Müslümanları birbirine düşürmek şeytanî siyasettir!

Selâhaddin Çakırgil

Müslüman kürd halkının en güçlü temsilcilerinden kabul edilen Mesud Barzânî ve başında bulunduğu askerî ve diğer sosyo-politik güçler ağır şekilde yenildi; evet, hem de en güçlü olduğu bir zaman diliminde.. Üstelik de hiçbir mücadeleye giremeden..

Yenilmek, elbette tek başına haksızlığa delil olmaz. Ama, göz göre göre bir yenilgiye koşmanın izahını yapmak zor..

***

Barzanî,‘16 Ekim gecesi Kerkük'te meydana gelen, büyük bir hıyanetti (…) Peşmerge'ye saldıran Haşd-i Şa’abî güçlerinin Amerikan yapımı Abraham tanklarıyla saldırmalarına Amerika sessiz kaldı.. (…) Ayrıca,Irak merkezî hükûmeti, Havice ilçesini DEAŞ’tan kurtarmak görüntüsü altında, Kerkük'e büyük bir askerî sevkiyat yaptı.’ diyor. Uzuuun yılların tecrübelerine sahip olan bir Barzanî’nin bu gibi taktikleri önceden hesap edememesi gerçekten de şaşırtıcı.. Demek ki, gücüne çok güvenmiş..

***

Barzanî,bu ağır yenilgiden sonra, bütün makam ve sıfatlarından istifa etti. Hayatının geride kalan kısmını bundan sonra bir ‘peşmerge’ olarak sürdürecekmiş.. Ancak, USAmerikan emperyalizminin yıllarca destek verdiği Barzanî’yi, ‘Bu istifayı takdirler karşılıyoruz..’ diye bir anda bırakıvermesi ibret vericidir. İran’da Müslüman halkların milyonlar halinde ‘Allah’u Ekber’ sadâsıyla ve (maalesef, şimdilerde unutulan)‘La şiîyye- La sunnîyye.. Vahdet-i İslâmiyye..’ (Şiî- Sünnî yok, İslâmî vahdet- birlik!..)şiarlarıyla 1979’da gerçekleştirdiği ve Şah Pehlevî’yi ülkeden kaçmak zorunda bırakan İslam İnkılabı’ndan sonraki yargılamalar sırasında, Şah’ın Dışbakanı Abbas Ali Khalatbarî’nin, ‘Amerika, Şah’ımızı, ölü bir fare gibi kuyruğundan tutup attı ülkeden..’ sözlerini hatırlatan bir durum..

Bu da gayet tabiîdir. Çünkü emperyalist güçler, rolünün gereğini yerine getirecek güçlü uşaklar arıyorlar. Kendilerine yük olacak veya ölü uşaklarla işleri yoktur emperial güçlerin..

***

Şimdi bazıları, Kerkük’ün, kürdlerin elinde olması yerine Haşd-i Şa’abîdenilen ve belirli bir mezhebin fanatik bağlılarından oluşan ‘milis güçleri’nin eline geçmesi daha mı iyi oldu?’ diye soruyorlar.

Bu sütunda daha önce bunun cevabı verildi, ‘Müslüman toprakları bütün Müslümanlarındır, Kerkük de..’ başlığı altında.. Şahsî mülkler, alınır- satılır; ama herhangi bir etnik veya mezhebî unsuru üstün veya hâkim gösterecek şekildeki uygulamalar, tam da emperyalistlerin istediği, İslam Milleti’ni parçalara ayıracak bir fitne tohumunun saçılmasına hizmet etmek, asıl büyük hıyanettir.

Hatırlayalım ki, Kerkük’ün araplaştırılması siyaseti Saddam zamanında başlatıldı, 30 yıl öncelerde; arkasından, Barzanî ve kürdçü gruplar da aynı siyaseti kendi etnik gruplarının hakimiyeti için takip ettiler. Türkçü olanlar da, ‘Kerkük türktür’ iddiasına sarıldılar ama, Kerkük türkmenlerinin yüzde 60 kadarının aynı mezhebî birlik hasebiyle Haşd-i Şa’abî milislerininsaflarında yer alacağını hayal bile edememişlerdi.

Her ne olursa olsun, Müslüman topraklarındaki Müslümanlar arasında kavmî, mezhebîveyacoğrafî vs. ayırımcılıklara gitmeye kalkışmak, asıl ve en büyük hıyanettir. Emperyalist- şeytanî güçler bu hıyanetlerden elbette istifade edeceklerdir.

Askerî törenlerdeki selâmlaşma ‘merhaba’ yerine ‘selâm’la olmalı

Dün, Bakü’de Azerbaycan Başkanı İlham Aliev tarafından resmî- askerî törenle karşılanırken Tayyip Bey, alışılmışın dışında bir kelimeyle selâmladı askerleri; bizdeki ’Merhaba Asker!’ ibaresini tekrarlamayıp, ‘Selâm asker..’ diyerek.. Askerler de ‘Sağol..’diye karşılık verdiler.

Bu satırların sahibi, esasen bu ‘Merhaba asker’ şeklindeki ibarenin yerine ‘ Selâm ..’ ve askerlerin de aynı kelimeyi tekrarlayarak karşılık vermesi gerektiği düşüncesindeydi. Böylece, bizim inanç ve kültürümüzde ayrı bir yeri olan ‘Sen benden yana emniyette olasın..’ mânâsını da içeren ‘selâm’ ile, karşılıklı bir ‘selâmlaşma’ sözleşmesi de gerçekleşmiş olurdu.

Umulur ki, bundan sonra ‘merhaba’lı selamlaşma ibaresi artık bizde de terkedilir ve o yavan kelime yerine, o güzelim ‘selâm’ kelimesi söylenir.

stargazete