Buzdolabını açtığında kendisini bir "masal ülkesi" nde gibi hissetti. Hangisini önce yiyeceğini, sonra da nasıl bir sıra izleyeceğini düşündü. Acı biberli pirinç çorbası, peynir, köfte, zeytin, fasulye, baklava, sirkeli turşu derken, önce Kit-Kat çikolatasını attı ağzına. Sonra da hepsini! En son 5 yıl önce görmüştü buzdolabını, yiyecekleri... Ailesine gittiğini hem de çok uzaklara uçtuğunu söyleyemediği o veda gecesi aklına geldi. Ayrıldığına pişman olduğu gece... Hollywood filmlerinde bile olmayacak işkencelerden, baskılardan kurtulduğuna inanamıyordu. Oysa her şey Pakistan'da camilerde dinini ve Kuran'ı daha iyi öğrenmek için başlayan bir yolculuktu. Ama bu yolculuk kâbusa dönüşmüştü...
Yıl 1982. Bismark Caddesi'ndeki çocuk kliniğinden yeni bir bebek sesi daha geldi. Bremen-Hemelingen'deki işçi mahallesinde kiralık bir dairede yaşayan Rabia-Metin çiftinin ilk çocukları doğmuştu. Adını Murat koydular. Murat Kurnaz... Çoğu Türkiyeli babalar gibi onun da babası Mercedes fabrikasında işçi olarak çalışıyordu. Savaş sporlarına, Bruce Lee'ye, kung-fu'ya hayrandı. Ekrem Dayısı ona tek kolla nasıl şınav çekileceğini öğretmişti, becerdiğinde de 10 markı ödül olarak aldı. Spordan sonra soluğu kız arkadaşlarının yanında alırdı. Kurnaz'ın favori adresi de Hemelingen İstasyonu'nun Gençlik Merkezi'ydi. Tek derdi en güzel kızları hangi diskotekte bulacakları meselesiydi. Alman kız arkadaş edinmesinin nedeni de kendi ifadesiyle şöyleydi: "Alman kızlarının yanında da, yabancı olmak bir kusur sayılmazdı. Türk kız arkadaşlarım da olmuştu, ama o zaman hemen sorun çıkabiliyordu. Çünkü Türk kızlarının evlenmeden önce cinsel ilişkiye girmeleri bir yana, erkek arkadaşları olması bile yasaktı."
KAVGACI MURAT
Daha 14 yaşındayken sporla sıkı bir vücut sahibi olan Kurnaz, 30 yaşındaki birini dövdüğü için ilk kez mahkemeyle de tanışmıştı. Bu ona ders olmadı! Sürekli kavgaların adamı haline gelmişti. "İcraatları" Hemelingen'de yayılmıştı. Bu ona iş olanakları getirdi. Bremen'deki konser, parti ve diskoteklerde koruma ya da kapı görevlisi olarak çalışmaya başlamıştı. İyi para kazanıyordu. Ama görevi tehlikeliydi. İşi kavgaları önlemekti. Para kazandıkça kendisine iyi bakmaya başlamıştı. Marka kıyafetler giyiyordu. Yaşamının kader çizgisini değiştiren Türk arkadaşı Selçuk'la, Rottweiler cinsi köpeği Apollo sayesinde tanışmıştı. Selçuk, Kurnaz'ın oturduğu sokakta sevgilisiyle birlikte yaşıyordu. Akşamları köpeğini gezdirmeye çıkardığında, Selçuk evin balkonundan onunla konuşmaya başlamıştı. Murat Kurnaz'dan sekiz yaş büyüktü. Selçuk ona özenmiş, spora başlamış ve bir de köpek almıştı. Diskoteklerde de beraberdiler. Dindarlık hayatlarında en son olan şeydi.
'DUALARI ANLAMADIM'
Kurnaz 18 yaşını doldurduğunda tersane işçiliği eğitimine başladı. Ramazan ayı geldiğinde de oruç tutmaya... Birkaç gündür de sakal tıraşı olmamıştı. Selçuk onu gördüğünde kendisiyle dalga geçmişti: "Sana ne olmuş böyle? Yoksa hacca mı gideceksin?" İlk "şimşek çakışı" buydu Kurnaz'ın kafasında. Kitabında bu soruyu, "Erkeklerin sakal bırakması İslam'ın, köklerimizin bir gereği değil miydi?" ifadeleriyle dile getiriyor. Yeni uzatmaya başladığı sakalı onun kafasında İslam'a ilişkin sorulara neden olmuştu. Kurnaz 18'ini yeni doldurmuş bir gencin o günlerde ne hissettiğini şöyle anlatıyor: "İslam'la ilgili kitaplar aldım, ama neredeyse hiçbirini anlayamadım. Hemelingen'deki camimize bazı cumaları babamla geldiğim Kuba Camii'ne gittim. Oysa Arapça dualardan ve yapılanlardan da bir şey öğrenemedim."
Uyuşturucudan kaçış
ALMAN CASUSU MUAMELESİ
Adam ayağa kalktı, tehdit edercesine yumruğunu kaldırdı. Oysa beni hiç korkutamamıştı. Tam tersine, öfkeden köpürüyordum. Ertesi gün Bremen'deki Alman arkadaşlarım hakkında birkaç soru sordular. Bremen polis teşkilatında çalışan ikisiyle özellikle ilgileniyorlardı. 'Senin casus olduğundan eminiz' dediler. Gerçekten kızdım. 'Pekala, eğer casus olduğumu düşünüyorsanız, o zaman öyledir. Bununla ne demek istediğinizi anlayamadım ya, ama sizin gözünüzde casusum, o kadar. Artık sorulara cevap vermiyorum' dedim. Biliyordum, bu insanlar, bu hükümet bana yardım etmeyecekti. Asla. 'Pekala, öyle olsun. Burada olmayı hak etmişsin' dedi Türk yetkili ve iki adamı.