Siyaset bilimine girişin en önemli konularının başında ulus devlet yapısının oluşturulması için gerekli önşartların neler olduğunun alana gönül vermiş öğrencilere izah edilmesi konusudur. Konuya ısınma jimnastikleri yapılması aşamasında sorulan tavuk yumurta sorusu dikkatlerin yükselmesine, kulakların alıcılarının açılmasına vesile olur, her zaman. Ulus mu yoksa devlet mi önce gelir sorusu sizi kimi zaman on beş dakika kimi zaman da bir saate uzanan dakikaları doldurur. Bir kısım öğrenciler önce millet sonra devlet der. Diğer kamp da tam tersini savunur örneklerini sıralar. Sonuç itibariyle ikisi de mümkündür, nitekim insanlık tarihi iki grubu da içerir. Ancak soruyu hangisi olmalıdır diye değiştirdiğimizde önce millet sonra devlet seçeneği doğru kabul edilir. Millet zamanın genişliği ve derinliği içinde oluşturulması ancak mümkün olabilen bir olgudur. Millet organiktir. Canlı kanlıdır. Devlet ise yapaydır. Adı üstünde makinadır. Sentetiktir. Millet kadar köklü değil, man-made yani insan yapımı olduğu için de statiktir, değiştirilmesi tabii şartlardan ziyade dıştan gelen insentifler, itici güçler, dürtüler vasıtasıyla olur.
O zaman rahatlıkla diyebiliriz ki normatif olan, bir milletin uzun asırlar sonrasında oluşturduğu kimliği ile beraber kendine uygun bir devlet yapısını oluşturması ve nihai adımda bir ulus-devlet olmasıdır. Ülke dediğimiz şey de budur işte. Millet olmanın asgari şartlarını biraraya getirdikten sonra ancak devlet yapısını tabiri caizse bir elbise misali ulusun üzerine giydirilir. İşte tam da tartışmanın bu aşamasında Kürt referandumu üzerine bir kaç laf edebiliriz.
Bölgesel yönetimin kendi içinde referandum yapma hakkı normal şartlarda mahfuz olması beklenir. Ancak ilgili ülkelerin bu konuda ortaya koyacağı tavrın mahfuzluğu da bir gerçektir. Peki bu ne demektir.... Karşılıklı olarak Irak Kürtlerinin kendi açılarından durumu değerlendirmesi yaşadığımız küresel köyün siyaseti göz önüne alındığı vakit referanduma gitme işlemini meşrulaştırmak için yetmiyor. Bunun devam ettirilmesi halinde burada ne oluyor... Tek kanallı, bir görüşlü parokyal diyebileceğimiz bir kanal oluşuyor. Peki burada da durmayıp ilerletilmesi halinde ne oluyor... Kanalın idame ettirilmesi durumunda yolun sonu, konudan etkilenen hiçbir ilgili parti için hayır getirmiyor. Zira prosedürün en olmazsa olmazı olan ön-konsensüs sağlanmamış oluyor. Ön-konsensüs, bir ulus devleti oluşturacak millet veya milletlerin diplomatik anlamda tanınmak için gerekli adımları atması ve onay alması anlamına geliyor. Ancak bu onayı kimin vereceğinin de her durumda uygulanır bir formülü yok! Şu temel şartı var ama! Türkiye gibi bölgesel bir güce rağmen bunun başarılı olması mümkün değil. Bu temel bilgiyi Barzani’nin bilmemesi mümkün değil. O zaman bile bile bu inadı niye sürdürdü Barzani.... Bu da bundan sonra epeyi başımızı ağrıtacak bir başka konu....
yeniakit