Müslüman Hanım Görgülü Olur

‘Tesettürlü Hanımlar Otel Lavabolarında Abdest Alabilir mi?’ M.Şevket Eygi cevapladı…

M. Şevket Eygi-Milli Gazete

SADECE başlıklarını okudum. Metinlerini tedkik edemedim... Zaten, konu başlığından anlaşılıyordu. Müslüman kadınlar ve kızlar beş yıldızlı otellerin, büyük müzelerin tuvaletlerinde etrafa sular saçarak abdest alabilirler mi? Birtakım dinden kopmuş, ilerici, çağdaş kimseler böyle yapanları tenkid ediyorlar. Bendeniz de bambaşka bir zihniyet ile tenkid etmekteyim.

Görgülü, medeni, ciddi bir İslâm hanımefendisi, hanımı, küçük hanımı hiçbir zaman otel lobilerinde, müzelerde, restoranlarda ve bunlara benzer umuma açık yerlerde etrafa sular saçarak abdest almaz. Böyle bir şey hem din terbiyesine, hem görgüye aykırı olur.

Peki ne yapsınlar? Bu sorunun cevabı çok basittir: Evlerinden abdestli olarak çıksınlar.

Bendeniz 1969’dan 1974 sonbaharına kadar, altı seneye yakın bir müddet yurt dışında sürgün yaşadım. Bu müddetin çok büyük bir kısmını Avrupa’da geçirdim. Evimden şehre inmeden önce abdestimi alır, hazırlıklı olurdum.

Lüks otellerin, lüks restoranların, büyük müzelerin tuvaletleri ve lavaboları abdest almaya müsait değildir.

Bendeniz fetva veremem, icazetli hocalara sormak lazım; büyük şehirlerde evleri dışında iken abdest alması gereken hanımlar, su olduğu halde teyemmüm yapabilirler mi?

Kimsecikler yok... Otel veya restoran lavabosunda çok acele abdest alıversem... Bu işi ille yapacaksan, yere bir damla su dökmeyeceksin. Öyle ördek gibi etrafa sular saçarak, yeri ve aynayı ıslatarak abdest alınmaz. Çantanda küçücük bir ayak havlun olur, lavaboda ayağının birini yıkayınca silersin. İkincisini yıkar yine silersin, yere su damlamaz.

Görgülü, ciddi, vakarlı, medeni İslâm Hanımefendilerini ve hanım kızlarını tenzih ederek yazıyorum... Bazen başı örtülü, alaca bulaca kıyafetli, takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş acayip kadınlar ve kızlar görüyorum. Ya Rabbi üzerlerinden laubalilik akıyor... Herkesin ortasında çıngıraklı kahkahalar... Böyle şeyler İslâm kadınlarına ve kızlarına kesinlikle yakışmaz...

İslâm’daki temel ahlâk prensiplerinden biri de hayadır, utanmaktır. Sevgili Peygamberimiz “Haya imandandır.” buyurmuşlardır.

Müslümanlar için resimli görgü kitapları çıkartılmalıdır. Bu kitaplarda hayatın her safhasında karşılaşılan hadiselerde ne gibi tavırlar takınılacağı belirtilmelidir. Mesela tesettürlü Müslüman bir kız veya kadın lüks bir otelin lavabolarında etrafa su saçarak abdest alabilir mi?

Memlekette milyonlarca vatandaş sefalet, ihtiyaç, zaruret, yoksulluk içinde çırpınırken bir takım İslâm kadınları yedi yıldızlı otellerde, lüks mü lüks restoranlarda, pahalı mağazalarda fink atıyorlar. Bu yaptıkları İslâm ahlâkına uygun mudur?

İstanbul’da Levent taraflarında Kanyon adında lüks bir alış-veriş merkezi var. Dostlarımdan bir doktor, beni oraya götürmüştü. Bir Japon lokantasında yemek yemiştik. Ertesi sabah için tahlil laboratuvarından randevu almıştım. Gittim, kan verdim, açlık şekerim fazla çıktı. Kolesterolüm fazla çıktı... Lüks yemenin faturası... İşte bu lüks alış-veriş merkezinde çok lüks, dünyaca meşhur bir giyim kuşam dükkânı varmış. Devlet büyüklerimizden birinin tesettürlü hanımı arada bir oraya geliyormuş. O dükkânda iken korumalar içeriye müşteri sokmuyormuş. Yani kapalı devre... En ucuz şey orada 400 liraymış, çorap...

Bendenizi ucuz lokantalarda yemek yediğim için çok ayıplayan, kınayan, horlayan kimseler var. Peygamber Efendimiz “Paça ziyafetine davet edilseniz, gidiniz.” buyuruyorlar. Paça, yemeklerin en ucuzu ve mütevazısıdır...

Zamane Müslümanlarının bir kısmında (Siz onlardan değilseniz, lütfen üzerinize almayınız.) şu eksiklikler görülüyor:

(1) Ellerine para, servet, imkân geçince “dağıtıyorlar”. Lükse, israfa, şatafata, debdebeye, tantanaya, ihtişama, şaşaaya, gösterişe, aşırı tüketime, gurura, kibre, nemrudluğa, firavunluğa özeniyorlar. Bunlar ne kötü şeylerdir. Yarın Mahkeme-i Kübra’da nasıl hesap verecekler? Allah seni parayla, kazançla, servetle imtihan ediyor; sen azıp kuduruyorsun. Müslümanları bu konularda mutlaka sarsarak uyarmak gerekir. Bu iş bendenize düşmez. Hocalar, şeyh efendiler, büyükler (ellerinden öperim) uyaracak...

(2) Müslümanların büyük bir kısmı eski şehir, enderun terbiyesi, İslâm medeniyeti, İslâm yüksek kültürü, İslâm görgüsü gibi değerlerin dışında kaldılar. Kırsal kesimden şehirlere korkunç bir göç oldu. Birtakım diplomalar elde edildi. Bunlara zenginlik inzimam edince (eklenince) bir başıboşluk, bir laçkalık, bir dengesizlik ortalığı sardı. Japonya’da, (1945’den sonra da orada da çok yozlaşma oldu. Çok sabotaj yapıldı ama bizdeki kadar erozyon olmadı) Japonlar her şeye rağmen Japon kimliğini, Japon haysiyetini, Japon kişiliğini korudular. Anlatmak istediğim şu: İslâmi kesim veya Müslüman çoğunluk şu anda kırsal kesim, taşra, varoş, gecekondu kültürü veya kültürsüzlüğü içindedir. Bu konuda mutlaka çareler ve çözümler bulunmalı ve bunlar hayata geçirilmelidir. Bunca İslâmî televizyonlar bu gibi konularda halk yığınlarını eğitecek ve yetiştirecek programlar niçin yapmıyorlar?

Seçkin Müslümanlar, politikacılarımız, üniversite öğretim görevlilerimiz, gazetecilerimiz, yazarlarımız, fikir adamlarımız, zenginlerimiz halka örnek olmalıdır.

Büyük bir politikacımızın hanımı Kanyon’daki dükkânı kapatıp israflı alışverişler yaparsa ötekiler neler yapmaz ki...

Kasımpaşa’da Cami-i Kebir yanında küçük bir balık lokantası var. Kızartma balık, ekmek... Gayet ucuz... Eskiden oraya büyüklerden biri gelirmiş... Sonraları gelmez olmuş... Dükkân sahibi üzüntülü, kırgın ve kızgındı... Büyüklerimiz yüksek tepelere çıkınca tevâzuyu, alçakgönüllülüğü, halkla haşır neşir olmayı bırakmamalı.

40’lı yıllarda Milli Şef İsmet Paşa İstanbul’a geldiğinde, bir gün tramvaya binmişti. Vagonu defne dallarıyla süslemişler, üzerine “Tramvaylar bizim oldu.” diye yazı yazmışlardı. Diktatörler bile bazen böyle roller oynuyor...

İslâm’ın, milli kültürümüzün şu temel değerlerinden uzak kalmayalım: Kanaat... Zühd... Tevazu... Alçakgönüllülük... Halktan kopmamak... İsraf yapmamak... Lüks ve tebzirden kaçınmak ve sakınmak...


Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine
Ali Bulaç yazdı: Davutoğlu'nun İslami camia ile toplantısı, Suriye'de Esad'ın devrilişi...
Abdurrahman Dilipak: Yeni salgınlar kapıda!
Ahmet Turgut: Filistin’i hem Siyonistlerden hem Allah’tan korkanlar değil, sadece Allah’tan korkanlar kurtaracak