Elhamdülillahi rabbil alemin vesselatu vesselamu ala seyyidina ve nebiyyina hatemennebiyi ebul kasım Muhammed ibn Abdullah
Salat ve salam olsun Peygamberin aline ve ashabına ve diğer bütün peygamberlere. Esselamu aleyküm ey Efendimiz, ey Ebu Abdullah, ey Allah’ın Rasulu.
Ve sonsuz selam olsun senin yolunda şehit olanlara.
Hüseyin’e, Hüseyin’in oğlu Ali’ye, Hüseyin’in tüm çocuklarına ve ashabına, alimlerimize, bacılarımıza kardeşlerimize, hepinize selam olsun.
Dün akşam olduğu gibi bugün de sizlere azminizden ve kararlılığınızdan ötürü teşekkür etmek istiyorum. Bu sizin sevginizin, imanınızın ve sadakatinizin olağan bir yansımasıdır.
Değerli bacılarım ve kardeşlerim, sizler Hüseyin’i ve Hüseyin ile birlikte Aşura günü şehit olanları anmaya geldiğinizde onun bu çağdaki temsilcileri olmuş oluyorsunuz. Allah’ın dininin hakim kılınması için mücadele edenlere ve Allah’ın Rasulünün yardımcısı olanlara selam olsun.
Müminlerin Emiri, Hz. Ali’nin yardımcısı olanlara, Fatimat’uz Zehra’nın yardımcısı olanlara, Ebi Muhammed el-Hasan İbni Ali’nin yardımcılarına ve destekçilerine selam olsun.
Ebu Abdullah el-Hüseyin’in destekçilerine selam olsun.
Selam olsun azim, kararlılık, bağlılık, cesaret, sadakat ve adanmışlık ehline.
Bugün bir kez daha gösteriyorsunuz ki sizler, kendisini ölümle tehdit eden Ubeydullah İbn’i Ziyad’a karşı kıyama duran Zeynel Abidin (as)’ın gerçek takipçilerisiniz.
İbn Ziyad, Zeynel Abidin’i korkutabileceğini ya da kışkırtabileceğini sanmıştı; ama İmamımız Zeynel Abidin o gün öyle bir şey söylemişti ki; o söyledikleri bugünün yol göstericisi ve şiarı olmuştur: “Ey zalimler siz beni ölümle mi korkutuyorsunuz? Biliniz ki Allah yolunda ölmek ve şehit olmak bizim için bir şeref ve onur vesilesidir.”
Bugün, her yıl olduğu gibi bir kez daha zilleti reddeden şehitlerin ve direniş erlerinin efendisine olan biatimizi tazelemek için toplanmış bulunuyoruz. Bizim kulaklarımız, kalplerimiz ve zihinlerimiz, Aşura’da kıyam eden ve “beni iki seçenek arasında bıraktınız” diyen özgürlük savaşçılarının ve direniş erlerinin efendisi olan efendimizin yolundadır. Bugün bizi izzet ile zillet arasında tercih yapmak zorunda bırakanlara diyoruz ki “Zillet bizden uzaktır”.
Allah ve Rasulu ve Müminler ve de diğer binlerce insan, bizim boyun eğmemizi ve zilleti tercih etmemizi istemiyor.
Çok fazla zamanınızı almayacağım; dün birçok noktaya değinmiştim.
Aşura’da ilk olarak şunu ilan ediyoruz ki; direnişimizi sürdüreceğiz; imkanlarımızdan ve silahlarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz.
Bunlar, ülkemizi, halkımızı ve izzetimizi koruyabilmemizin esaslarıdır. Halkımızın bağımsızlığını ve ülkemizin zenginlikleri ile kaynaklarını koruyabilmemizin esaslarıdır.
Lübnan’daki bazı kesimler Fransız direnişini örnek gösteriyor ve diyorlar ki onlar özgürlükten sonra silahlarını bırakmışlardı. Ama onlar şunu unutuyorlar: Fransız direnişi, düşman yok olduktan sonra sona ermişti. Nazilerin projesi çöktükten ve Nazi Almanya’sı yok olduktan sonra, Hitler ve generalleri ortadan kalktıktan sonra, Fransız Direnişi de sona ermişti. Bu generallerin bir kısmı öldürüldü, diğerleri intihar etti ve böylece direnişi gerektiren tehdit ortadan kalkmış oldu.
Fakat Lübnan örneğinde durum böyle değildir. 25 Mayıs 2000 tarihinde direniş, Lübnan topraklarını işgalden temizlemiştir fakat düşman halen daha varlığını sürdürmekte, gücünü korumakta ve niyetlerini diri tutmaktadır. Düşman halen daha bizim mukaddesatımıza ve toprağımıza gözünü dikmiş durumdadır.
Düşman bizi tehdit ediyor, bize komplolar kuruyor ve bizimle savaşmak için hazırlıklar yapıyor. Bu durum karşısında bizden istedikleri nedir? Sahayı düşmana mı bırakalım? Aşura gününde şunu çok dürüst bir şekilde söylüyoruz: Direnişin olmasını gerektiren durumlar var olduğu müddetçe, düşmanın tehdidi, saldırganlığı ve savaş çığırtkanlığı devam ettiği müddetçe Seyyid Abbas’ın Şeyh Ragıb Harb’in Hacı Imad’ın direnişi de devam edecektir.
İkinci olarak İslam ümmetinin temel meselesi olan Filistin’i ve Filistin halkının meselesini ve Filistin’in kutsallarını hatırlamamız gerekiyor. Hiç kimse/hiçbir ülke kendi iç meselelerini bahane ederek bu meseleden yüz çeviremez. Tüm Müslümanlar Filistinlilerin çektikleri karşısında onlarla aynı safta olmak zorundadır. Filistin topraklarının özgürleşmesi için bir yardım eli uzatmak zorundadır.
Üçüncü olarak Arap ve Müslüman ülkelerin bölünmesini ve dağılmasına karşı çıkıyoruz. Tüm bu ülkelerin toprak bütünlüklerini koruması gerektiğini düşünüyoruz. Ülkelerin iç meselelerinin diyalogla ve siyasi müzakereler ile hikmet üzere çözülmesi gerektiğini vurguluyoruz. Suriye’de, Bahreyn’de, Yemen’de, Libya’da, Tunus’ta, Mısr’da ya da diğer İslam ve Arap ülkelerinde...
Dördüncü olarak, bizim Suriye’deki varlığımızı ve bizim özgürlük savaşçılarımızın Suriye toprakları üzerindeki varlıklarını konuşmamız gerekiyor... Daha önce de dediğimiz gibi bizim Suriye’deki varlığımız, Lübnan’ı savunmak Filistin’i ve Filistin davasını savunmak içindir. Bizim Suriye’deki varlığımız, direnişin temel direği olan Suriye’yi savunmak içindir. Uluslararası ve bölgesel tekfirci saldırılardan kaynaklı tehlikelere karşı koymak içindir. Tüm bu sepeler Suriye’de var oldukça biz de var olacağız.
Lübnan’daki sorun ise birilerinin her seferinde bir şeyler denemesi ve o denemenin sonuçlarını bir sebebe dönüştürmeye çalışmalarındandır. Açık konuşacağım; Lübnan’da hükümet kurma şartı olarak bizim Suriye’den çekilmemizi isteyenler, gerçekleşmesi imkânsız bir şart öne sürüyorlar ve bunu kendileri de biliyorlar. Herkes şunu çok iyi bilsin ki Suriye’yi pazarlık konusu etmeyeceğiz; Lübnan’ı ya da Filistin meselesini, bütün olarak Direniş Eksenini asla pazarlık konusu etmeyeceğiz. Tüm bunları hükümette bakanlık elde etme pahasına değiş tokuş edecek değiliz. Herkes de biliyor ki; stratejik dış tehditler, yönetime ve bölge insanlarına tehlike arz ettiği müddetçe biz bunların pazarlığını yapmayız. Çünkü karşı karşıya kalınan bu tehditler, hükümette koltuk sahibi olmaktan çok daha fazla önem arz eden şeylerdir. Gerçekleşmesi imkânsız olan bu şartlarla öne çıkan Lübnanlı taraflara gerçekçi olmaları çağrısında bulunuyorum. Bunlar daha önceleri bize “eğer, hükümette bizimle birlikte olmak istiyorsanız; silahlarınızı bırakın” diyorlardı. Daha sonraları ise “garanti istiyoruz, silahların gölgesinde kurulmuş bir hükümet istemiyoruz” diyorlardı. Biz hiçbir zaman silahların ya da direnişin arkasına sığınmadık. Biz hiçbir zaman böyle bir talepte bulunmadık, bulunmuyoruz, gelecekte de bulunmayacağız.
Şimdi de diyorlar ki Suriye’den çekilmediğiniz müddetçe hükümete katılmayacağız. Ben de diyorum ki bizim Suriye’de olmak için sizden teminat almaya ihtiyacımız yok; olmadı; olmayacak! Gerçekçi davranalım ve tüm bu ön şartlar bir kenara koyulduktan sonra Lübnan içindeki problemlerle nasıl başa çıkıldığını görelim.
Beşinci olarak, Huseyin (as)’ın, dedesi Muhammed (sav)’in dini için ve dedesi Muhammed (sav)’in ümmeti için şehit edildiği Aşura gününde, İslam’ın farklı mezheplerine mensup insanlarla aramızdaki kardeşliğin altını çizmemiz gerekiyor. Özellikle de Sünni ve Şiiler arasındaki kardeşliğin. Bizler Tekfirciliğin tüm Müslümanlar için tehlike arz ettiğini söylemiştik. Bu söylediğimiz şey, delillerini İslam ülkelerinde bir bir ortaya koyuyor. Irak’ta, Pakistan’da, Afganistan’da, Somali’de, Tunus’ta, tekfircilerin bulunduğu her yerde Ehli Sünnet de bu mantığın kurbanı oluyor. Bu mantık, hem Müslümanlar hem Hristiyanları tehdit ediyor. Eğer birlikte mücadele edersek bu tehlike ile başa çıkabilir, onu etkisizleştirebilir ve yok edebiliriz.
Altıncı olarak insanlığın günü olan, gökyüzünden gelen mesajın yeryüzünde bir kez daha hayat bulduğu gün olan Aşura’da Lübnanlılar olarak birliğimizi ve ortaklığımızı vurgulamak zorundayız. Tüm tarafları ayrılıklarımızı ve anlaşmazlıklarımız olmasına rağmen ortak kaderimiz için ortak toplantılar yapmaya davet ediyoruz. Çünkü ancak bu şekilde ülkemizi korumayı başarabilir ve halkımızın onurlu bir şekilde yaşamasına vesile olabiliriz.
Ey bacı ve kardeşlerim, sizler bugün buraya İmam Hüseyin (as)’ın çağrısına kulak vermek için geldiniz. Her yıl olduğu gibi bizler de bunun için buradayız. Biz direniş hareketi olarak bu çağrıyı Lübnan’ı savunduğumuzda da cevaplamıştık; bugün bir kez daha bu çağrıyı kendi halkımızı savunarak, vahdeti savunarak ve direniş eksenini savunarak cevaplayacağımızı ilan ediyoruz. Bu uğurda sesimizi yükseltmeye gücümüz yettiğince İmam Hüseyin’in çağrısına kulak vermek için haykırmaya devam edeceğiz: “Lebbeyke Ya Huseyn!”
Bir kez daha size şükranlarımı sunuyorum, Allah sizden razı olsun. Lübnan Ordusu’na ve resmi güvenlik birimlerine teşekkür ediyoruz. Bugün, dün gece ve geçtiğimiz on gün boyunca çabalarını esirgemeyen tüm kardeşlerimize ve bacılarımıza teşekkür ediyoruz. Tüm bu yaptıklarımızı Allah kabul etsin diyor ve Allah’a hamd ediyoruz. Allah’tan muradımızı yerine getirmesini niyaz ediyoruz. Bizi Hüseyin ve yarenleri ile birlikte kılmasını niyaz ediyoruz.
Allah’ın rasulüne selam olsun, onun yolunda şehit olan şehitlere selam olsun. Tekrar görüşmek ümidiyle herkes ellerini havaya kaldırsın: “Selam olsun Hüseyin’e, Hüseyin’in oğlu Ali’ye, Hüseyin’in çocuklarına ve ashabına”.
Esselamualeyküm cemi’an ve Rahmetullah..
Salat ve salam olsun Peygamberin aline ve ashabına ve diğer bütün peygamberlere. Esselamu aleyküm ey Efendimiz, ey Ebu Abdullah, ey Allah’ın Rasulu.
Ve sonsuz selam olsun senin yolunda şehit olanlara.
Hüseyin’e, Hüseyin’in oğlu Ali’ye, Hüseyin’in tüm çocuklarına ve ashabına, alimlerimize, bacılarımıza kardeşlerimize, hepinize selam olsun.
Dün akşam olduğu gibi bugün de sizlere azminizden ve kararlılığınızdan ötürü teşekkür etmek istiyorum. Bu sizin sevginizin, imanınızın ve sadakatinizin olağan bir yansımasıdır.
Değerli bacılarım ve kardeşlerim, sizler Hüseyin’i ve Hüseyin ile birlikte Aşura günü şehit olanları anmaya geldiğinizde onun bu çağdaki temsilcileri olmuş oluyorsunuz. Allah’ın dininin hakim kılınması için mücadele edenlere ve Allah’ın Rasulünün yardımcısı olanlara selam olsun.
Müminlerin Emiri, Hz. Ali’nin yardımcısı olanlara, Fatimat’uz Zehra’nın yardımcısı olanlara, Ebi Muhammed el-Hasan İbni Ali’nin yardımcılarına ve destekçilerine selam olsun.
Ebu Abdullah el-Hüseyin’in destekçilerine selam olsun.
Selam olsun azim, kararlılık, bağlılık, cesaret, sadakat ve adanmışlık ehline.
Bugün bir kez daha gösteriyorsunuz ki sizler, kendisini ölümle tehdit eden Ubeydullah İbn’i Ziyad’a karşı kıyama duran Zeynel Abidin (as)’ın gerçek takipçilerisiniz.
İbn Ziyad, Zeynel Abidin’i korkutabileceğini ya da kışkırtabileceğini sanmıştı; ama İmamımız Zeynel Abidin o gün öyle bir şey söylemişti ki; o söyledikleri bugünün yol göstericisi ve şiarı olmuştur: “Ey zalimler siz beni ölümle mi korkutuyorsunuz? Biliniz ki Allah yolunda ölmek ve şehit olmak bizim için bir şeref ve onur vesilesidir.”
Bugün, her yıl olduğu gibi bir kez daha zilleti reddeden şehitlerin ve direniş erlerinin efendisine olan biatimizi tazelemek için toplanmış bulunuyoruz. Bizim kulaklarımız, kalplerimiz ve zihinlerimiz, Aşura’da kıyam eden ve “beni iki seçenek arasında bıraktınız” diyen özgürlük savaşçılarının ve direniş erlerinin efendisi olan efendimizin yolundadır. Bugün bizi izzet ile zillet arasında tercih yapmak zorunda bırakanlara diyoruz ki “Zillet bizden uzaktır”.
Allah ve Rasulu ve Müminler ve de diğer binlerce insan, bizim boyun eğmemizi ve zilleti tercih etmemizi istemiyor.
Çok fazla zamanınızı almayacağım; dün birçok noktaya değinmiştim.
Aşura’da ilk olarak şunu ilan ediyoruz ki; direnişimizi sürdüreceğiz; imkanlarımızdan ve silahlarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz.
Bunlar, ülkemizi, halkımızı ve izzetimizi koruyabilmemizin esaslarıdır. Halkımızın bağımsızlığını ve ülkemizin zenginlikleri ile kaynaklarını koruyabilmemizin esaslarıdır.
Lübnan’daki bazı kesimler Fransız direnişini örnek gösteriyor ve diyorlar ki onlar özgürlükten sonra silahlarını bırakmışlardı. Ama onlar şunu unutuyorlar: Fransız direnişi, düşman yok olduktan sonra sona ermişti. Nazilerin projesi çöktükten ve Nazi Almanya’sı yok olduktan sonra, Hitler ve generalleri ortadan kalktıktan sonra, Fransız Direnişi de sona ermişti. Bu generallerin bir kısmı öldürüldü, diğerleri intihar etti ve böylece direnişi gerektiren tehdit ortadan kalkmış oldu.
Fakat Lübnan örneğinde durum böyle değildir. 25 Mayıs 2000 tarihinde direniş, Lübnan topraklarını işgalden temizlemiştir fakat düşman halen daha varlığını sürdürmekte, gücünü korumakta ve niyetlerini diri tutmaktadır. Düşman halen daha bizim mukaddesatımıza ve toprağımıza gözünü dikmiş durumdadır.
Düşman bizi tehdit ediyor, bize komplolar kuruyor ve bizimle savaşmak için hazırlıklar yapıyor. Bu durum karşısında bizden istedikleri nedir? Sahayı düşmana mı bırakalım? Aşura gününde şunu çok dürüst bir şekilde söylüyoruz: Direnişin olmasını gerektiren durumlar var olduğu müddetçe, düşmanın tehdidi, saldırganlığı ve savaş çığırtkanlığı devam ettiği müddetçe Seyyid Abbas’ın Şeyh Ragıb Harb’in Hacı Imad’ın direnişi de devam edecektir.
İkinci olarak İslam ümmetinin temel meselesi olan Filistin’i ve Filistin halkının meselesini ve Filistin’in kutsallarını hatırlamamız gerekiyor. Hiç kimse/hiçbir ülke kendi iç meselelerini bahane ederek bu meseleden yüz çeviremez. Tüm Müslümanlar Filistinlilerin çektikleri karşısında onlarla aynı safta olmak zorundadır. Filistin topraklarının özgürleşmesi için bir yardım eli uzatmak zorundadır.
Üçüncü olarak Arap ve Müslüman ülkelerin bölünmesini ve dağılmasına karşı çıkıyoruz. Tüm bu ülkelerin toprak bütünlüklerini koruması gerektiğini düşünüyoruz. Ülkelerin iç meselelerinin diyalogla ve siyasi müzakereler ile hikmet üzere çözülmesi gerektiğini vurguluyoruz. Suriye’de, Bahreyn’de, Yemen’de, Libya’da, Tunus’ta, Mısr’da ya da diğer İslam ve Arap ülkelerinde...
Dördüncü olarak, bizim Suriye’deki varlığımızı ve bizim özgürlük savaşçılarımızın Suriye toprakları üzerindeki varlıklarını konuşmamız gerekiyor... Daha önce de dediğimiz gibi bizim Suriye’deki varlığımız, Lübnan’ı savunmak Filistin’i ve Filistin davasını savunmak içindir. Bizim Suriye’deki varlığımız, direnişin temel direği olan Suriye’yi savunmak içindir. Uluslararası ve bölgesel tekfirci saldırılardan kaynaklı tehlikelere karşı koymak içindir. Tüm bu sepeler Suriye’de var oldukça biz de var olacağız.
Lübnan’daki sorun ise birilerinin her seferinde bir şeyler denemesi ve o denemenin sonuçlarını bir sebebe dönüştürmeye çalışmalarındandır. Açık konuşacağım; Lübnan’da hükümet kurma şartı olarak bizim Suriye’den çekilmemizi isteyenler, gerçekleşmesi imkânsız bir şart öne sürüyorlar ve bunu kendileri de biliyorlar. Herkes şunu çok iyi bilsin ki Suriye’yi pazarlık konusu etmeyeceğiz; Lübnan’ı ya da Filistin meselesini, bütün olarak Direniş Eksenini asla pazarlık konusu etmeyeceğiz. Tüm bunları hükümette bakanlık elde etme pahasına değiş tokuş edecek değiliz. Herkes de biliyor ki; stratejik dış tehditler, yönetime ve bölge insanlarına tehlike arz ettiği müddetçe biz bunların pazarlığını yapmayız. Çünkü karşı karşıya kalınan bu tehditler, hükümette koltuk sahibi olmaktan çok daha fazla önem arz eden şeylerdir. Gerçekleşmesi imkânsız olan bu şartlarla öne çıkan Lübnanlı taraflara gerçekçi olmaları çağrısında bulunuyorum. Bunlar daha önceleri bize “eğer, hükümette bizimle birlikte olmak istiyorsanız; silahlarınızı bırakın” diyorlardı. Daha sonraları ise “garanti istiyoruz, silahların gölgesinde kurulmuş bir hükümet istemiyoruz” diyorlardı. Biz hiçbir zaman silahların ya da direnişin arkasına sığınmadık. Biz hiçbir zaman böyle bir talepte bulunmadık, bulunmuyoruz, gelecekte de bulunmayacağız.
Şimdi de diyorlar ki Suriye’den çekilmediğiniz müddetçe hükümete katılmayacağız. Ben de diyorum ki bizim Suriye’de olmak için sizden teminat almaya ihtiyacımız yok; olmadı; olmayacak! Gerçekçi davranalım ve tüm bu ön şartlar bir kenara koyulduktan sonra Lübnan içindeki problemlerle nasıl başa çıkıldığını görelim.
Beşinci olarak, Huseyin (as)’ın, dedesi Muhammed (sav)’in dini için ve dedesi Muhammed (sav)’in ümmeti için şehit edildiği Aşura gününde, İslam’ın farklı mezheplerine mensup insanlarla aramızdaki kardeşliğin altını çizmemiz gerekiyor. Özellikle de Sünni ve Şiiler arasındaki kardeşliğin. Bizler Tekfirciliğin tüm Müslümanlar için tehlike arz ettiğini söylemiştik. Bu söylediğimiz şey, delillerini İslam ülkelerinde bir bir ortaya koyuyor. Irak’ta, Pakistan’da, Afganistan’da, Somali’de, Tunus’ta, tekfircilerin bulunduğu her yerde Ehli Sünnet de bu mantığın kurbanı oluyor. Bu mantık, hem Müslümanlar hem Hristiyanları tehdit ediyor. Eğer birlikte mücadele edersek bu tehlike ile başa çıkabilir, onu etkisizleştirebilir ve yok edebiliriz.
Altıncı olarak insanlığın günü olan, gökyüzünden gelen mesajın yeryüzünde bir kez daha hayat bulduğu gün olan Aşura’da Lübnanlılar olarak birliğimizi ve ortaklığımızı vurgulamak zorundayız. Tüm tarafları ayrılıklarımızı ve anlaşmazlıklarımız olmasına rağmen ortak kaderimiz için ortak toplantılar yapmaya davet ediyoruz. Çünkü ancak bu şekilde ülkemizi korumayı başarabilir ve halkımızın onurlu bir şekilde yaşamasına vesile olabiliriz.
Ey bacı ve kardeşlerim, sizler bugün buraya İmam Hüseyin (as)’ın çağrısına kulak vermek için geldiniz. Her yıl olduğu gibi bizler de bunun için buradayız. Biz direniş hareketi olarak bu çağrıyı Lübnan’ı savunduğumuzda da cevaplamıştık; bugün bir kez daha bu çağrıyı kendi halkımızı savunarak, vahdeti savunarak ve direniş eksenini savunarak cevaplayacağımızı ilan ediyoruz. Bu uğurda sesimizi yükseltmeye gücümüz yettiğince İmam Hüseyin’in çağrısına kulak vermek için haykırmaya devam edeceğiz: “Lebbeyke Ya Huseyn!”
Bir kez daha size şükranlarımı sunuyorum, Allah sizden razı olsun. Lübnan Ordusu’na ve resmi güvenlik birimlerine teşekkür ediyoruz. Bugün, dün gece ve geçtiğimiz on gün boyunca çabalarını esirgemeyen tüm kardeşlerimize ve bacılarımıza teşekkür ediyoruz. Tüm bu yaptıklarımızı Allah kabul etsin diyor ve Allah’a hamd ediyoruz. Allah’tan muradımızı yerine getirmesini niyaz ediyoruz. Bizi Hüseyin ve yarenleri ile birlikte kılmasını niyaz ediyoruz.
Allah’ın rasulüne selam olsun, onun yolunda şehit olan şehitlere selam olsun. Tekrar görüşmek ümidiyle herkes ellerini havaya kaldırsın: “Selam olsun Hüseyin’e, Hüseyin’in oğlu Ali’ye, Hüseyin’in çocuklarına ve ashabına”.
Esselamualeyküm cemi’an ve Rahmetullah..
isra haber