EMİN GÜNEŞ / İslami Analiz.com
Toplum olarak içinde yaşadığımız hukuk düzenine çok yabancıyız. Kendimizi hala İslam’ın Sünni Hanefi mezhebine dayalı hukuk düzeni içinde sanıyoruz. Herkes Anayasada devletin dininin olmadığını ve laiklik ilkesinin devletin en temel kaidesi olduğunu bilir, hatta bunun değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini söyler ama bir türlü bu şuurla hareket etmez…!
Mesela halkın çoğu hala evlilik dışı ve nikâhsız beraberliklere “gayrimeşru ilişki” demeye devam eder, hatta bunu “zina” sanır!. Oysa yürürlükteki kanunlara göre bu ilişki “meşrudur” ve taraflardan biri evli değilse “zina” da değildir. “Gayrimeşru” demek kanuna aykırı demektir. Yürürlükteki mevzuatta ilişki için nikâhı mecburi kılan ya da nikâhsız beraberliği yasaklayan hiçbir kanun yoktur. Sadece nikâhsız beraberlikler değil, sütkardeşlerin nikâh kıymaları da medeni kanuna göre meşrudur. Evlilik engelleri arasında “din” faktörü yoktur. Müslüman bir kadının bir Yahudi, putperest ya da dinsizle evlenmesini engelleyen bir kanun da yoktur.
Medeni kanunun gayrimeşru saydığı ilişkiler vardır. Devlet, kanunla belirlediği yaşa ulaşmayanların hem nikâhını kıymaz hem de kendi inançlarına göre kıymış oldukları nikâhları ve ilişkileri de en ağır biçimde cezalandırır. Yani akil baliğ de olsalar, yasaların “küçük” saydıklarının nikâhları batıl, düğünlü ve törenli evlilikleri gayrimeşrudur.
Nikâhsız beraberlik İslam hukukuna göre suçtur ve cezayı gerektirir. Evlilik engelleri arasında sütkardeşliği ve din faktörü vardır. Gayrimeşru demek kanuna aykırı demek olduğundan bu ifadenin doğru kullanma biçimi “İslam’a göre gayrimeşru ya da İslam hukukuna aykırı” şeklinde olmalıdır.
Bazıları bu konuda o kadar derin gaflet içindedirler ki kendilerini Osmanlı devletinde ve Hilafetle yönetildiğini sanıyorlar. Beş yüz yıl önce Osmanlıyla savaşmış ve üstelik mağlup olanlara, dün savaşılmış gibi diş biliyorlar. Hala İstanbul’u payitaht sanıyor fetih hayalleri ile yatıp kalkıyorlar. Ama aynı gafiller Osmanlı devletini yıkanları, halifeye yeryüzünü dar edenleri yere göğe sığdıramıyorlar. Osmanlıyı yıkanları “cumhuriyetin kurucu ve milletin kurtarıcıları” görüp aleyhlerine konuşmanın dahi caiz olmadığına fetva veriyorlar. Maalesef bu ruh hastaları kendilerine minber ve vaaz kürsüsü bulabiliyorlar.
Yani bu zavallılar daha nasıl bir hukuk düzeninde yaşadıklarının ya farkında değiller ya da kendilerince aklımızla dalga geçiyorlar. Nitekim bu taifeden bir rektör cumhurbaşkanını halife sanarak “ona itaat farz, karşı gelmek haram” demiş, koltuğunu kaybedince muhtemelen içinde yaşadığı düzenin farkına varmıştı. Tabi ki bu halleri onları hem komik hem de acınacak konuma düşürüyor ve biz onlara acıyoruz.
Ülkedeki bu gaflet hali, sadece dindarları değil, maalesef laik ve dinsizleri de kapsamaktadır. Onlar da ülkede yaşanan rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma, resmi kurumları dolandırma, ihalelere fesat karıştırma, yöneticilerin lüks ve israf içinde yüzmelerinden aziz İslam’ı sorumlu tutuyorlar. Onlar da bir şeriat devletini yıktıklarının, yerine laik demokratik bir hukuk devleti kurduklarının, gafleti içindedirler. Sanki ülke halife tarafından ve İslam hukukuna göre yönetiliyormuş gibi İslam’a ve değerlerine saldırıyorlar. Hal bu ki mevzuatta en ufak bir düzenlemenin dine dayandırılması dahi yasaktır. Anayasa Mahkemesinin varlık nedeni ve asli görevi bunu tespit ettiğinde iptal etmektir. Ülkedeki dini kurumlar da kaynağını Laik anayasadan aldıkları için buralardaki yolsuzluk ve ahlaksızlıklardan da Laik düzen sorumludur. Daha açık bir ifade ile Kur’an kurslarında işlenen tecavüz fiillerinin failleri Laik devletin görevlileridirler. Bunların atamaları Şeyhülislam tarafından yapılmamıştır.
Gaflet ve dalalet içinde olanlara Rabbim basiret ve feraset versin, Amin!