Böyle bir olayda ve Türkiye gibi derin sancılar yaşayan bir ülkede her ihtimal düşünülebilir ama sırf insani zaaflarımız, ihmallerimiz açısından baktığımızda da karşımıza çok vahim gerçekler çıkıyor.
Diyelim ki bir kaza var ortada.
Nasıl olmuş bu?
Türk Silahlı Kuvvetleri geleneklerinde asla yapılmayan saatlerde, asla yapılmaması gereken şartlarda, asla o işe el atmaması gereken acemi erlerle, riskli bir alanda asla yapılmaması gereken "Şu işi bitirelim" mantığıyla yapılmış bir iş. Bombalarla oynamak bir anlamda. Ve 25 can. Paramparça... Hangi yürek dayanır?
Trafikte, "Sollayıvereyim" mantığı bu.
Son menzile varıvereyim mantığı...
Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur, insanı da, böyle "Yapıvereyim" duygusu ateşin içine düşürüyor.
Rahmetli babam, "Akşamın hayrından sabahın şerri iyi olur" derdi. Yani akşam üzerinin zor ortamında "Şu işi bitirivereyim" mantığı ile kendinizi, şartları zorlarsınız ve ip bir yerde kopuverir.
"Sollayıvereyim" mantığı ile karşıdan gelen araçla kafa kafaya gelirsiniz ve kendi canınız dahil, kaç canı ölüme yollarsınız.
Trafiğin koyduğu kurallar, size trafiği yavaşlatan engeller gibi görünür, o kurallar, kadınlara göredir, yaşlılara göredir, acemilere göredir, siz ustasınızdır ve tüm bu kurallardan azadesinizdir.
Ama kuralı on kere ihmal edersiniz, birisinde bu ihmal canlara mal olur. Kurallar zaten o on birinci ihmalde canınızı vermeyesiniz diyedir. Çünkü o on birinci ihmalde gelen ölüm, bazen ilk ihmalde de gelebilir.
Ah şu keşkeler
Elektrikle uğraşanın kuralları vardır, kural ihlali canına mal olur. Usta ya da hoca, çırağına ya da öğrencisine bu kuralları amentü gibi öğretir. Anne çocuğuna, ateşin yakacağını bir şekilde öğretir.
Bu kurallar ihlal edilmek için değil, can kurtarmak için konur.
Gökte akrobasi yapan pilotun bile güvenlik kuralları vardır. Ölüm çığırının içinden geçmeyi ister ve o kurallara itina eder. Yoksa akrobasi de yapılmaz.
İpteki cambazın, yani "canı iye oynayan" adamın da güvenlik kuralları vardır ve biz onun canı ile oynamasını seyrederken o, canını kurtarmak için itina eder.
Askeri kurallar... Silahla oyun. Bomba ile yaşamak.
Silahla oyun oynamak isteyeni, insanlarımız "Oynama, şeytan doldurur" diye uyarırlar. Şeytan ellerimizin üzerinde, beynimizin içinde dolaşır çünkü ve oyunu kana bular.
Ne yapıldı Afyon'da, o mühimmat deposunda?
Hangi kural ihlal edildi ve 25 can uçtu gitti...
Bir musibet bin nasihate bedeldir denir. Böylesine, 25 cana mal olan ve yüzlerce insanın yüreğine acı olarak çöreklenen bir musibet ile karşı karşıya kalmasaydık keşke.
"Keşke" demeseydik keşke.
Biz bu kelimeyi ne kadar çok kullanıyoruz.
Her "keşke"miz, hesapsızlığımızın, ihmallerimizin, aceleciliklerimizin, düzensizliklerimizin bir bedeli niteliğinde.
Daha kaç yerde?
Aklımıza ister istemez "Kaç yerde daha patlayabilir bu bombalar" sorusu geliyor.
"Daha kaç yerde böylesine ihmallere kapı aralayacak bir düzensizlik, itinasızlık, başıboşluk var" sorusu geliyor.
"Daha kaç yerde, acemi erlere mühimmat depolatmayı göze alan komutan var" sorusu geliyor.
Can emanet, memleket emanet, ordu emanet, devlet emanet, silah emanet, evlat emanet...
Emanet, yani emin ellerde korunması gerekiyor bütün bunların...
Bilmiyorum, belki de emanet duygumuzda ciddi aşınma var.
Peygamberimizin bir hadisi şeriflerini hatırlıyorum: "Emanet kaybolunca kıyameti bekleyin!"
Afyon'da yaşanan kıyametten bir parça değil mi?
Ne diyelim: Bu çok acı musibetten ders alalım ve emaneti yerlerde süründürüp, kıyamet işçisi haline gelmeyelim.
Basiret bağlanması:
O acının ertesi günü Afyon Valiliği'ndeki o ödülleşme töreni. Vali ve Genelkurmay Başkanı tablosu. Fecaatin öteki boyutu. Tam bir basiret bağlanması. Nasıl olur, nasıl yapılır! Nasıl yapılır!
bugün