Ne yiyorsanız, siz biyolojik olarak o’sunuz!

Abdurrahman Dilipak

Kitap, mealen “helal, temiz ve güzel şeyleri yiyip, için” der. 

“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.” (Bakara 168)

 “Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve güzel şeyleri haram saymayınsınırı da aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez. Allah’ın size verdiği helâl ve temiz rızıklardan yiyin ve iman etmiş olduğunuz Allah’ın yasaklarından sakının.” (Maide 87-88)

“Ey insanlar, şüphesiz Allah temizdir, ancak temiz olanı kabul eder. Şüphesiz Allah, müminlere, peygamberlere emrettiği şeyleri emretmiştir. Allah şöyle buyurmuştur: Ey peygamberler, güzel rızıklardan yiyin, sâlih amel işleyin, ben sizin yaptıklarınızı bilirim.” (Mü’minûn 51).

İnsanı öldüren veya aklını gideren, fıtratı bozulmuş ve bozan, vücudu zehirleyen veya herhangi bir şekilde sağlığa zararlı olan şeyleri yemek, içmek haramdır. Bu itibarla İslâmiyet, sarhoşluk veren her şeyi haram kılmış, yasaklamıştır. Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyrulur: «Ey iman edenler! Şarap, kumar, putlara kurban kesilen sunaklar, fal okları, şeytana ait murdar işlerden başka bir şey değildir. Bunlardan geri durun ki felah bulasınız. Şarap ve kumarla şeytanın yapmak istediği tek şey, sizin aranıza düşmanlık ve kin salmak, sizi Allah’ı zikretmekten ve namazdan alıkoymaktır. Artık bu habis şeylerden vazgeçtiniz değil mi?” (el-Mâide 90-91).

İmam-ı Azam, çirkin görünümlü şeylerin yenmemesini ister. Çünkü o şeyin insana yansımasından endişe eder. Helal ve temiz olması gerektiğini söyler. Haram mal, haram lokma insanın fıtratını da bozar, ahlakını da onunla yapılan ve onun karıştırıldığı şeylerin bereketini de kaldırır. Sadece dünyada mal, beden ve ahlakımızı, nefsimizi değil neslimizi de ifsad eder ve bunun sonunda da harama bulaşanlar cehennemi boylarlar. Hele buna bir de kul hakkı katılmışsa, onları Muntakim olan Allah’ın elinden alacak kimse yoktur! Siyasetçilere, bürokratlara, işadamlarına ve bu anlamda tasarrufta bulunan herkese duyurulur. Unutmayın ki, bizi gören, duyan, bilen, unutmayan, hüküm sahibi bir Allah var. Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, sırtınızda kendi cehenneminize taşıdığınız odunların yükünü çözün. Yediğimiz, içtiğimiz kirlendi. Giydiğimiz de. Üstelik israf da ediyoruz. Unutmayın haramlar domuz, şarap, kan ve leşten ibaret değil. Çaldığımız mal, bu anlamda temiz de olsa, onun üzerinden ilahi koruma kalkar. Yani pislik sadece maddi değil, Hades denen bir pislik de var.

Yediğimiz, içtiğimiz zehir haline geldi. 5G ile başlayan süreçte bu teknoloji ile hücrelerin manyetik rezonansı bozabiliyorlar artık. Yani elektronik ya da sanal mikroplar, pislikler de var artık. Sanal uyuşturucular da var. Bunlardan da arınmamız gerekiyor.

Işıkla demiri kesebiliyorsunuz biliyorsunuz. Lazer bir ışık, ama demiri kesebiliyor. X Ray ışını, Gama ışını, radyasyon da bir ışın, sadece kısırlaştırmıyor, sakat bırakmıyor, öldürebiliyor da. Bir sızıntısı bile bir şehri yaşanmaz hale getirebiliyor. Savrulabiliyor, bulutlarla taşınabiliyor, bulaşabiliyor. Starlink’ler üzerinden bir lazer tüple, bir gece bütün ekinleriniz, ormanlarınız yakılabilir. Araçlarınız, elektronik tüm sistemleriniz bloke edilebilir, havaya uçurulabilir. Hacker olmaya da gerek yok. Sisteme girmeye de gerek yok. Doğrudan imha edilebilir. İngiltere onun için Huawei’nin 5G projesini durdurdu. Ama biz 15 Temmuz gecesi, siyasilerin ağzından 5G müjdesi (!) ile yüz yüze gelebiliyoruz. 5G darbe 15 Temmuz darbe girişiminden daha tehlikeli olabilir.

Bakın artık suyu yıkayıp kullanacağız. Yağmur suyu da deniz suyu da baraj suyu da ırmak suyu da yeraltı suyu da kirletildi. Toprağı da yıkayarak kullanacağız. Toprağı toz ettik. Asitle parçaladık, yele verdik, verimli toprağı harfiyata gömdük, çöpe boğduk, zehirledik ve kanser ettik. Evet evet, biz zalimlerden olduk. Havayı kirlettik. Öyle ki, şimdi 5G ile oksijen atomlarının, hidrojen atomlarının frekansını bozuyoruz. Ozonu deldik, buzulları eritiyoruz, güneşin zararlı ışıkları derimizi kanser yapıyor. Artık ışığı da filitrelememiz gerekiyor. Geriye ne kaldı!. Meyvelere, sebzelere, elektronik mesajlar yüklemeye başlamışlar. Mutluluk hormonu salgılatacaklar, ya da onun üzerinden sizin hayatınızı etkileyecekler. Neuralink’in hayvanlarda testi tamam. Sıra insanlarda. Artık insan-insan, insan-hayvan, insan-bilgisayar arasında iletişim başlıyor. Bitkinin geni ile oynamaya gerek yok. Bitkiye mesaj yüklenebiliyor. Bilgisayar bizim protezimiz olacak zannederken, biz bilgisayarın biyonik bir protezine dönüştürülüyoruz. “Birey” denilen “Mankurt”laştırılan kişiliksiz “insanımsı biyolojik mahluk” giderek, inanç, tarih, gelenek ve ahlaktan soyutlanarak, giderek hedonist ve adrenalin bağımlısı “biyonik bir robot”a dönüştürülüyor sanki. Survivor finalinde DSÖ’ye teşekkürün altındaki gizli mana bu mu yoksa! 15 Temmuz gecesi, sayın bakanın 5G müjdesini (!)ni nasıl anlamalıyız bu açıdan! Bakın, yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz baktığımız, kokladığımız, dokunduğumuz, okuduğumuz, düşündüğümüz her şeyin hayatımızda bir karşılığı var. Paketlenmiş endüstriyel gıdalardaki koruyu madde sizi kısırlaştırabilir, cinsiyetinizle ilgili sorunlara sebeb olabilir ve daha birçok şey, yiyip içtiklerimiz, giyip, kullandıklarımız, kokladıklarımız bizi astım ya da kanser yapabilir.

Kendilerini “ıslah ediciler” olarak tanımlayan bozguncuların fitnesinden, insin şeytanlarının hilesinden, Şeytanın iğvası ve Hannas’ın vesvesesinden Allah’a sığınalım. Dikkat edin, kime benziyorsanız, kimlerle yüzünüzü neye, nereye dönüyorsanız, onlardansınız. 

Selâm ve dua ile.