksın!.. Dolar yükselsin!.. Ekonomi kötüye gitsin!.. Yatırımlar dursun!.. İşsizlik patlasın!.. Açlık ve yoksulluk yaygınlaşsın!.. Hatta, Türkiye batsın!.. Yeter ki, AK Parti iktidardan düşsün!” diye el ovuşturuyor, “Türkiye’nin felâketi”nden “iktidar” umuyorsunuz!..
MİLLET OYUNUN FARKINDA
Zannediyorsunuz ki;
Millet bunun farkında değil!..
Millet, her şeyin farkında!..
Bu “senaryo”ların hangi “Paralel mahfilleri”nde yazıldığının da farkında,“oyunu kimin sahnelediğinin” de farkında!.. Bu oyunda, “CHP ve Kılıçdaroğlu’na hangi rolün verildiğini” de, bu millet çok iyi biliyor!..
Dolayısıyla, CHP’nin yapması gereken tek şey şudur:
“Ya Ülkü Adatepe’nin mirasçılarına hak ettiği miras payını ödeyecekler ya da AK Parti’nin, parti kapatmayı tümden ortadan kaldıran teklifine destek verecekler!”
Veya, susacaklar!..
Unutmasınlar ki; “Bir bardak suda fırtına koparmak”la, asla iktidar olamazlar!.. Bu “ters köşe”lerle, bu “hırçınlık”larla da, dikiş tutturamazlar!..
Bugünlük bu kadar!..
*******************************************************************************
Berkin Elvan üzerinden, “ölü sevicileri” yine sahnede!
İsimlerini sayalım: Tarık Akan, Zuhal Olcay, Şevval Sam, Mustafa Altıoklar, Levent Üzümcü, Tayfun Talipoğlu, Cahit Berkay, Bülent Emrah Parlak, Hüseyin Turan ve Sinan Tuzcu...
İşte bu adamlar ve madamlar, “Berkin Elvan” adlı gencin “eylem esnasında öldürülmesi” olayını yeniden gündeme getirmek, “İkinci Gezi Kalkışması” için zemin hazırlamak ve Türkiye’de “hayatı durdurmak” için çabalayan birkaç zavallı!..
Bunlar; “halkın paraları” ile beslenip, “halka savaş açan” halk düşmanları!..
Aralarında, “İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan beslenenler” de var ki; onlar için Başkan Kadir Topbaş veya Abdurrahman Şen ne düşünür, bilemem!..“Yedikleri yalağa pisleyen” bu adamlara hâlâ göz mü yumacaklar, onlara hâlâ hoşgörü mü gösterecekler, göreceğiz!..
Herkes, “demokratik bir kampanya” yürütmekte, elbette özgürdür!.. Ama,“Türkiye’nin istikbali ve istiklâli” söz konusu ise; hele hele “dökülen kanlar” üzerinden “şampanya” içmek hedefleniyorsa; hiç kimsenin, “halka rağmen halkçılık taslamaya” hakkı yoktur...
Bunlar; “tanımadıkları, bilmedikleri, gitmedikleri semtlerin çocukları”üzerinden “ölü seviciliği” yapıyorlar ki, bu “istismarcı”lara kimse prim vermesin!..
Onlar, aslında kendilerini pazarlıyorlar!..
yeniakit