Seçim yine gündemin ilk maddesi.
Aslında şark cephesinde de, garp cephesinde de yeni bir durum yok. Birçok şey düne göre daha iyi değil. Belki tek iyi şey İsrail seçimleri ve Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarının sebeb olduğu belirsizlik krizinin ertelenmiş olması. Bu krizin de bugünden yarına çözülmesi beklenmiyor. “Çıban başı” olan Trump ise, bu yıl sonuna doğru 2020 sonunda yapılacak seçimlere hazırlık yapmaya başlayacak.
Yani Trump’ın stratejisinin merkezinde seçim olacak. Kendisi açısından seçim sonuçlarına pozitif etkisi olacak sansasyonel, kısa erimli, şok çıkışlar yapabilir..
Batı da bu süreçte macera aramayacaktır. Yine de şu önümüzdeki birkaç aya dikkat. Daha doğrusu eylül sonunu bir görmek gerek. 17 Eylül’de seçim yenilenecek, seçim sonuçlarının açıklanması ve ardından hükümet kurma çalışmaları başlayacak. Bu ekimin sonunu da bulabilir.
İstanbul seçimlerine az bir zaman kaldı ama, öyle görünüyor ki, Avrupa’da erken seçim konusu acil bir gündem haline gelebilir.
İsrail’de seçimlerin yenilenmesinin ardından hükümet kurulsa bile, sorunlar bitmeyecek. Kurulacak hükümetin ne kadar devam edeceği de belli değil. Netanyahu’nun siyasi kariyeri yargı kararı ile sonuçlandırılacak olursa, bu da sürpriz olmaz.
Yine de hiç kimse, gelecek konusunda emin olamaz. Her şey mümkün. Ama korkulan ölçekte bir kriz de olmayabilir. Sürprizlerle dolu bir döneme giriyoruz. Şunu da söyleyelim, bölgeyi rahat bırakmayacaklar. 6. kol faaliyetleri ile bölgedeki varlıklarını garanti altına almak ve süreci kontrol etmek için “kontrollü bunalım stratejileri” üretme ve uygulamaya devam edecekler.
Türkiye’de seçim sonucu nasıl olursa olsun, tartışma bitmeyecek. AK Parti ve CHP’yi yeniden dizayn etmeye çalışacaklar. Yeni siyasi oluşumlar, ayrışmalar, bölünmeler, birleşmeler olacak.
Siyonistler Kudüs’e ve Gazze’ye saldırılarını sürdürecekler. Mısır ve İran karşılıklı olarak birbirine karşı kışkırtılacak. Suriye’de sürpriz gelişmeler yaşanabilir. Rusya’ya karşı Balkanlar, Kafkaslar, Türk dünyası üzerinden birtakım istenmeyen gelişmeler yaşanabilir.
ABD-Çin gerilimi devam edeceğe benziyor. ABD-İngiltere arasındaki gerilim de devam edecek.
Avrupa’da kriz genişleyecek ve derinleşecek. Bölgedeki bütün gelişmeler Türkiye’yi etkileyecek ve Türkiye bu süreçte “hassas dengeler”i radikal şekilde etkilemeye devam edecek.
Peki biz bu arada ne yapalım? Aslında hükümet, Media, STK’lar, şirketler, üniversiteler, insani yardım örgütleri, insan hakları örgütleri olarak herkese birçok iş düşüyor. Siyasete, merkezi hükümet, yerel yönetimler olarak önemli görevler düşüyor. Geçen gün 1000’den fazla Siyonist Yahudi, Doğu Kudüs işgalinin 52. yıldönümünde işgal askerleri eşliğinde ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi. İtikaf halindeki cemaate vahşice saldırdılar. Fatih Öztosun, “Dünya Siyasi Partiler Kudüs İttifakı kurulsun” diye bir çağrı yaptı.
Bölgedeki olayların kalbinde Kudüs var! Bunu görelim. Sanki fırtına öncesi sessizlik gibi bir hava var. Sanki yeni bir “Arap baharı” etiketiyle yaz ortasında kış planlanıyor gibi. Sudan’da Mısır benzeri bir darbeye dönüştü içerideki iktidar savaşı. Kuzey Afrika’ya dikkat, Doğu Afrika’ya da. İran ile Suudi Arabistan arasında bir füze savaşı her zaman masada bekliyor.
Bölgeyi izleyen haber kaynaklarına göre, Suudi Arabistan son dönemde Çin’den hem füze altyapısını hem de teknolojisini geliştirecek alımlar yaptı. Suudi Arabistan’daki bu gelişmeler, bazı Kongre üyeleri arasında Ortadoğu’da yeni bir silah savaşı ihtimaline karşı endişe uyandırdı. Kongre, Suudi Arabistan’a silah satışına olumlu bakmasa da, Kongre İsrail tarafından ve Trump tarafından by-pass ediliyor. Trump OHAL yetkilerini kullanarak Suudi Arabistan’ı silahlandırmaya devam ediyor.
ABD ve İsrail İran’ı tehdit ediyor, İran da İsrail ve Suudi Arabistan’ı tehdit ediyor. ABD İran’a karşı Suudi Arabistan’a üslendiği için, Suudiler İran tehdidine karşı daha fazla silah satın alma yoluna gidiyor. Ülke geniş olunca, bütün petrol gelirini savunmaya harcasa da buna gücü yetmeyecek. İran kendi füzelerini kendi üretiyor. Suudi Arabistan’a ne kadar çok füze yığarsa, İsrail, ilk hedef Suudi Arabistan olacağı için kendini o kadar fazla güvende hissedecek.
Bu arada Kongreyi by-pass etmek için demonte sistemlerin Suudi Arabistan’a satışı ve bazı ara malların kendileri tarafından üretilmesi için de ayrıca destek sağlanıyor.
Aslında savaş başladı ve devam ediyor. Biz büyük ve sıcak bir savaş beklerken, bu post modern bir savaş. Ekonomik, politik alanda, terör yöntemleri ile siber araçlarla sürdürülen bir savaş.
Yarın ne olacağı konusunda kimse emin olamaz. Her şey mümkün, ama korkulan hiçbir şey de olmayabilir. Belki işin en kötü yanı da bu. Hem NATO üyesi olacaksın, hem NATO ülkelerinin örtülü bir tehdidine maruz kalacaksın. Hatta kılıfına uydurulmuş uygun bir bahane ile NATO’nun hedefinde olacaksın. Bunun bir mantığı var mı? Mesela ilaç ve gıda silah olabilir mi? Neden olmasın. Biyolojik savaşın mermileri nohut ve fasulye olabilir. Ya da şifa zannettiğiniz o ilaçlar, o haplar olabilir. Mavi Balinayı biliyorsunuz. Çocuğunuz bilgisayarda oyun oynarken yapay zekalı sanal bir canavarın ağına düşürülüp sanal mermilerle ölüme gönderilebilir.
İzlanda’daki rezaleti biliyorsunuz. Durup durduk yerde Selanik’teki diplomatların araçları kundaklanmıyor?! Lavrion kampı sakinleri iş üzerinde anlaşılan! Fatih Sondaj gemi personeline tutuklama emri çıkaranlar kimler. Bunlar ittifak, birlik, komşuluk hukukuna sığmaz. Ben IT teknolojisini konuşalım diyorum, başkaları başka şeyler konuşuyorlar. Ne yapayım!
“Hal ve gidiş” böyle. Her işin bir “adab”ı olmalı ama. Olmayınca işte sonuç böyle oluyor. Bazan cesedi onaralım derken, işin ruhunu kaybediyoruz. Ruh ile beden buluşunca hayat var. Yoksa, durum bu! “Nefes alıp vermekle canlı mı sayılır sanki şerir / Demirci körüğü de hava alır ve verir”. Selâm ve dua ile.