Para, madde, eşya insanı yöneten efendi olmuş, insana hizmet etmesi gereken bunlar, insanı kendisine kul köle yapmış. Çağdaş insan bunlar için yaşıyor, bunlar için çalışıyor, bunlar için âhiretini ve huzurunu mahvediyor. Bunlar hâkim, insan mahkûm ve hizmetçi. Oyuncak, insanla oynuyor. Mal, insanı, insanî değerleri yutuyor. Dünyevîleşme çarkı, insanımızı değirmen gibi öğütüyor. Taksitlere, ay sonuna kafayı takan modern insan, dünyada varoluş gâyesini düşünemiyor; para kazanma koşturmacasından ibâdete, okumaya, düşünceye sıra gelmiyor.
Her konu paraya çıkıyor; söz, ufak bir tur attıktan sonra para durağında düğümleniyor; gönül plağı parada parazit yapıp takılı kalıyor. Lüks hayat, daha rahat yaşam denilen şeytanî câzibe; aslında dipsiz bir kuyu, bir girdap, tatminsizlik cehennemi, bitmeyen, ama insanı bitiren sonsuz yarış ve büyük pişmanlık demek. Yiyen ama doymayan insan, kendine/nefsine/hevâsına kul/köle. Para para diye paralanan insan, şükrü unutmuş, sabrı lügatından silmiş, şikâyetin ise binbir çeşidini tekrarlamakta. “Alma tutkusu”, “verme zevki”ni katletmiş. Hırs ve tamahın sonu yok. “İnsanoğlunun iki vâdi dolusu altını olsa, üçüncüsünü ister” kutlu sözü ibret levhası olmaktan çıkmış. Sahâbe birbirleriyle hayırda yarışıyordu; şimdiki insan ise fâni eşyada yarışıyor. Akıl, midelerin ve basit arzuların hizmetçisi; gönül, vicdan ve fıtratın sesi çıkmıyor; demek ki duyguların esiri olarak hapis hayatı yaşıyor bunlar. Dünyevîleşmiş çağdaş insan tipinin dini ekonomi, imanı para, kitabı çek koçanı, mâbedi bankadır artık.
İnsanın dünyevî olarak zarûrî ihtiyacı, beslenme/gıda, giyinme/tesettür ve ev/barınmadan ibaret olduğu ve bu gereksinmelerini israfa ve lükse kaçmadan helâl yoldan temin etmesi, kalan birikimlerini infak etmesi gerektiği halde, tüketim toplumunun bir ferdi olarak insan, günümüzde ihtiyaç labirentinde yolunu şaşırmaktadır. Alınır, tüketilir, tekrar alınır, alınır... Ömür biter, alınacaklar ve ihtiyaçlar(!) bitmez.
En fakirimizin evindeki eşyalara verilen parayla, sahâbe belki hayat boyu, hem de huzur ve şükür dolu şekilde yaşardı. Kullan at; al, yine al; yarışın sonu gelmiyor, ihtiyaçlar(!) tükenmiyor, insanın kendisi tükeniyor. Bunca varlık içinde şükretmiyor, şikâyetten sadistçe zevk alıyor. Dünyayı yakalamak için hayat boyu kovalamaca oynayıp koşturan insan, helâkı ve dehşetli kıyâmeti yaşadığının farkına varmıyor. Tuvalete yaptığı yatırım kadar âhirete, Cennet köşklerine yatırım yapamadan ölüp gidiyor.
Bütün bu ve benzer problemlerin tek çözümü var: İnfak. Ne-fe-ka kökünden türeyen infak kelimesi; lügat olarak tükenmek, azalmak anlamlarına gelir. “Nafaka”; harcanan para veya ihtiyaçların tamamı için gerekli kazanç anlamında kullanılır. İnfak ise; malı veya benzeri ihtiyaç maddelerini hayır yolunda harcamak, tüketmek demektir. Allah yolunda harcamaya infak denir. Terim olarak infak: Gerek akrabalardan ve gerekse diğer insanlardan yoksul ve muhtaç olanlara para veya maişet yardımı yaparak onların geçimini sağlamak, Allah için her çeşit hayır yapmak demektir.
"İnfak"; malın elden çıkarılması, harcanması ve sarfedilmesi demektir. İnfakın farz, vâcip, mendup kısımları vardır. Zekât ve diğer sadakaları içerdiği gibi, gerekli yerlere ve uygun tarzda Allah için yapılmış her türlü bağış, yardım ve hayırları, kendi ailesine ve yakınlarına yardım gibi bütün mal ile yapılan ibâdetleri de içine alır. İnfak, mecaz yoluyla maldan başkasına da genelleştirilir. İlim öğretme ve benzeri mânevî şeyleri, davranış biçimlerini de kapsar. Genelde infak; mü'minin kendisinde mevcut her nimeti başkalarına yansıtması, başkalarını o nimetlerden yararlandırması demektir. İnfak; paradan, maldan olduğu gibi, ilimden, güzel sözden, güler yüzden de olur. Ayrıca sağlığın, saâdetin, gençliğin de infakı vardır. Ve infak, farz olan cihadın bir şûbesidir. "Sana infak'ı (Allah yolunda ne harcayacaklarını) soruyorlar. De ki: 'Verdiğiniz hayır, ana-baba, yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Yaptığınız hayrı, muhakkak Allah bilir." (2/Bakara, 215)
İnfak, Allah'a ibâdetin öyle bir parçasıdır ki, onsuz din olmaz. Bir insanın gönlünde yaktığı iman ışığının devamı, ancak namaz-infak ikilisiyle yürür. Cömertliğin göstergesi olan "infak" kavramı, Kur'anda türevleriyle birlikte 73 yerde geçmektedir. Muaz bin Cebel ile Sa'lebe, Hz. Peygamber'e "kölelerimiz ve hısımlarımız var. Bunlara malımızdan ne şekilde ve ne miktarda harcayalım?" diye sorduklarında, şu âyet inmişti: "Sana hangi şeyi infak edeceklerini, nafaka vereceklerini sorarlar. De ki: İhtiyacınızdan artanı verin." (2/Bakara, 219). Zekât farz kılınmadan önce, kazanç sahipleri, bu âyete göre, her günkü kazançlarından kendilerine yetecek kadarını alır, gerisini tasadduk ederlerdi. Altın, gümüş gibi nakit sahipleri de, bir yıllık geçimini ayırır, geri kalanını Allah yolunda harcarlardı (S. Buhâri, Tecrîd-i Sarih Terc. 11/ 371). Kur'an-ı Kerim'in pek çok âyetinde varlıklı mü'minlere "Allah yolunda infak" emir ve tavsiyesinde bulunulmuş, Allah yolunda harcayanlar övülmüştür.
Verilen maddî bir varlığın infak olabilmesi için her şeyden önce onun Allah rızâsı için verilmesi gerekmektedir. Cömertlik vasfının elde edilebilmesi için; yardımın gönüllü olarak yapılması (59/Haşr, 5; 57/Hadîd, 11-18; 5/Mâide, 13); karşılığında hizmet, övgü, mükâfat beklenilmemesi (76/İnsan, 8-l0); yardım edileni rencide edebilecek davranışlardan kaçınılması (2/Bakara, 263-264); yapılan yardımın sahibi katında üstün bir değeri olması (3/Âl-i İmrân, 92) şarttır.
Kur'ân-ı Kerîm'de cömertlik, cihad ile aynı seviyede tutulmakta; Allah'ın insanlara verdiği rızıktan diğer kulların da yararlandırılması istenmektedir (2/Bakara, 254). Cömertliğin, kıyâmet gününde insanı her türlü sıkıntı, elem ve kederden kurtarmaya vesile olacağı bildirilmektedir (2/Bakara, 222). Cömertlik alışverişe benzetilmekte; Allah Teâlâ'ya verilen bir borç olarak temsil edilmektedir (2/Bakara, 244; 5/Mâide, 13; 57/Hadîd, 11).
Kalpler Allah yolunda infak ile, cömertçe davranış sâyesinde temizlenir (bk. 92/Leyl, 17-20). Çünkü, küfür ve nifaktan sonra kalbi karartan âmillerden biri de, aşırı mal sevgisi ve servete bağlılık arzusudur. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de; "Serveti de düşkünce seviyorsunuz."(89/Fecr, 20) buyurulur. İşte bu sevgi ile insan, "ben bu malı sarf edersem bana bir şey kalmaz" korkusuna düşer ve hemen şeytan harekete geçer: "Şeytan sizi fakirlikle korkutur, size cimriliği emreder." (2/Bakara, 268). Oysa ki Allah Teâlâ'nın bildirdiğine göre, "mal ve servet insan için bir imtihandır." (39/Zümer, 49-52). Bu imtihandan başarılı çıkmanın yolu da cömertçe Allah yolunda infak etmektir (64/Teğâbün, 15-17).
İnfak, mutluluğun merdivenidir. Alan kimse, nimetlerden geçici ve sınırlı bir şekilde yararlanırken; veren mü'minin hazzı kısa sürede sona ermez. Mü'min kalp, mal ile değil; iman ile mutmain olur. Allah yolunda infak etmekle fakir düşeceğinden korkmaz. Kendisi hiçbir şey değilken Allah onu meydana getirmiş, vücut, göz, kalp, lisan ve sayısız nimetler bağışlamış ve mal sahibi yapmıştır. Bunlar Allah'a aittir. Öyle ise Allah'a güvenen birisi Allah yolunda ve Allah rızası için malını infak etmekten çekinmez.
İnfakın Faydaları, Hikmetleri
Namaz ve oruç, bireysel ve kişisel gelişme ve yükselişe; infak ise, ferdî cimrilik, bencillik gibi kötü huylardan arındırma yanında, toplumsal bünyeye girmiş zararlı mikroplardan arınmaya, toplumsal bünyenin sağlıklı bir şekilde serpilip büyümesine, gelişmesine hizmet eder. Bakara sûresinin girişinde (2/3) Kur’an’ın hidâyet vereceği muttakîlerin özellikleri anlatılırken imandan sonra iki amele vurgu yapılır: Namaz ve Allah’ın verdiği rızıktan infak. Namaz, kişinin Allah’a karşı görevlerini belirten bir başörnek, infak da topluma karşı vazifelerin prototipi ve simgesidir. İnfak, toplumsal ibâdettir. "Onların mallarından sadaka al. Onunla kendilerini temizlemiş ve tezkiye etmiş olursun." (9/Tevbe, 113). Temizleme ve tezkiye; bu iki kelime, zenginin ruh ve nefsinin, mal ve servetinin hem maddî hem de mânevî yönden temizlenme ve arınmasını içine almaktadır. İnfak eden, başta cimrilik olmak üzere birçok kötü huy ve alışkanlıktan arınır.
İnfak, Allah'ın verdiği nimetlere, özellikle mal ve para cinsinden maddî nimetlere şükürdür. Bu anlayışla infak eden mü'min, her nimetin, mesela sağlığın, ilmin, sanatın şükürlerinin de o nimetlerle ödeneceğinin şuuruna varır.
Her türlü infak, malı ve malın bereketini artırır. Yoksul zümrelerin eline geçen para, her şeyden önce insan onurunu geliştirir, iş gücü kalitesini arttırır. İnfak sâyesinde zenginle fakir arasında güven, saygı ve sevgi oluşur. İslâm kardeşliği de bu yollarla hayata geçer.
Mü'min, Allah yolunda dağıtmanın bir görev ve sorumluluk meselesi olduğunun bilincindedir. Her çeşit malı ve nimetleri, asıl kaynağı olan Allah'a nisbet eder. İnfakın emredildiği âyetlerde geçen "Onlara rızık olarak verdiklerimizden..." (2/Bakara, 3) ifadesi mü'minin özel mülk ve gerçek mâlik anlayışını düzenler. Böylece infak eylemi, dağıttığı şeylerin kendi özel malı olmadığını, kendi özel mülkiyetinden tasarrufta bulunmadığını hatırlatarak onun bağış bencilliğini kırar. Mü'minlerin tüm yaptıkları, Allah'ın verdiği rızıktan infak etmektir. Bir postacıdır, bir veznedardır, bir emanetçidir mü'min. Bu telkin, asıl verenin, asıl sahip olanın Allah olduğunu hatırlatır. Böylece mü'min, Allah'ın kendisine verdiği rızıklardan sorumlu olduğunu anlar. Mü'min, malını (kendisine emânet ve sınav olarak verilen nimetleri) dilediği şekilde özgürce harcayamaz.
İnfak, paranın, mal ve mülkün gerçek sahibini hatırlatır ve kişinin emânet ve imtihan bilincini güçlendirir. Mü'min, canını yaratanın Allah olduğunu, malını verenin Allah olduğunu bilir ve O'nun yolunda mal ve canıyla cihad eder. Mülk Allah'ın olduğuna göre, tabiî olarak sahibinin yolunda sarfedilmesi, mü'min için en makul bir olay olarak değerlendirilir.
İnfak, zekât ve her türlü cömertlik, kişiyi maddeperestlikten korur; kalpteki dünya sevgisine karşı bir ilâç olur. İnfak, insanı özgürlüğe kavuşturur; mala bağlanmak, ona boyun eğerek esir olmak ve paraya tapmak zilletinden kurtarıp hürriyete eriştirir. Allah'tan başkasına kulluğu sonuçlandıran paraya tapmak gibi öldürücü zehirden Peygamberimiz şöyle sakındırır: "Altın ile gümüşe (paraya) tapanlarla kadifeye (lüks yaşayışa) tapanlar helâk olmuştur." (Buhârî, Kitabü'l-Cihad; İbn Mâce, K. Zühd). Burada kadifeden maksat, giyim - kuşam ve evlerin tefrişindeki/döşemesindeki aşırılıktır.
İnfak ve cömertlik ihtiras zincirini kırar, insanı hırstan korur, nefsin hastalıklarını tedâvi eder. Hırs, insanı aşırı mal kazanmaya ve dünya için daha çok çalışmaya iter. Ölüm gelmeden bunun sonu da gelmez. İşte İslâm, bu sonu gelmeyen ihtiras kısır döngüsüne kesilecek bir nokta, insanın kurtulacağı bir fren vermiştir; o da infaktır.
İnfak, isrâf ve lüks gibi şeytanî eğilimleri azaltır. İnfak kalbin katılaşmasını önler; kalbe sevinç, mutluluk ve huzur verir. İnfak insanlara şefkat ve merhameti arttırır, dost kazanmaya sebep olur. İnfak, insanı bir şeye muhtaç olup onsuz olamama tiryakiliğinden kurtarır; Allah'tan başkasına ihtiyaç duymama faziletine yükseltir. İnfak, insanların sevgi ve muhabbetini kazandırır. Zenginle fakir arasında kin, nefret ve kıskançlığı gidererek, birbirlerine sevgi bağı oluşturur.
Allah için infak, malı ebedîleştirir; yok olmayacak cennet nimetlerine dönüştürür. Yatırımı en kârlı yere ve kaybolmayacak şeye yapmak, en kârlı ticarettir. Kur’ân-ı Kerim, “ticâret” kavramını, bildiğimiz alış-veriş anlamında kullandığı gibi, aynı zamanda Allah’la yapılacak mânevî ticâret için de kullanır. Allah Teâlâ, zâten kendisinin verdiği, dilediği zaman dilediği şekilde alabileceği emâneti olan mal ve mülkü (3/Âl-i İmrân, 26), nefsi/canı Cennet karşılığında mü’min kullarından satın almak ister. Bu ticâret, hem insanın Allah’la ilişkisi yönüyle çok büyük şeref, hem de büyük bir ihsandır; çok kârlı bir ticârettir.
İnfak malı çoğaltır, bereketini arttırır. "Allah, fâize verilen malı noksanlaştırır; sadakaları, zekâtı verilen malı ise çoğaltır." (2/Bakara, 276). İnfak, malı âfetlerden, kişiyi belâlardan korur. Fakirin kıskançlık duygusunu körletir. İnfak, zenginin şahsiyetini geliştirir, müslümanı mal fitnesinden korur, ruh ile beden arasında bir denge sağlar. Müslümanı mâlî disipline sokar. Cömertlik, toplumun ruhî değerlerini takviye eder.
İnfakın Sosyal Hayattaki Yeri ve Toplumsal Hikmetleri
İnfak, fakir-zengin uçurumunu önler, orta sınıf oluşturur. Dilencilik ve başa kakma gibi onur kırıcı davranışlardan insanları korur. Kapkaççılık, hırsızlık, soygun, terör gibi olaylara giden yolu tıkar. Toplumu etkileyen ahlâksızlıkların bir kısmı açlık belâsı yüzündendir. Karnı aç olan bir insan, hele imanı da sağlam değilse, her suçu işleyebilir. Günümüzdeki suçların artışında ekonomik problemlerin yeri hayli önemlidir.
İnfak, kapitalizmin bencilliğinden, komünizmin zulmünden sakındırır. Allah için yapılan infak; kapitalizme, sömürüye, fakirin daha fakirleşeceği düzenlere son verir, komünizm ve sosyalizme giden yolu tıkar.
İnfak ve zekât, sosyal dayanışma ve sosyal güvenlik sigortasıdır. İnfakla, sosyal çatışma problemlerine giden yol tıkanacaktır. İnfakla, evlenmeye güç yetiremeyen bekârların evlendirilerek fuhuş ve cinsel ahlâksızlığın önü tıkanacaktır.
İnfakla, fakirlik ve işsizlik problemi en aza indirilecek, günümüzde olduğu gibi geçim derdi problemlerin ilk sırasını almayacaktır. İnfakla, iktisâdî hayat canlanacak, aynı şekilde toplumun rûhî, mânevî değerleri de yeniden ihyâ edilecektir.
İnfak sâyesinde insan, yarınım ne olacak kaygısını taşımayacak, ihtiyarlığı ve muhtaç olacağı zaman için para biriktirme mecbûriyeti bile hissetmeyecektir. İnfakla, doğal âfetlerin (deprem, sel, salgın hastalık vb.) açtığı yaralar sarılacaktır. Bakıma muhtaç insanların huzur içinde hayatlarını geçirmeleri sağlanacaktır.
İnfakta İslâm'ı yaymak ve kelimetullah'ı yüceltmek vardır. İnfak açısından unutulmaması gereken bir husus şudur: İnsanların midesini doyurmaktan daha önemlisi; onların gönüllerini imanla, zihinlerini ilimle doyurmaya çalışmaktır. Bu da infakı cihad ve ilim hedefine çevirmekle olur. İslâm'ın toplum plânında yayılıp hâkim olması için cihad dediğimiz fedâkârlık şarttır. Zengin, malı ile bu cihada katılmak zorundadır. İster yakın çevrede, ister ülke içinde, isterse tüm dünyada İslâm'ın kitlelere ulaştırılması için, fitne ve zulmün kaldırılmaya çalışılarak tüm beşerî zulüm düzenlerinin insanları perişan etmesine karşı Allah için yapılacak maddî fedâkârlık, önemli bir cihad aracıdır. İnfak İslâm'ı insanlara ulaştırma ve sevdirme aracıdır. O yüzden zekât verilecek sınıflardan biri Allah yolunda cihad edenler, biri de kalpleri İslâm'a ısındırılacak müellefe-i kulûbdur (9/Tevbe, 60).
İki yol var: Biri dünyevîleşme, dünyayı âhirete tercih; ikincisi ise infak köprüsü kurarak dünyayı ebedî hayatın kapısı yapmak. Bugün yol ayrımındayız: Ya nefsimizin hevâsı veya Rabbimiz. Ya geçici menfaat, veya dâvâ. Ya fâni olan, ya bâki olan. Bunlardan birini seçmemiz gerekiyor. Tercih bize kalmış. Tercihini Allah’tan yana yapanlara selâm olsun!
Ne mutlu tüm mülkün ve malın Allah'a ait olduğunu, kendisinin emânetçi özelliğini unutmayıp, parayla imtihanı kazanarak Allah'la alışveriş yapanlara! Yazıklar olsun paranın kulu olan cepleri paralandıkça gönülleri de paralananlara! "Param, param!" diye param parça olanlara!