Amerika’nın en seçkin üniversitelerine İvy League adı veriliyor. Dolayısıyla bunlar dünyanın da en iyi yüksek eğitim kurumları arasında bulunuyor. New York şehrindeki Columbia Üniversitesi de bunlardan bir tanesi. Geçtiğimiz hafta sonu bu üniversitede öğretim üyeliği yapan Prabhjot Singh adındaki bir uluslararası ilişkiler profesörü saldırıya uğradı. Singh başında türban olan bir sih aynı zamanda. Adamcağız cumartesi akşamı kendi halinde yürürken Müslüman zanneden saldırganlar “Terörist! Terörist! Usame terörist!” diye bağırırken saldırmış, önce ne olduğunu anlamamış; Singh’i yere yatırıp bir de yumruklamışlar. Aslında NY gibi hem liberal hem çoğunlukla demokrat seçmenlerden oluşan hem de eğitim düzeyi yüksek olan bir eyaletin ve onun en kozmopolit şehri olarak NY gibi bir şehirden beklenecek bir davranış değil. Ancak tam cahillerin oturduğu bazı bölgelerden beklenebilecek bir davranış. Bu tür mağduriyetlere sebep veren olaylara “nefret suçu” diyoruz…
Bir başka mağduriyet de yine aynı şehirde New York’ta yaşanıyor. Bu sefer mağdur edilen Müslüman bir kadın. Başörtülü olan kadın New York’ta yapılan Demokrasi Yürüyüşü’ne katılanlardan biri. Adı üstünde demokrasi yani çoğulcu katılım için yapılan bir yürüyüş. Beyaz genç bir Amerikalı adam, çirkin küfürler eşliğinde yine “terörist” diye bağırarak kadına saldırmak isterken güvenlik güçleri müdahale ediyor ve hemen ellerine kelepçeyi geçiriyorlar. Bu da bir başka nefret suçu…
Nasıl? Tanıdık manzaralar mı? Haberler? Öyle çok uzaklara gitmeye gerek yok en azından Gezi Olaylarını düşünün ve Bahçelievler Belediye Başkanı Sayın Osman Develioğlu’nun gelinin başına gelenleri hatırlayın. İnsanlık adına utanç verici bir saldırıyla karşı karşıya kalmıştı genç kadın ve bebeği. Ahlak, izan, ar, terbiye, insaf, vicdan ve din yoksunları, Allah düşmanları, gözü dönmüş caniler, bebeği de umursamamışlardı. Kendileri anne değil midir, hiç baba değil midir, nasıl böyle, tek kelime ile kötü kalpli olabilirler, başlarını her akşam yastığa nasıl koyarlar ve asıl önemlisi kendileriyle nasıl yaşarlar diye sormak lazım. İşledikleri tam bir nefret suçudur.
Balıkesir’in Ayvalık ilçesindeki Türkçe öğretmeni Elif Kısa’ya yapılan da farklı değil. Başörtülü ya! Nefret suçu sanki serbest (!) Dileyen dilediği kadar. Ne çarşafa dolanmadığı kalmış, ne ferace giydiği, ne siyah rengin verdiği rahatsızlık ne de pardösüsünün boyu. Hepsi birilerini çok rahatsız etmiş. İşledikleri nefret suçu.
Elazığ’da İMKB kız meslek lisesinde başörtülü öğrencileri fişleyen öğretmen Önder Kantaş’ın yaptığı da nefret suçu. Kim başörtülüyse onu fotoğraf makinesi ile tesbit edip, izinsiz, özel hayata müdahale sayılabilecek bir şekilde öğrencilerin resimlerini çekmiş dosyalamış. Bu da bir nefret suçu örneği.
İşin en acı tarafı bu bağlamda failler, nefretin ne olduğunu da tanımlamaktan aciz olduklarından suçu işlediklerinin de farkına varamayacak kadar zalimler. Nefretin kendisi olmuşlar. Biz de kalkmış bu ülkede kardeşçe yaşayalım diyoruz. Nasıl ve ne zaman?
yeniakit