İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan kapitalizm- komünizm kutuplaşmasına karşıkapitalist- Hristiyan ülkelerin savunma gücü olarak oluşturulan NATO, yani, (North Atlantic Treaty Organisation/ Kuzey Atlantik Andlaşması Teşkilatı), -adı üstünde- hangi coğrafyaya ait olduğunu isminden haykırıyor. NATO bayrağındaki yıldızın da Hristiyanlığın sembolü olan HAÇ işareti olduğu da apaçık. Türkiye de bu pakt’a girmek istediğinde İngiltere Dışbakanı, ‘NATO bir Hristiyan ülkelerarası bir savunma paktıdır.. Türkiye ise Müslüman bir ülkedir..’ diye karşı çıkmıştı.Türkiye Hükûmeti ise‘Halkımız Müslüman, evet; ama biz laikiz..’ diye ısrar etmişti talebinde..
***
NATO’nun kuruluşu hikayesi de ilginçtir.
2. Dünya Savaşı’nın başladığı 1 Eylûl 1939 tarihinden bir hafta evvel, 25 Ağustos 1939’da Sovyet Dışbakanı Molotof ile Almanya Dışbakanı Von Ribbentrop, Doğu Avrupa’nın nasıl paylaşılacağı üzerine bir gizli antlaşma imzalamışlar ve ondan sonra Adolf Hitler Almanyası Polonya’ya saldırmıştı. Stalin Rusyası, Doğu Avrupa’dan payına düşen ülkelerin ve halkların zenginliklerini emmekle yetiniyordu. Ama Hitler Orduları 1941 sonunda Sovyet Rusya’ya da saldırıp, sür’atle taa Hazar Denizi’nin kuzeyindeki Stalingrad’a (tarihî ve bugünkü ismiyle Volgagrad’a) kadar ulaşınca.. Stalin Rusyası kendisini kurtarmak için, B. Amerika, İngiltere ve Fransa’nın başını çektiği Müttefik Devletler safına geçmişti.
Ama Hitler Almanyası 1945 Baharında kesin ve ağır bir yenilgiye uğrayınca.. Stalin, bütün Doğu Avrupa ve Balkan ülkelerindeki kurdurduğu komünist rejimlerce Avrupa’nın doğusunu yutuvermişti.
NATO’nun kurulması fikri işte o zaman şekillenmeye başlamıştı.
Stalin, o sırada Türkiye’ye de bir ültimatom verip, ‘Boğazlar’ın güvenliğini Türkiye’nin sağlayamadığının görüldüğünü’ ve Kars- Ardahan üzerinde bir takım taleplerini dile getirince.. Türkiye reisicumhuru İsmet İnönü, bu gizli ültimatoma karşılık olarak gönderdiği cevabî notasında, iddiaları reddetmiş ve amma, ‘Bu cevabî nota’nın muhtevasından büyük dostumuz Amerika Birleşik Devletleri de haberdar edilmiştir.’demişti. Böylece, B. Amerika, Türkiye’nin kendisini Amerikan kucağına attığını görüyordu.
O sırada Türkiye’nin Washington B. elçisi vefat etmişti. Bunu fırsat bilen Amerika, Türkiye B. Elçisi’nin tâbutunu ünlü savaş gemisi Missouri Zırhlısı’yla göndermişti İstanbul’a.. Missouri, Marmara’ya girdiğinde, Hükûmet o günü resmî tatil ilan etmiş, yüzbinler Rusya aleyhinde dev nümayişler, gösteriler yapmışlardı.
***
Rusya geri oturmuştu. Türkiye de oluşmakta bulunan NATO’da yer almak istiyordu..
B. Amerika ise halkın serbest seçimiyle iktidara gelen bir muhatap istiyordu, Türkiye’de.. Bu talebe karşılık vermek için de CHP’den istifa eden Celâl Bayar, Adnan Menderes ve arkadaşları öncülüğünde kurulan Demokrat Parti, Türkiye’de 1950 seçimleriyle iktidara gelmişti. Amerika ise Türkiye’nin NATO’ya girebilmesi için önceden bir bedel de ödemesini, kapitalist ve komünist güçler arasındaki Kore Savaşı’nda Amerika safında yer almasını istiyordu.
Bu istek 1952’de yerine getirilmiş ve Türkiye, Kore Savaşı’na katılmakla kalmamış, kuşatma ve yok edilme tehlikesi altında bulunan Amerikan Ordusu’nu kurtarmak adına yüzlerce askerini fedâ etmiş ve NATO vizesini böylece almıştı. O zamandan beri NATO, Türkiye için, kurtarıcı rolünde bir başbelâsı..
***
1991’de Sovyetler Birliği dağılınca Varşova Paktı da kendisini feshetmiş ve NATO ise, dünya jandarmalığına soyunmuştu.
Şimdi, bu güç, kendi üyesi olan Türkiye’ye karşı da psikolojik, ekonomik ve hattâ -PKK ve uzantılarını en gelişmiş silahlarla donatarak- dolaylı bir askerî savaş da yürütüyor, ‘Dünya bizden sorulur..’ havasında..
Geçen hafta, Norveç’teki NATO tatbikatında, Türkiye’ye karşı sergilenen ve özür dilenerek geçiştirilmeye çalışılan saldırganlık ve daha sonra da Genelkurmay Başkanı Hulûsî Akar’a yapılan aşağılama gayreti, bu psikolojik savaşın belirtileri..
Türkiye dize gelecek mi, çetin bir mes’ele... İnşaallah öyle olmaz, ama, nasıl? Rusya’ya güvenilerek mi?
stargazete