Bismillah.
Son zamanlarda Suudi Arabistan sermayeli medya organlarında , İran'ın Suriye konusunda Türkiye'yi eleştiren bir tavır takındığını belirten haberler sıklıkla gündeme getirilmekte...
Bu haberler tercüme edilerek Türkiyemizde özellikle bazı muhafazakar gazetelerde yayınlanmakta...
Bazı yazarlar da bu haberlerden yola çıkarak aynı gazetelerde İran'ı topa tutmakta...
Suud sermayeli medyanın alıntı yaptığı haber ve yorumlar ilk olarak Press Tv ve Farsnews'te yayınlandı. Bu iki yayın organında bazı şahısların yaptığı yorumların- siyak ve sibakı gözardı edilerek- ihtilaf çıkarmaya zemin hazırlayabilecek cümleleri cımbızla seçilerek Suud taraftarı medya organlarınca, Türkiye kamuoyunu İran'a karşı kışkırtmak için kullanıldı.
En son olarak Akit Gazetesi yazarı Sayın Mustafa Özcan
''Devrim Muhafızlarından Tehdit'' başlığıyla kaleme aldığı 20/07/2011 tarihli yazısında;
İran Devrim Muhafızlarının, İran'ın , Suriye ile Türkiye arasında bir tercih yapma durumunda kalması halinde direnişçi Suriye'yi destekleyeceğini duyurduğunu , böylece Türkiye'yi uyardığını ve hatta aba altından sopa gösterdiğini yazdı ( iddia etti.)
Kendilerinin aktardığı bu haberi internet sitelerinde bulamayınca Mustafa beyi cep telefonundan arayarak bu haberin kaynağını sordum. Sayın Özcan haberi El Arabiye'nin internet sitesinden aldığını söyledi. El Arabiye de bu haberi ( daha doğrusu yorumu), Devrim Muhafızlarının haftalık olarak çıkardığı 'Sobh-i Sadık ' isimli gazetede yayınlanan bir köşe yazısından alıntılamış. Bu gazetenin yorumunun Farsça'sına ulaşamadım.
Fakat El Arabiye'nin aktardığı kısma bakıldığında ve yorumun herhangi bir İranlı yetkiliye ait olmadığı dikkate alındığında ,Sayın Özcan'ın boş yere ortalığı velveleye verdiğine kanaat getirdim.
Eğer Sayın Özcan'da zerre kadar insaf ve meslek ahlakı olmuş olsaydı böyle bir makaleden yola çıkarak yazısına ''Devrim Muhafızlarından Tehdit'' başlığını koymaz ve kendini rezil etmezdi.
Mustafa Bey yazısında mezhep kışkırtıcılığı yapmaktan da geri durmamış malesef...
Yazısında İran ile Suriye arasındaki dayanışmanın mezhep yakınlığından kaynaklandığını ima etmiş. Yazar, İslami olmayan bir rejimin ( yani Suriye'nin) direnişçi olamayacağını iddia etmiş. O halde kendisine sormak lazım ;'
İsrail'e kafa tutan ve Filistinlileri destekleyen Venezuella Cumhurbaşkanı sosyalist Hugo Chavez'i nereye koyacağız? Ya da ABD ve İsrail'in kuklası olan Suud ve Ürdün rejimlerini bağrımıza mı basacağız?'
Sayın Özcan ! İran'a ve Hizbullah'a bu kadar çok ok atarken neden dönüpte Suud Krallığı ve avanesine de birşeyler söyleme ihtiyacı duymuyosunuz?
Mustafa Bey yazısında ; İran'ın ve Hizbullah'ın, Sünnileri direnişçi saymadığını ve onları kullandığını da iddia etmiş.Aslında yazarın bu ifadeleri iddiadan öte bir iftiradır.
Bu iftira aynı zamanda Hamas'a , İslami Cihad'a , FKÖ'YE , FKHC'YE VE DİĞER DİRENİŞ ÖRGÜTLERİNE YAPILMIŞ BÜYÜK BİR HAKARETTİR. Bu iftira aynı zamanda , ister şehid olmuş olsun ister yaşasın, tüm direniş liderlerine yapılmış bir saygısızlıktır. Hafızam beni yanıltmıyorsa 1998 yılında rahmetli Şehid Şeyh Ahmed Yasin İsrail zindanlarından salıverildikten sonra Filistin davasına destek veren ülkeleri ziyarete çıkmıştı. Bu ziyaret kapsamında ilk uğradığı ülkelerden biri de İran olmuştu. Şeyh Yasin Tahran cuma namazına da katılmış ve bir de konuşma yapmıştı. Bendeniz de o gün orada Şeyh'i canlı olarak dinlemek ve kendisini yakından görmek bahtiyarlığına kavuşmuştum.
On binlerce İranlı müslümanın yoğun tezahürat ve sevgi gösterileri altında kürsüye çıkan Şeyh Yasin, İranlı yöneticilere ve halkına Filistin davasına verdikleri büyük destekten dolayı teşekkür etmeye geldiğini söylemişti.
Sayın Özcan'ın yazısında yaptığı hatalar o kadar çok ve basit ki bunlar hakkında daha fazla yazıpta siz değerli okuyucuların vaktini almak istemiyorum. Fakat Mustafa Bey'in şu cümlelerinin üzerinde kısaca durmak istiyorum. Sayın Özcan şöyle yazmış :
''Artık Suriye olayları gösterdi ki ( İran'la ) ilişkilerimiz ÇATALLAŞMAK ZORUNDA... Türkiye İran istiskaline ve hakaretine tahammül etmek zorunda mıdır? Şii üçgenin veya dörtgenin tamamlayıcı bir unsuru mudur?''
Hatırlanacağı üzere 90'lı yıllarda derin güçler( yani ABD ve İsrail'in Türkiye içerisindeki uzantıları) İran'a karşı laik çevreleri kullanırdı. Laik yazar ve profesörlere yönelik her terör eyleminin ardından yüzbinler sokaklara dökülür ve İran aleyhinde slogan atmaya başlarlardı. Yine o dönemde gazeteler ve yazarlar sayfa sayfa İran'a hakaret ederlerdi. Şimdi ise bu görevi ;bilerek veya bilmeyerek / isteyerek veya
istemeyerek muhafazakar, sağcı , İslamcı gazete ve yazarlar devralmışa benziyor. Bu tehlikeli sürecin önüne nasıl geçileceğini, ' Suriye Üzerinden Çıkarılmak İstenen Büyük Fitne ' başlıklı yazımda belirtmiştim.Bu yüzden bu konuya şimdilik tekrardan dönmüyorum. Şii üçgeni( hilali) meselesine gelince...
'Bir deli bir kuyuya taş atmış kırk akıllı o taşı çıkaramamış' der atalarımız. ABD'ye kölelik yapması ile meşhur Ürdün Kralı Abdullah'ın ortaya attığı bu ifade ;
İran , Hizbullah ve şiilik düşmanı herkesin diline pelesenk olmuş durumda...
Hiç kimse Abd, İsrail ve Suud Haçından bahsetmiyor nedense...
ABD ve ortaklarının bir ahtapot gibi başta İran olmak üzere İslam ülkelerini sarması ve hatta işgal etmesi kimseyi rahatsız etmiyor. Fakat İran , Suriye ve Lübnan Hizbullah'ı Bu kuşatmaya karşı bir 'Direniş Cephesi' oluşturunca ve bu cepheye Filistinli direniş grupları ile Türkiye de destek verince yeryerinden oynuyor. ABD ve ortakları Ortadoğu'da İslam ülkelerini çatıştırmak istiyor. Kendilerinin tam olarak beceremediği bu işi birilerine ihale etmek istiyorlar. Bölgede İran korkusunu ( İranfobia) yayarak Arap ülkelerine bol bol silah sattıklarını bilmeyen yok. Malesef aynı korku Türkiye'de de gündeme getiriliyor. '' İran'ın stratejik yayılması ve planları'' başlığı alında yazılan yazılarda , Türkiye'nin bu planlara karşı kendi planlarını hazırlaması ve hiç kimseye güvenmemesi telkin ediliyor.
Elbette her devletin kendine ait bir stratejisi ve planı olacaktır. Buna kimsenin itirazı olamaz. Bu çerçevede bizim devletimizin de bir planı olacaktır. Bizim devletimizden isteğimiz , plan yapılırken ve strateji belirlenirken ABD ve İsrail'in bölge ülkelerini birbirine düşürme tuzağına düşülmemesidir.Ayrıca son 8 yıldır Türkiye ile İran arasındaki ilişkiler sorunsuz şekilde devam etmektedir. İlişkilerin iyi gitmesi iki ülkenin de çıkarınadır. Hal böyleyken Türkiye'de , İran konusunda kafalarda şüphe oluşturmakla kime hizmet edilmek istenmektedir? Bölgemizin ve hatta dünyanın geleceğini müslüman ülkeler ve idareciler belirlemelidir. Türkiye , İran ve Mısır ( TİM ) ortak paydalar çerçevesinde birlikte hareket ederek bölgeye ve dünyaya huzur getirebilir. Bölge ülkelerinin birbirine şüpheyle bakması ve birbirine güvenmemesi onyıllardan beri yürütülen siyonist bir plandır ve artık bu oyunun bozulmasının vakti gelmiştir.
Sayın Özcan ! Her ne kadar siz bizi ' İran propagandacısı
'olarak yaftalasanız da , bizim Hakkı ve adaleti sağlama ve İslam ülkeleri arasında vahdeti tesis etme dışında hiçbir niyet ve amacımız yoktur. Bu niyet ve amacımıza Allah(cc) 'ı şahit tutuyoruz. Zaten bugüne kadarki amellerimiz ve yazdıklarımız da buna şahittir. Suriye konusundaki görüşlerimiz de nettir. Baas rejiminin zulümlerini şiddetle kınıyoruz. Sivil insanların öldürülmesi büyük günahtır. Beşar Esad'ın gitmesini değil bir an önce reformları gerçekleştirmesini istiyoruz. Çünkü şu anda Beşar'ın iktidardan gitmesinin Suriye ve bölge için iyi olmayacağını düşünüyoruz. Suriye'de Beşar'ın alternatifi daha büyük bir kaostur. Suriye muhalefetinin şu ana kadar yaptığı toplantılar , bu hareketin henüz siyasi rüşte eremediğini ispatlamıştır. Suriye muhalefeti, ABD-SUUD- İSRAİL üçgeninde sıkışıp kalmıştır. Esad ve ailesi eninde sonunda iktidarı bırakacaktır. Fakat bunun sağlıklı bir süreçle sağlanması gerekmektedir.
Sayın Özcan! Bir Nebevi Hadis-i Şerif'te Peygamber Efendimiz (saa) sevginin ve düşmanlığın ölçülü olmasını bizlere öğütlemiştir. Siz İran'ı, Hizbullah'ı ve şiileri sevmek zorunda değilsiniz, bunları sevmek imanın şartlarından değildir. Fakat bunlara düşmanlık yaparken de bunun bir sınırı olması gerektiğini unutmayınız. Efendimizin hadisi uyarınca, gün gelir aşırı derecede düşmanlık yaptığınız İran'ın , Hizbullah'ın ve şiilerin dostu olabilirsiniz. Ayrıca Cenab-ı Hakk Kur'an - ı Kerim'de , düşmanlarınıza karşı bile adaletli davranın diye buyurmuştur.
Bizden hatırlatması...
Kemal Kemahlı