Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Oxford İslami Etütler Merkezi'nde, ''Medeniyetler İttifakı ve Türkiye'nin Rolü'' konulu bir konuşma yaptı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Ben, Hz. Musa Aleyhisselama kendi peygamberim gibi iman ediyorum, saygı duyuyorum ve onu peygamber olarak görüyorum. Aynı şekilde Hz. İsa Aleyhisselama kendi peygamberim gibi iman ediyor ve onu bir peygamber olarak biliyor ona aynı şekilde saygı duruyorum. Ama aynı anlayışı ben Musevi'den, Hristiyan'dan da beklerim. Onlar da benim peygamberime aynı şekilde saygı duymak durumdadır'' dedi.
Farklı dinlere ve kültürlere mensup kişiler arasındaki diyalog eksikliğinin, ön yargılar ve husumetin en az güvenlik sorunları kadar dünyayı tehdit ettiğine dikkati çeken Başbakan Erdoğan, tarihte birçok üzücü olayın bu tehlikeli potansiyelin günü geldiğinde en zararlı silahtan daha yıkıcı olabileceğinin örnekleri ile dolu olduğunu söyledi.
New York'ta 2001'de, 2003'de İstanbul'da, 2004'te Madrid'te, 2005'te Londra'da, 2008'de Mumbai'de bu yıkımlara şahit olunduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, ''Bu husumetin tahripkar rüzgarı, dünyanın birçok bölgesinde esmeye devam ediyor'' dedi. Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bu rüzgar, dünyada sözde bir medeniyetler çatışması bulunduğuna dair senaryoları da ne yazık ki güçlendiriyor. Son yıllarda sıkça rastladığımız bu yöndeki spekülasyonlar özellikle bu hatalı ve temelsiz varsayımı savunanlar, terörizmi, adını barıştan alan İslamiyet ile özdeşleştirecek kadar ileri götürebiliyorlar. Bu durum, İslamifobi'yi küreselleştirmeye çalışanlara malzeme sağlıyor.
Türkiye, kaynağı ve kökeni ne olursa olsun, terörün her türlüsüne karşıdır. Hiçbir dini inanç terörü haklı göstermeye alet edilemez. Bu konudaki görüşümüz ne kadar kesinse dini inanç ve kültür temelinde insanlar arasında kategorik farklılıklar gözetilmesine ve böylelikle husumet tohumlarının ekilmesine de aynı derecede karşıyız. Nitekim, çoğunluğu Müslüman olan bir nüfusa sahip çağdaş, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, medeniyetler çatışmasını savunanlara en güzel yanıtı veriyor. Bu konuda öncü olmak sadece çağdaş sorumluluğumuzun, anlayışımızın değil hoşgörüyle yoğrulmuş geleneklerimizin de gereğidir.''
Yunus Emre'nin, ''Yaradılanı severim, yaradandan ötürü'' sözüyle, Mevlana'nın ''Her ne olursan ol yine gel'' sözlerini anımsatan ve bunun bütün insanlığa kucak açan bir felsefe ortaya koyduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, ''Bizlere 1492 yılında inançları ve yaşamları arasında tercihte bulunmaya zorlanan Yahudi toplumuna kucak açtıran da bu insan sevgisidir'' dedi.
MEDENİYETLER İTTİFAKI GİRİŞİMİ
İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero ile Medeniyetler İttifakı Girişimi'ni başlattıklarını anımsatan ve bu süreci anlatan Erdoğan, şunları söyledi:
''Medeniyetler İttifakı'yla son yıllarda Müslüman ülkeler ve Batılı toplumlar arasında görülen karşılıklı şüphe korku ve kutuplaşma ortamının çeşitli aşırı unsurlarca istismar edilmesinin önünü geçmeyi hedefledik. Uluslararası istikrarı tehdit edebilecek dereceye yaklaşan bu durumun daha da kötüleşmesini ancak kapsamlı bir koalisyonun önleyebileceği anlayışından hareket ettik. Eğer biz barış ve kardeşliği savunuyorsak, küresel barışı savunuyorsak böyle bir ittifakı oluşturmamız lazım. Kültürler arasında karşılıklı saygı yoluyla bu eğilime karşı koymayı amaçladık...
İspanya ile ortak girişimimizi sürdürüyoruz. 15-16 Ocak 2008'de Medeniyetler İttifakı Birinci Yılı Kutlama Günü düzenledik. Şimdi ikincisini 6-7 Nisan tarihlerinde İstanbul'da gerçekleştireceğiz. Ön yargılardan arınmak için Batı toplumlarının İslam alemini daha yakından tanımalarını nasıl bekliyorsak, İslam aleminin de Batı'yı daha yakından tanımasını istiyoruz. Bir yandan nüfusunun tamamına yakını Müslüman olan diğer yandan Batı değerlerini özümsemiş ve devletini bu değerler üzerine kurmuş bir ülke olarak Türkiye, bu özgün konumunu en iyi şekilde kullanmaya kararlıdır. Bu doğrultuda İslam dünyası ile ilişkilerinde önemli bir işlev gören İKÖ'deki öncü kurumumuzdan etkin şekilde yararlanmaya devam ediyoruz. İKÖ, daha demokratik ve şeffaf bir kurumsal hüviyet kazanmış durumda. Bu gibi evrensel, ideal değerlerin İslam dünyasında da daha geniş zemin bulmasına katkı sağlamaya devam edeceğiz.''
Başbakan Erdoğan, Batı toplumlarının da aynı işbirliğini ve diyaloğa açık yaklaşımı artan şekilde benimsemelerini ümit ettiklerini dile getirerek sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu noktada, bir hususun üzerine vurguda bulunmak istiyorum; ifade özgürlüğü ve serbest yayın hakkı gibi demokratik bazı özgürlüklerin arkasına sığınılması suretiyle İslam dünyasının hassas olduğu konuları art niyetle hoyratça ve rencide edici şekilde işlemenin kabul edilemeyeceği bilinmelidir. Hakkın kötüye kullanımı anlamına gelen bu yaklaşım, çağdaş hukuk anlayışı tarafından da himaye görmez. Demokratik özgürlükler ile başkalarının kültür ve inançlarına saygı sınırları çok daha hassas bir şekilde gözetilmelidir. İslam alemini içeren bu sorumlulukta herkesin azami duyarlılığı göstermesini diliyorum. Altını çizerek şunu söylüyorum; yaşadığımız bir süreç oldu. Ben Hz. Musa Aleyhisselama kendi peygamberim gibi iman ediyorum, saygı duyuyorum ve onu peygamber olarak görüyorum. Aynı şekilde Hz. İsa Aleyhisselama kendi peygamberim gibi iman ediyor ve onu bir peygamber olarak biliyor ona aynı şekide saygı duruyorum. Ama aynı anlayışı ben Musevi'den Hristiyan'dan da beklerim. Onlar da benim peygamberime aynı şekilde saygı duymak durumdadır. İnanıyorum ki dünya o arzuladığı barışı yakalayacaktır. Yani din temelinde, inanç temelinde insanlar birbirine saldıramayacaktır. Bundan nasibini alan bir insanın kalkıp da bir başka insanı öldürmesi bana göre mümkün değildir, ama bundan nasibini alamamış olan kalkıp da insan öldürebiliyor.''
TÜRKİYE'NİN AB'YE KATILIM SÜRECİ
Konuşmasında, Türkiye'nin AB'ye katılım sürecine de değinen Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin bu süreci kararlılıkla devam ettirdiğini belirtti.
Türkiye'nin önüne zaman zaman engeller çıkarıldığını, sürecin yavaşlatıldığını ancak Türkiye'nin reformları yaparak belirlediği takvim çerçevesinde yoluna devam etiğini anlatan Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Türkiye, halkı çoğunlukla Müslüman bir ülke olarak AB içinde yerini almak için yoğun gayret gösteriyor. Türkiye'nin bu çabası Avrupa içindeki halklar kadar İslam ülkelerinin vatandaşları tarafından da yakından izleniyor. Zira, 'Batı ile Doğu'nun, İslam ile diğer dinlerin uzlaşamayacağı' tezi, medeniyetler çatışması tezi Türkiye'nin üyelik sürecinde geçerliliğini yitiriyor. Bunun hayati derecede önemli olduğunu her fırsatta vurguluyoruz. Küreselleşme çağında toplumlar arasında görünmez duvarlar örmek artık imkansız hale gelmiştir. Batı ile Doğu sağlıklı bir diyalog zeminine kavuşmak zorundadır. Bu zemini, bu fırsatı Türkiye'nin içinde bulunduğu bir gayretle en iyi şekilde sağlayabileceğini AB üyeliğinin de bu zemini güçlendireceğine inanıyorum. Türkiye'nin üyeliğinin bu perspektifle de değerlendirilmesi gerekir.''
''ILIMLI İSLAM''
Başbakan Erdoğan, son zamanlarda özellikle gündeme sokulmak istenen ''Ilımlı İslam'' kavramını da değinmek istediğini belirterek, bunun üzerinde durmak istediğini söyledi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
''O da şu; özellikle Türkiye üzerinde ılımlı İslam'ın temsilcisi gibi yakıştırma yapıyorlar. Böyle bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil. Türkiye, asla böyle bir düşünceyi veya böyle bir anlayışı temsil eden bir ülke değildir. Kaldı ki Müslüman'ın ılımlısı ılımsızı olmaz, Müslüman Müslüman'dır. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Şunu ifade edeyim; aşırılıklar her zaman tehlikelidir. Onu da söyleyeyim. En hayırlı olan orta yolu kabullenmek ve orta yoldan gidebilmektir. Biz, aşırılıklar hangi dinde olursa olsun, hangi inançta olursa olsun, düşünce grubunda olursa olsun benim tavsiyem şudur; sakın aşırılıklara sapmayın. Orta yolu bulun. Ne varsa orta yolda var. Sevgi, barış, kardeşlik burada. Uçlara kayanlar hep batmıştır. Aşırılıklara kaymamayı tavsiye ediyorum.''