Sadece 11 ay süren cumhurbaşkanlığı döneminden ziyade, bir askerî darbeyle iktidardan uzaklaştırıldıktan sonraki vakuur, izzetli tavrı ile ‘yiğit bir direniş eri müslüman’ olduğunu ortaya koyan Muhammed Mursî’nin düzmece bir mahkemede yargılanırken vefat ettiği haberini 17 Haziran akşamı alınca, ‘Biz hepimiz Allah’dan geldik, dönüşümüz de onadır..’ meâlindeki ‘İnnâ lillah ve innâ ileyhi râcîûn..’ (Baqara-156) âyetini okuduktan hemen sonra... Merhûmun duruşmalarda yaptığı savunmalarından bir cümleyi hatırladım: ‘Mes’ele adam gibi durmaktır. Gelecek nesiller bizim için, ‘Adam imişler’ diyeceklerdir. Yüksek sesle herkese haykırıyorum ki, ülkenizin aslanlarını öldürürseniz, düşmanlarınızın köpekleri sizi yer.. Aslanlarınız hapislerde çürürse, zorbaların sırtlanlar olarak aranızda dolaşması kaçınılmaz olur? Benim sözüm, Mu’min Sûresi, 44.âyetindeki hüküm üzeredir: (Meâlen), ‘Ben işimi Allah’a bırakıyorum. Allah kullarının yaptıklarını hakkıyla görüyor..’
***
Evet, 1952’de Krallık rejimi devrildikten sonra gelen ve 60 yıl süren Cemâl Abdunnâsır- Enver Sedat ve Husnî Mubarek döneminin 2011’de son bulmasından sonra, Mısır’da ilk olarak yapılan serbest seçimlerde Muhammed Mursî, Devlet Başkanlığı’na halkın yüzde 52’sinin desteğiyle gelmiş bir ‘müslüman’ idi.
Ama iktidara gelişinin henüz 11. ayında, üstelik de kendisinin güvendiği Savunma Bakanı General Abdulfettah es’Sisî’ye yaptırılan ve bürokrasinin, ordunun ve de Ezher Şeyhi ve diğer kapıkulu ulemâsının ve diğer dinlerin en önde gelen temsilcilerinin ‘meşrû’ kabul ettiklerine dair destek beyanları ve dünyadaki bütün emperial -şeytanî güçlerin de alkışları arasında bir askerî darbeyle makamından indirildi ve zindana atıldı.
Askerî darbeye karşı çıkan 2500’den fazla Müslüman ise Kahire’de ‘Rabia-t-ul’Adeviyye Meydanı’nda, darbeci General Sisî’nin emrindeki ordu tarafından alçakça katledilmişti. Emperial güçler bu cinayeti bile ‘Demokrasinin yerleşmesinin sancısı’ diye gösteriyorlardı.
Mursî de 5 senedir bir zindan hücresinde yargılanıyordu.
Muhammed Mursî’nin 18 Haziran sabahı erkenden, gizlice ve gizli bir yere gömülmesi, darbecilerin ne kadar korkak olduklarını bir daha gösterdi.
***
Muhammed Mursî’nin vefat haberi üzerine, Devlet’in en üst makamlarıyla irtibata geçen bazı Müslüman grupların da teklifiyle, hemen salâlar okunması ve ülke çapında bütün merkezî câmilerde ‘gıyabî cenaze namazları’ kılınması kararlaştırıldı. İslâm dâvasının ‘yiğit bir direniş eri’ olduğunu zindandaki davranışıyla ortaya koyan -ve inşaallah ‘şehîd’olan- Mursî kardeşimizin mazlûm şekilde katledilmiş olması, ülkemiz müslümanlarındaki duyarlılığı, hele de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Fatih Câmii’nde onbinlerin katıldığı, ‘gıyabî cenaze namazı’nda hazır bulunması ve orada yaptığı bir konuşma zirveye ulaştırmıştı.
Meclis Başkanı Mustafa Şentop Hoca da ‘Muhammed Mursî’ye nasip olan o şerefli ölümün hepimize nasip olmasını niyaz ediyorum’ diyordu; Ankara’da Hacıbayram Câmii’ndeki Diyanet İşleri Başkanı’nın kıldırdığı ‘gıyabî cenaze namazı’nda.
***
Sisî’nin emperial efendileri, onun kanlı askerî darbesini sevinçle karşıladıkları gibi; Muhammed Mursî’nin bir uyduruk ve gizli mahkemenin zindanında trajik şekilde hayata vedâ edişi karşısında da sessiz kaldılar ve Sisî de onun mezarını gizledi. Ama ne gam..
Onu, basireti açık yüzmilyonlarca Müslüman kalplerine gömdüler.
O mazlûm şehid’in ruhu için Allah’u Tealâ’dan rahmetler niyaz ediyorum.
***
NOT: (Fatih Camiindeki gıyabî namaz sırasında, yanı başımdaki bir ‘tuhaf Müslüman’ ise ‘Mursî’nin ölümü bu Tayyip’e yine seçim kazandıracak!.’ diye hayıflanıyordu!) Pazar günkü seçim, tekraren hatırlayalım ki, bir Belediye Başkanı seçimi değildir. Herkes, kendi inanç veya ideolojine en yakın ne ve neresi ise o tarafta yerini alacaktır.)