Dünkü “operasyon sırası hangi cemaat ve tarikatlarda?” yazımdan sonra İslami Muhalefet konusuna da temas etmemiz gerektiğini gördüm. Çünkü kendilerine operasyon düzenlenenler veya bunu bekleyenler muhalif bir İslami duruşa sahip oldukları için böyle olduğunu iddia ediyorlar. Kısaca da olsa İslami Muhalefetin ilkelerinin olması gerektiğini söyleyeceğim. Evet, Allah (cc) bir yandan Müslümanlara devlet olmalarını, İslam'ın ancak devlet halinde mükemmelce yaşanabileceğini, Allah'ın hükümlerinin ancak devlet halinde uygulayabileceğini, İslam'ın ve Müslümanların izzetinin nihayetinde devletle zahir olabileceğini, kısacası; Müminler üzerinde gayr-i müslimlerin velayet haklarının bulunmadığını beyan etmektedir. Bir yandan bu şekilde müminleri bulundukları yerde iktidara ve devlete yönlendirirken bir yandan da muhalefet yükümlülüğü vermektedir. Müslümanın muhalifliğini iki açıdan ele almamız uygun olur. Birincisi; kendileri devlet oluncaya kadar karşılarındaki küfür ve şirk güçlerine karşı muhalefetleridir. Hicret edinceye kadar Mekke'nin durumu böyle olduğu gibi diğer peygamberlerin de büyük bir kısmı bu şekilde muhalif konumdaydı. Muhalefetin ikinci şekli ise Müslümanların Müslüman yöneticilere olan muhalefetidir. Bu da bir yükümlülüktür. İslam'ın Müslümanları ve özellikle âlimleri buna teşvik eden nice emirler vardır. Özellikle müslüman olmakla birlikte zalim yönetimlere karşı. Birinci muhalefetin de elbette ilkeleri vardır; ama biz ikinci muhalefetin, yani Müslüman yöneticilere karşı muhalefet yapmanın ilkelerinden söz etmek istiyoruz. Her şeyden önce muhalefet eden Müslümanlar yönetimdeki Müslümanların doğrularını ve güzellerini kabullenmeli, hayırlı işlerini desteklemelidir. Hayırda yarışmak mümin olmanın özelliklerindendir. Bunu yapanlar ancak onların yanlışlarını söyleme, muhalefet etme hakkına sahiptirler. İkinci ve önemli bir ilke, muhalif Müslümanlar da en azından ümmetin maslahatını öne almalı, fotoğrafın tamamını görmelidir. Üçüncü bir ilke; Müslümanların Müslümanlara yaptıkları muhalefet küfrün gelir hanesine kaydedilmemeli, küfrün defterine artı olarak kaydedilmemelidir, işin sonunda küfür cephesi karlı çıkmamalıdır. Şu soru mutlaka sorulmalı ve cevaplandırılmalıdır; Bazı konularda mevcut halifeyi ve yönetimini eleştiren Ebû Zerr (r.a) Bizansa mı bağlıydı, Sasanilere veya o günkü bir başka kafir ülkeye mi bağlıydı? İslam devleti sınırları içinde ve her şeye rağmen Müslümanların halifesine bağlı değil miydi? Bugün hakkı haykırmakla övünen ve Ebu Zerliğe oynayan nicelerine bakıyoruz küfür ve şer cephesinde el üstünde tutuluyor, göklere çıkarılıyor. Kuşdiliyle konuştuğumu, somut örnekler vermemi isteyen kardeşleri de göz önünde bulundurarak soruyorum; Cumhurbaşkanının israil'e ‘One minute' ve benzer üsluplarla karşı çıkışlarının sadece sözde kaldığını, hiç bir yaptırım uygulayamadığını, zinanın suç sayılmadığını, Avrupa Birliğinden vaz geçilmediğini ve benzer İslami dertleri dile getiren kardeşlerimize soruyoruz; Bütün bunları yapabilmek için mi CHP ve diğerleriyle birlikte aynı cephede yer alıyorsunuz? Veya şöyle düşünen bir kardeşimiz var mı acaba? Efendim bunlar on altı yıldan bu yana iktidardalar, fakat yüzlerce kardeşimiz haksız yere FETÖ kumpaslarıyla zindanlarda yatmaya devam ediyor. O halde bunların iktidarını devirerek karşı tarafın iktidara gelmesiyle kardeşlerimizi kurtaracağız...” Bizzat zindanda yakınları olanlardan bile böyle düşünen birine rastlamadım. Evet, İslami Muhalefet olmalıdır; fakat muhalefetini de Müslümanın ferasetiyle yapmalıdır. Doğru haber