Okullarda kılık kıyafet konusuna devam edelim. Neden yanlış onu izah etmeye çalışayım. Şu doğru bir argüman: önlük -ki bizim zamanımızda kapkara önlüktü, sonra çocuklarımız büyüdü o zaman da çirkin mi çirkin bir tonuna döndü mavinin- stalinist, leninist rejimlerin simgesi olarak kaldı dünyada. Neydi bu?
İnsanlar arası eşitsizliği ortadan kaldırmak adına öğrenci kitlesinin aynı şekilde giyinmesiydi. Bunu savunan zihinlerin ürettiği ulus devletlere baktığınızda önlükle sağlanan benzeşim ve sonrasında gelen tektipleştirmeyi hayatın başka aşamalarında da görürdünüz.
Şöyle ki devletin müdahalesiyle kitleler aynı şartlarda hem sosyal hem ekonomik hem de siyasi anlamda benzeştirilmeye çalışılırdı. İtirazı olan cezalandırılır, böylece güruhlar boyun eğmeye mecbur bırakılırdı. Türkiye'de "kara" çarşaf aleyhine konuşulur, okullarda onun eğitimi verilir ama "kara" önlüğe tek bir laf edilmezdi.
Çünkü ikinci Cumhuriyet'in bir getirisi olarak görülürdü. Malum bizim kemalistler zaman tünelinde dönüp kalmışlardır. Onlar Atatürk'ün doğum yılı kabul ettikleri 1919 yılı ile olsa olsa en fazla haydi diyelim ölüm yılı olan 1938 arasında yaşarlar. Daha ötesi yoktur onlar için.
Onun için de o günlere özlemle kıvranırlar. O döneme atıf bir gerekliliktir ve Türkiye'yi o günlere geri götürmek isterler. Dünya değişir, ortam değişir, çünkü şartlar ve insanlar değişir, algılar değişir. Kara-mavi önlük de o günleri temsil eder halde zaman tünelinde katılaşır.
Şimdi hükümet bu eskiye ait tektipleştirici öğeyi yıkmaya çalışıyor. Daha özgürlükçü bir Türkiye mottosuna uygun olarak tektipleştiricilikten arınmış bir eğitim anlayışı benimsemeye çalışıyor. Bunun görsel izdüşümü de okullara kıyafet serbestisi getirmekle oluyor.
Oluyor da bir bakıyoruz bunun bedeli başörtüsü yasağının bir kere daha altının çizilmesiyle oluyor. Bu neden diye soruyoruz haklı olarak ve halk olarak şimdi. Hürriyet alanını genişletmek adına bir adım atılıyor ve onun içinden tek bir şey çıkartılıyor o da başını örtme hürriyeti.
Bu nasıl oluyor diye anlamaya çalışıyoruz şimdi de bir türlü başaramıyoruz. Bu ülkenin en büyük en temel sorunları listesinin en tepesinde toplumun ideolojik olarak bölünmüşlüğü yatar. Bunu herhalde ispat etmemize gerek yok, hepimiz bu konuda hemfikiriz, zira.
Bu kamplaşma da din eksenli bir bölünmedir değil mi. Öyledir. Onyıllar boyunca iki Türkiye oluşturulmuş, birbirini tanımayan, birbiriyle hiç bir iletişimi olmayan, olacaksa minumum düzeyde tutulan, bu minimumluk da hiyerarşiklik içinde gelişen bir yapı ile süregelmiştir.
Öteki Türkiye'nin zenci Türkleri de böylece doğmuştur. Şimdi Beyaz Türklerin elinde daha çok değil sadece onbeş sene önce gibi kısa bir geçmişte, 28 Şubat 1997'de mağdur edilen, üzerlerinden tanklar geçirilen, buldozerlerle ezilen bir kadro gelip diyor ki herşey serbest ama başörtüsü değil.
Yanlış. Yanlış. Yanlış. Varlık anlayışları adına yanlış. Dünyanın gittiği yön adına yanlış. Türkiye Cumhuriyeti'nin gitmek istediği yön adına çok yanlış. Hiç bir tutulur tarafı yok yani. Peki neden başörtüsü yasağına sahip çıkıyor hükümet? Cevabını bilemediğimiz soru da bu zaten.
Bakın Milli Eğitim Bakanı Dinçer ne demiş basına: Dinçer, okullarda kıyafet serbestisiyle "türbanın önünün açıldığı" eleştirilerini nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine de şunları söyledi: "Eğer okullarda başörtüsünü serbest bırakmak istesek, hükümetimizi şimdi bunu yapmaktan alıkoyan şey ne?"
İsteseydik yapardık'a getiriyor yani. AK Parti istemiyor diyor yani.
yeniakit