Demirel, irticaya karşıdır AP'nin başına geçmelidir
29 Kasım 1964 tarihindeki AP kongresinde bir konuşma yapan Süleyman Demirel; konuşmasını (her sabah Kur'an okumadan kahvaltı masasına oturulmayan bir aileden geldiği için) ince dinî öğelerle de süsleyerek yapmış ve bin 600 delegenin bin 72'sinin oyunu almıştır
Prof. Dr. Cihat Baban, "Politika Galerisi" adlı eserinde Türkiye'nin kalburüstü siyasetçilerinin portrelerini çizer. Nereden gelmişlerdir, hangi boşluğu doldurmuşlar, ne kadar kalıcı olmuşlardır? Siyaset sahnesindekilerin önemli kilometre taşları bu eserde yer alır. Orada, genç cumhuriyetimizin önemli siyasetçilerinden Süleyman Demirel için de bir köşe açılmış ve özellikleri yazarın gözünden verilmiştir. Baban, burada çok önemli bir hatırasını naklediyor. 27 Mayıs ihtilalinin lideri Cemal Gürsel, siyasete yeni atılacak olan Süleyman Demirel için müsbet düşünceler taşımakta ve AP'nin başına geçmesi için elinden gelen desteği vereceğini söylemektedir. Gürsel'e göre Demirel, yobazlığa yüz vermez, irticaya karşı, gerçek bir Atatürkçüdür. Laikliğinden de asla şüphe edilmeyecek bir kimliği ve kişiliği vardır. Baban, bir başka önemli hususun da altını çizer. Cemal Gürsel'in genel sekreteri Nasır Zeytinoğlu da masondur ve Süleyman Demirel'i, ihtilalin liderine tavsiye etmektedir.
Prof. Dr. Cihat Baban, Cemal Gürsel'in Demirel'in AP'nin başına geçmesini ne kadar çok istediğini şöyle anlatıyor:
"Cemal Gürsel'i üçüncü ziyaretim, AP'nin Demirel'i Başkan yapan kongresine tekaddüm eden günlerdeydi. 'Yine gel' dediği için, sırf hatır sormak maksadıyla ziyaretine gitmiştim. Bu sefer makam ve mevkiinin mesafesine hiç aldırış etmeden rahatlıkla konuşuyordu. 'Bak, Adalet Partisi, kongresini yapacak. Ah Cihat ah... Eğer Demirel, AP'nin başına gelebilirse bütün dertleri hallederiz. O başkan olsun diye ben çok çalışıyorum. Bir muvaffak olursam rahat edeceğim. Aydın adam. Yobazlığa yüz vermez. Demokratlara alet olmaz. Dünya görmüş... O zaman, göreceksin AP de yola girecek. Benim gözüm arkada kalmayacak. İrticadan çok korkarım, DP sıkışınca irticayı tahrik ederdi. Gümüşpala da nafile, zayıf kaldı. Partililerin elinde oyuncak oldu. Demirel Amerika'da tahsil etmiş, laik, lisan bilir bir insan. AP'nin başına geçerse memleket kurtulur. Demirel'in Atatürkçülüğünden hiç şüphe etmiyorum. Genç adam."
Baban, kitabında şöyle devam ediyor: "Gürsel, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Bak, onlar (yani AP'liler) kendilerini selamete çıkaracak adamı arayıp, buldular. Kırk yaşında. Genç, istikbali parlak adam. Halbuki, siz hâlâ İsmet Paşa diye direnip duruyorsunuz. Yahu, yok mu aranızda bir kişi ki ortaya çıksın, şu Halk Partisi'ne sahip olsun.' Kongrede Demirel'in, masonluğunu inkar için ortaya koyduğu mazbatadan sonra, el yordamıyla, bazı gerçeklere ulaştık. Rahmetli Gürsel'in genel sekreteri, bizim kabine arkadaşımız Nasır Zeytinoğlu da masonmuş. Demirel'i bu hüviyetiyle tanıyor ve İzmir'den eski ahbabı Gürsel'e tanıtıyormuş."
Bilindiği gibi masonlar o dönemde de hayli faaldiler. İhtilali kendi düşünceleri doğrultusunda kullanmak için azami gayret sarfediyorlardı. Birdenbire birinci sınıf adam oluveren(!) genç subaylara mason localarına girmesi salık veriliyordu. Zira masonluk en büyük ikbal kapısı idi. Yükselmek için sihirli bir değnekti. Bunu hisseden Cemal Gürsel'in yaveri Agasi Şen de mason localarına demir atarak kurtuluşa ermişti(!)
İhtilalciler için Demirel'in Adalet Partisi'nin başına geçmesi, iktidar namzedi bir partinin emin ellere teslim edilmesi anlamına geliyordu. AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala ani bir kalp krizi ile aramızdan ayrılmış ve tankların, topların hükümran olmadığı bir aleme göçmüştü. O zaman yerine yine güvenilir bir adam gelmeliydi. İhtilalin önemli isimlerinden Orhan Erkanlı da Demirel'in o güvenilir adam olduğuna inananlardandı. Erkanlı, "Anılar, sorunlar, sorumlular" adıyla yayınladığı hatıralarında Süleyman Demirel'in AP'nin başına geçmesi için uğraştığını açıklayacaktır:
"Eski başbakanı eskiden beri tanıyordum. Meclise girmeden önce kendisinin AP Genel Başkanı seçilmesinde hizmetlerimiz olmuş ve hatta genel başkanlık seçimini kazandıktan sonra da Ankara'da beraber yemek yemiştik."
Sadettin Bilgiç de siyaset sahnesinde daima ikinci adam olarak kalmaya mahkum, hatta buna kendisi istekli bir siyaset adamı idi. Ömür boyunca Demirel'in partneri olarak kaldı. İkisi civata-somun gibi idiler. Ama o bu oluşumda hep somun olarak kalmayı yeğliyordu, Demirel ise civata idi. Ya da Hacivat-Karagöz ikilisi gibi de diyebiliriz. Yıllarca sahneden inmediler. Şüphesiz aynı karakterleri değil, zıt karakterleri temsil ediyorlardı. Değilse tadı olmazdı ki zaten. Sadettin Bilgiç, sağcı, milliyetçi, mukaddesatçı kanadı temsil ediyordu güya... Demirel ise bu oyunda her şeydi. Çadırın orta direği, Hiram Usta'ya yaptırılmıştı. Çadır, mason localarına sigortalı idi. Ama Demirel, sahneye çıktı mı, halk o gün hangi oyunu istiyorsa onu oynardı. Oyunlar çadırdaki müşterilere göre değişirdi. Salonda dinleyicilerin çoğunluğu takkeli, tesbihli ise, o gece Bediüzzaman Said Nursi'nin Risale-i Nurları'ndan bahsedilir ve Risalelerden pasajlar okunur, sohbet ayet ve hadislerle tatlandırılırdı. Çadırda o gün ülkücüler çoğunlukta ise Demirel, sahneye "Bana kimse 'ülkücüler cinayet işliyor' dedirtemez" diye çıkardı. Eski demokratların çoğunlukta olduğu gecelerde ise 46 ruhundan ve Menderes'ten kapı açılırdı. Ayrıca o gece, Menderes'in ruhuna okunan bir mevlid-i şerifle son bulurdu. Bizde yok, yoktu! Nabza göre her türlü şerbet verilirdi. Çadırda askerler çoğunlukta ise Demirel, kendisinin sembolü haline gelen fötr şapkasını hiç elinden bırakmazdı. Neme lazımdı, gitmesi gerekirse şapkayı kaptırmamak için elinde tutması evla idi. Dinleyici localarını biraderlerin doldurduğu gecede ise hangi oyunların sahneye konulduğu bilinmiyor. Zira mason localarında yaşananlar -her ne kadar 'artık legalize olduk' deseler de- esrarını koruyor. Sırlar dünyasında yaşananlar, yaşayanların hafızalarında kalacaklar, bize, ancak anlatmalarına izin verilenler ulaşabilecek.
Yine dönüyoruz 1964 yılı başlarına... Sadettin Bilgiç ve Süleyman Demirel AP'nin başına geçmek için kıyasıya bir mücadelenin içindedirler. Demirel'in muarızları onun mason olduğundan bahisle, genel başkanlığını önlemeye çalışmaktadır. Demirel de büyük kongrede Üstad-ı Azam Enver Necdet Egeran'dan aldığı "Locamıza kayıtlı değildir" yazılı bir belge ile Anadolu'dan gelen delegeleri ikna edecek ve 29 Kasım 1964 tarihinde Türkiye'nin en büyük partisi olan Adalet Partisi'nin başına genel başkan olarak oturacaktır. Demirel, o kongrede delegelere şöyle seslenmiştir:
"Şimdi, sizlere yüksek vicdanlarınızda sadece hakkın kölesi olan asıl vicdanınızda bir mahkeme huzurunda imiş gibi hitap ediyorum. Ben mason değilim. Aynı tezvirat Demokrat Parti ileri gelenleri için de senelerce yapılmıştır. Aynı fotoğraf ve kitaplar onlar için de dağıtılmıştır. 14 Kasım 1964 tarihli, yani bundan iki hafta evvel mason cemiyetinden aldığım mezkur cemiyetin azası olmadığıma dair yazının fotokopisini divana takdim ediyorum."
Konuşmasını, her sabah Kur'an okumadan kahvaltı masasına oturulmayan bir aileden geldiği için ince dinî öğelerle de süsleyen Demirel, bin 600 delegenin bin 72'sinin oyunu almıştır. Delegelere o gün dağıtılan belgede aynen şu ifade vardır: "İşte vesika, müfteriler utanın! Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel mason değildir."
Oysa yıllar sonra Enver Necdet Egeran, "Ben kimseye 'mason değilsin' diye bir belge vermedim" diyerek ince bir çalım atacaktır Hulki Cevizoğlu'na. Üstad-ı Azam Egeran, Hulki Cevizoğlu'nun sunduğu "Ceviz Kabuğu" programında Süleyman Demirel'e yıllar önce verdiği masonlukla ilgili belge olayını anlatıyor:
"Enver Necdet Egeran: Hayır, bize müracaat var. Müracaatta, 'Kaydımın olup olmadığını bildirin' diyor. Bakıyoruz, 'Kaydınız yoktur' diye cevap veriyoruz. Cevap o. 'Türk Yükseltme Cemiyeti'nde kaydınıza rastlanmamıştır.'
Hulki Cevizoğlu: O zamanki adı değil mi?
Enver Necdet Egeran: O zamanki değil, o müracaat ettiği yer. Türk Yükseltme Cemiyeti olduğu için orada kaydının olmadığını tesbit ediyoruz o kadar. Yoksa 'Mason değilsin' demiyoruz, böyle bir şey yok.
Hulki Cevizoğlu: 'Başka bir yerde, adı olur, kaydı olabilir' diyorsunuz. Kaydı olmadan mason olabilir mi?
Enver Necdet Egeran: Yani işte bakın, 'Bana 'mason değildir' diye kağıt verildi' deniliyor. Öyle bir şey yok. 'Kaydınıza rastlanmamıştır.' Bu ne demek? Vaktiyle girmişseniz, çıkmışsanız, kaydınız yok artık. Bitti. Yani masonsunuz, mason değilsiniz bu söylenmez zaten.
Hulki Cevizoğlu: Bir insanın, 'Benim mason olup olmadığımı, kaydımın olup olmadığını bildirin' demesi de enteresan bir soru. Enver Necdet Egeran: Ama, 'Mason olup olmadığımı' demiyor zaten o zat da.
Hulki Cevizoğlu: 'Kaydımın olup olmadığını' diyor."
Burada ince ince, yasemince bir aldatmaca var. Ve zaten o delegelere dağıtılan belge sayesinde Muhteşem Süleyman olarak başımıza geçecek ve hâlâ oturduğu evinden üniversite kapısından içeriye giremeyen mazlum ve mağdur başörtülü öğrencilere "Suudi Arabistan'a gitsinler" diyerek adres bile gösterebilmek pişkinliğini sergileyecektir.
Demirel, serapa samimi bir insandır. Bir ayağının çukurda olduğu, artık ömrünün son demlerini yaşadığı günlerde bile Loca'da yaptığı yemine sadık kalabilmiştir. Bu samimiyetten, tersine ibret alınmalıdır!
YARIN: TANK HASAN: O ÇANKAYA'DAKI SÜLEYMAN DEMIREL DENEN...
vakit