Müslüman bir şahsiyetin hayata bakışı Allah’tan bağımsız olamaz. Olayları, zamanı ve mekânı Allah’ı hesaba katmadan anlamlandırmaya kalkışmaz. Çünkü mü’min şahsiyetin hayatının merkezinde Allah vardır. Bundan dolayı Müslümanın bütün ölçü ve değerlendirmeleri Allah’ın koyduğu ilkelere göredir.
Olayları, düşünceleri, fikirleri, insanları, kâinatı, yazıları ve konuları, kitabın ve sünnetin sunduğu mesaj ışığında değerlendirmek, konuların gerçek yüzünü görmemize ve doğru anlamamıza vesile olur. Her yıl milyonlarca Müslümanın tavaf ettiği Kâbe’nin görülen ve görülmeyen iki özelliği vardır. Bunlardan bir tanesi Mekke’ye yakın olan dağlardan getirilmiş, yontulmuş ve Kâbe’nin duvarları örülmüş olan taşlar, ikincisi ise yine Mekke şehrinde dokunmuş ve Kâbe’nin üzerini kapatmış olan siyah örtü. Görülen bu iki özelliğin yanında bir de görülmeyen iki özellik daha vardır ki bu iki özellik tavaf eden insanları kalben, ruhen mıknatıs gibi Kâbe’ye çeker. Bunlardan biri Kâbe’nin manevi bir nura sahip olması; diğeri ise manevi bir sırra sahip olması.
Buna paralel olarak ele alacağımız konu, bu haftaki mesajımız olacaktır. Her ne kadar bazı günlerinin güneşli olması, eksinin altında bir soğukluğu hissetmemiz söz konusu olmasa bile, sevgili Peygamberimizin kış mevsimi ile alakalı insanlığa sunmuş olduğu mesaj hayli dikkat çekicidir. Ne var ki maddeci düşünce, aklı birinci sıraya koyup, vahyi reddeden ve Allah yokmuş gibi konuşan mantık bu ve benzeri konuları reddeder.
Senenin aralık, ocak, şubat ayları kış mevsimi olarak devreye girer. Kış mevsimi dolayısıyla halkımızın, basın ve yayının dillendirdiği konular bellidir: Buzlar, yolların kapanması, araçların yollarda kayması, doğalgaz, odun, kömür, yakacak, vs. gibi konularla kış mevsimini geçiririz. Oysa Peygamberimizin ortaya koyduğu gerçeklerle bizlerin ortaya koyduğu konu ve bilgiler ne yazık ki birbiriyle örtüşmüyor.
Peygamberimiz kış mevsimi geldiğinde, önce mevsimin önemine dikkatimizi çekmek için şöyle buyuruyor, “Kış mevsimine merhaba! Onda rahmet vardır. İbadet için gecesi uzun, oruç tutan için gündüzü kısadır.”Peygamberimiz, ümmetine böyle bir açıklama ve değerlendirme yapmasaydı, kim tespit edebilirdi kış mevsimi ile alakalı bu güzellikleri? Yetmedi. Efendimiz yine bir başka hadislerinde de şöyle buyururlar: “Kış mevsimi, müminin ilkbaharıdır.”
Kış mevsiminin, Müslüman ümmet için zahirde soğuk, mana da ise sıcak bir ganimet olduğunu anlamakta zorlanmıyoruz. “Ancak kış mevsimi, mümin için nasıl oluyor da onun ilkbaharını oluşturuyor?” sorusunu kısaca cevaplandırmakta fayda vardır. Kış mevsiminin gecesine ve gündüzüne dikkat çeken Efendimiz, ibadetlerin farklılığına ve zenginliğine yönlendiriyor ümmetini. Uzun gecelerdeki zikirler, sohbetler, Kur’an-ı Kerim tilaveti, tövbe ve istiğfarla; kısa gündüzlerindeki oruçlar, imsak ve iftarlar, insanın iç dünyasındaki değişime, dönüşüme ve canlanmaya vesile oluyor. Kur’an’da ısrarla tavsiye edilen teheccüd namazlarını ikame etmek, kış mevsiminde çok daha kolay ve rahat. Bugün, 06.19’a kadar teheccüd namazının vakti devam ediyor. Dolayısıyla bu kış mevsiminde ibadet hayatımızda teheccüd namazının olmamasının hiçbir geçerli mazereti olamaz. Üzerimizde kalın pardösüler bulunsa da iç dünyamız, rengârenk amellerle ilkbaharı temsil etmelidir. Bundan daha akıllı, daha mantıklı ne olabilir ki?
Ne var ki oturma odalarımızın en itibarlı köşelerindeki televizyon, elimizden düşürmediğimiz akıllı telefonlar ve sosyal medya yaşanacak ilkbaharı engelliyor. TV izlemenin, internet ve sosyal medya takibinin sınırını, kültürünü, fayda ve zararını hesaba katmayanların kış mevsimini manevi dünyasının ilkbaharı yapmak gibi bir derdi olamaz.
Kış mevsimini manevi dünyamızın ilkbaharı olması duasıyla; Cumanız mübarek, dualarınız makbul olsun.
yeniakit