BDP`den seçilen bağımsız milletvekillerinin bir kısmı önce Kürtçe yemin edeceklerini söylemişler, daha sonra bundan vazgeçerek bu defa mevcut yeminin içeriğini kabullenmediklerini belirterek bunu değiştireceklerini söylemişler, bundan dolayı ortalık gerilmiş, birileri paniklemiş durumda.
Gerçi son anda tutuklu milletvekillerinin durumu yemin krizinden daha öne çıkmış durumda fakat biz yemin olayı üzerinde durmak istiyoruz.
Millitvekillerinin Meclis"te yapageldikleri yemin Tevhidî düşünceye sahip Müslümanlar olarak bizleri her zaman düşündürmüş ve kendi aramızda gündem olmuşken, görüldüğü üzere bu defa diğer kesimler arasında da gündem olmuştur.
Bu yeminin şimdilik İslami ve fıkhi yönünü bir tarafa bırakarak kendi içerisindeki çelişkilere temas etmek istiyorum.
Aslında sadece milletvekili yeminiyle değil, milyonlarca öğrenciye dayatılan andla birlikte düşünüldüğünde, Türkiye insanının tamamının ikiyüzlülüğü oynadığı görülür. Dehşet bir olay! Koskoca bir ülkenin ağzından çıkanla kalbinde olan birbirinin zıddı.
Herkes bir birinin gözünün içine baka baka yalan söylüyor, hem birbirlerini kandırıyor, ondan da önce herkes kendisini kandırıyor.
Biz yine milletvekili yeminine dönelim.
Milletvekiliyle, seçmeniyle bütün bir ülke dürüst olmalıdır diyoruz. Kimse kimseyi ve öncelikle hiç kimse kendisini kandırmamalıdır.
Eğer mutlaka bir yemin edilecekse, milletvekilleri hangi vaadlerle seçilmişse, seçmenler de bu insanlara hangi şeyler için vekalet vermişse, Ankara"da bunlar üzerine yemin edilmelidir.
Her milletvekili kendisini seçen, kendisine vekalet vererek Ankara"ya gönderen halkına ne vaad etmişse, varıp onun yeminini yapmalı değil midir?
Seçmenler, yani halkın bizzat kendisi de, vekalet verdiği milletvekiline bu şekilde bir yeminin dayatılmasına engel olmalı, veya o vekile bu şekilde yemin ettiren güç odaklarına karşı çıkmalı değil midir?
Diyelim ki İzmir"den, Çankaya"dan Tekirdağ"dan seçilen bir milletvekili kendi seçmenine Atatürk"ün çizgisini izleyeceğine dair söz vermişse, Meclis"te Atatürk ilkeleri üzerine etsin yeminini. Çünkü kendisini gönderen halka bunu vaad etmiştir, bunun sözünü vermiş ve bunun üzerine vekalet almıştır, doğru olan da budur.
Diyarbakır"dan gelen, Kayseri"den gelen, Trabzondan gelen milletvekilleri de kendisini seçen insanlara hangi şeyleri vaad etmişse, Meclis"te onun üzerine yemin etmeli değil midir?
"İşte bakın memleketimden getirdiğim kayıtlarım, seçim esnasında yaptığım konuşmalarım, işte dağıttığım broşür ve bildirilerim... Ben insanıma şunları şunları vaad ettim, seçildiğim takdirde yerine getirmeye çalışacağım işler şunlardır, benim bunlar üzerine yemin etmem gerekir..." demesi ve öyle yapması gerekmez mi?
İzlediğim kadarıyla ben bu seçimlerde insanlara Atatürk İlkeleri istikametinde çalışacağını vaad eden bir tek aday görmedim ve duymadım, sizlerden duyan gören var mı?
Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere bir tek CHP"li adayın dahi bu seçimlerde Atatürkçülük vaad ettiğini, hatta ilkelerinin başında gelen laiklik sözünü ağızlarına aldığını duymadım
Peki bu durumda niçin hâlâ bu dayatma yapılıyor? Hiç bir siyasinin, hiç bir seçmenin asla itibar etmediği, dönüp bakmadığı ve pirim vermediği bu ilkelerin dayatılmasına niçin devam ediliyor?
Başta siyasiler olmak üzere niçin koskoca bir millet münafıklığa, ikiyüzlülüğe itiliyor ki? Niçin koskoca bir ülkeye inanmadığı, dönüp itibar etmediği şeyler dayatılıyor ki?
Niçin koskoca bir ülke insanının ağzı başka, kalbi başkadır? Koskoca bir millet niçin birbirlerinin gözünün içine baka baka yalan söylüyor? Niçin dürüst olunmuyor, niçin herkes birbirine rol yapıyor?
doğruhabergazetesi