İsra 11. “İnsan iyiliğin gelmesine dua ettiği gibi, kötülüğün gelmesine de dua eder. Esasen insanoğlu acelecidir.” Evet, bizi yaratan öyle buyurdu: “İnsan acelecidir”.. Hep “Dua” ediyoruz ya, ben de zaman zaman yazıyorum, “dua ile istenen bela” diye. Fatiha’da biz günde 40 defa, “Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabileceği” için “Bize Hakkı Hak, batılı batıl göster” diye Allah’a dua ediyoruz.
Beni tanıyan tanır; biri benim için “Allah’tan uzun ömür” dilese ben “Allah’ın takdiri olan ecelim”e razı olduğumu, Ondan O’nun rızasını talep ettiğimi, “Hayırlı ve bereketli bir ömür ve hayırlı bir ölüm” dilediğimi söylerim. Her şeyin bir vakti zamanı vardır. O zaman geldiğinde o şey olur. Bunu kimse engelleyemez. Seçim ne zaman, Bakanlıklarda değişiklik olacak mı? Herkes konuşuyor. Ben de Bakanlıklarda değişiklik olması gerektiğini söylüyorum. Ama sonuç beni ilgilendirmiyor.. Ben kendi fikrim yanında toplumsal talebi dile getirmem, bu konuda yaşadığım zamana ve mekana olan şahidliğimi muhataplarına taşımam gerek. Usul ve füru açısından bu bir görev.. Sonuç ne olursa olsun ben bu görevimi yapmazsam bundan sorumlu olurum. Yine sonuç ne olursa olsun, görevimi yapmışsam bundan dolayı da indi ilahide mükafatlandırılırım. Bakın, bu konudaki tavrım iç politika ya da dış politikada aynı. Fırat’ın doğusunda da. Olacak olan ne varsa o olacak. Benim endişem şu: Ben bu süreçte ne yapıyor olacağım. Bütün bu oluş içinde Allah’ın indinde makamınızı merak ediyorsanız, O’nun sizi neyle meşgul ettiğine bakın. “Beka” tartışmasına bu akılla karşı çıktım mesela!
Birileri yazdıklarımdan rahatsız olabilir ya da memnun olabilir. İşin o kısmı beni fazla ilgilendirmiyor. Kaldı ki, ben kendi fikrimi söylerken de hata yapmış olabilirim.. Benim yanlış düşünüp düşmediğim o fikre karşı ilim sahibi ve diğer insanların tepkileri benim yeniden düşünmeme ya da fikrimde daha ısrarcı olmama sebeb olacaktır.
Çok ısrarcı da olsam, aslında benim acelem yok. Bütün endişem görevimi tam ve eksiksiz olarak zamanında yapıp yapmadığımla ilgilidir. Benim açımdan, benim fikrimin tam aksine bir fikre sahip olan bir kişi, görüş ayrılığı yaşadığımız bir konuda en az benim kadar doğru olabilir.. Zaten istişare ve şûra bu ortamda bir anlam ve değer kazanır.
Ben ya da bir başkası, göklerin hazinesinin ya da gaybın bilgisinin şifresine sahip değiliz.
Müslümanlar ne kadar determinist olmuşlar!? Şu gelirse şöyle olur, bu olmazsa böyle olur gibi akıl yürütmeler, ancak kişinin öngörüsüne dayalı sorumlulukları için gereklidir, yoksa Allah’ın iradesi şarta bağlı değildir. O, “ol” der ve o şey olur. “Sünnetullah”ı ise vahiy, risalet yoluyla, ilim, gözlem ve tecrübeyle idrake çalışırız. Yoksa O, la yüs’el’dir ve O, bir şeyi dilerse esbabını da halkeder.
Bir şey olacaksa o şey olur! Olmayacaksa olmaz. Bir şey olduktan sonra geriye dönük akıl yürütme akıllıca bir iş değildir. Geriye dönük ihtimal hesabı Allah’ın iradesini tartışmaya açmak olur. Olan olmuştur ve o ilahi takdirin sonucudur. Aksi durumu anlamak ve anlatmak açısından şu örnek açıklayıcı olabilir: “Babam kız olsaydı ben kim olurdum!”
“Ebu Leheb’in elleri kurusun” diye başlayan ayeti biliyorsunuz! Ebu Leheb’e “yalancıktan tevbe et” derler. Allah izin vermeden yapamaz. Hayır da şer de, Melek de, Şeytan da, ins ve cin, yaratılmış olan ne varsa hepsi Allah’ın iradesi içindedir. Biz O’nun rızasına talibiz. O, bizi mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman korkutarak, açlıkla, nimetlerini artırarak ve eksilterek bizi imtihan edecektir. O, servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirip çevirecektir. Hz. Yusuf’un bollukla ve kıtlıkla imtihanı O’nun zatından kaynaklanan bir sorumlulukla açıklanamaz. O bir imtihanın gereğidir, buna vesile teşkil eden bir şey o halkın ihmallerinden de kaynaklanmış olabilir ya da olmayabilir.. Başarı ve yenilgi de öyle. O zaman bizim bütün planlarımız çöpe gidiyor..
Tamam bizim planlarımız, projelerimiz, iyi bir kadromuz olmalı, çok çalışmalıyız ama sonuç bizim beklediğimiz gibi olmayabilir.. Allah dilerse bizim beklediğimiz gibi ya da çok daha iyisi de olabilir.
Bakanların değişmesi, değişmesini isteyenler, istemeyenler her kim ne yapıyorsa ve onu ne için yapıyorsa Allah indinde bir dereceye sahip olacaktır. Ve bil gaderi hayrihi ve şerrihi minellahu teala.. Sonunda Allah’ın dediği olacaktır. Ve bu süreçte kim niye istiyor, ya da niye istemiyorsa, sonuç ne olursa olsun ona göre muaheze olacaktır. Bazı isteyenler ve bazı istemeyenler kaybedecekler ya da kazananlardan olacaklardır. Tabii ve elbette ameller niyetlere göredir. Ancak cehennemin yollarının iyi niyet taşları ile döşeli olduğunu da unutmayalım. Tek başına iyi niyet yetmez, o konuda bilgi sahibi olmak, istişare şûra yapıp yapmamak da bu sonuçta etkili olacaktır..
Evet, trollerden şikayetçiyim. Ama onlar gittikleri yoldan memnunsalar devam etsinler. Allah (cc) Cenneti de, Cehennemi de boşuna yaratmadı. Birileri Cennete ve Cehenneme nasıl gidecek. Zalimler için yaşasın Cehennem. İnşallah çok geç olmadan tevbe eder ve vazgeçerler.
Ben her ne yazıyor ve söylüyorsam, o benim fikrim, zannım ve yorumumdan ibarettir. Vahiy dışında yazdıklarımda ve vahyi yorumlarken hata yapmış olabilirim. Sakın bana ya da bir başkasına aklınızı kiraya vermeyin. Birileri kendi fikrini benim fikrimden üstün görerek, bana İlahlık ve Rablik taslamaya kalkarsa onu reddederim.. Fikrini açıklar ve delillerini sunarsa teşekkür ederim. Yanıldığını anlarsam elbette yanlışta ısrar etmem.(İnşallah). Ama aynı kanaati paylaşmamış da olabilirim. Muhkem nas dışında ittifak ettiğimizde birlikte hareket ederiz, ihtilaf edersek birbirimizi mazur görürüz. Zira “bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatinin bize gösterileceği bir gün” var. Duhan 47, 48, 49, 50. “(Allah zebânilere emreder): Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin! Sonra başına azap olarak kaynar su dökün! (ve deyin ki:) Tat bakalım. Hani sen kendince üstündün, şerefliydin! İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir” diye uyarıldığımız bir gün var! O Kıyametin habercisi duman çevremizi kuşatmadan akledenlerden olsak!
Yunus’un dediği gibi “Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim.” Halk değişim istiyor, ben de bu talebin “haklı sebepler”e dayandığını düşünüyorum. Vekalet veren siyasilerin veli-i nimetidir. Siyasilerin bu sese kulak vermesi gerekir. Bu yerine göre kul hakkına da girer. Öte yandan; esasen ben halkla yönetim arasında “U borusu” gibi bir ilişki olduğunu düşünürüm. Biz kendimizi değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. Herkes baştakilerin değişmesini istiyor ama asıl değişmesi gereken biziz biz! Öte yandan; kötü olanların iyi olmayacağı, iyi olanların kötü olmayacağının garantisi var mı? Veya gelen gideni aratırsa! O da var. Ben doğru bulduğum şeyleri, Allah rızası için tekrarlayıp duracağım. Birileri de belki de ve inşallah onlar da Allah’ın rızasını gözeterek bunu yapmamakta direnecek. Ve sonuçta tartışıp durduğumuz şeylerin hakikati bir gün önümüze koyacak. İnşallah o gün, niyetlerimiz ve akli deliller, usuli hassasiyetlerimiz sebebi ile affedilenlerden oluruz. Değilse vay halimize! Allah inat edenler ve kibirlenenleri affetmez! O zaman “herkes kendi yoluna”.. Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var. Tek gerçek şu: İmtihan oluyoruz. Bu hercümerç içinde, yapıp yapmadıklarımız, ya da söyleyip söylemediklerimizle, ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla taşıyor ya da kendi cehennemimize sırtımızda odun taşıyoruz. Yüzümü O’na döndüm. O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olmaktır niyazım. Hakkı Hak, batılı batıl göstermesi ve Hakta toplanmayı nasib etmesidir duam. O, bizi “sabredenlerden, şükredenlerde, direnenlerden bulsun diye” selâm ve dua ile.