Harp Okulu mezunları yemin töreninde kılıç şakırdatarak “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırıyorlar? Neyin nesi bu?
Cumhurbaşkanı’nın “Ben milletin Cumhurbaşkanı ve sizlerin başkomutanınız olarak…” diye konuşma yaptığı bir zeminde genç harbiye mezunu teğmenler kime ne mesaj veriyorlar? ”Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı atılmasında “O şey”i mi anlamak lazım?
CHP lideri tam da “O şey”i anlattığı için mi sahip çıktı genç harbiye mezunlarına?
Bir basket ya da voleybol maçında tribünlerden “10’uncu yıl veya İzmir Marşı” okunduğunda bunu nasıl yorumlamak gerekiyor?
Bir sokak röportajında Cumhurbaşkanı’nın ve Beştepe’nin hakaret ifade eden cümleler içinde zikredilmesi nasıl yorumlanmalı? Cumhurbaşkanına hakaret neden böyle salgın haline geldi?
Böyle hakaret eden birisinin CHP protokolünde ağırlanmasının siyasi anlamı nedir?
CHP çiftçi mitinglerine - yürüyüşlerine katılarak nereye varmak istiyor?
“Sokak” “O şey” için mi hareketlendiriliyor?
Bazı arkadaşlar adını koydu “o şey”in?
“Darbelerin anası olacak bir darbenin ayak sesleri”
Altında da şu ifadeler var:
“Şimdi 15 Temmuz’dan daha büyük ölçekli, Türkiye’de iç savaş çıkaracak, ülkenin bölünmesine yol açacak, Kemalizm sloganları attırarak darbe yaptıracak dış güçler ve içerideki uzantıları her zamankinden daha aktifler ve Türkiye’yi darbe yapılacak bir ülkeye, iç savaşın ve parçalanmanın eşiğine sürükleyecek büyük ölçekli “darbelerin anası” diye adlandırabileceğim büyük bir felâketin, çıkmaz sokağın eşiğine sürüklemeye çalışacaklar!
“Bu kez işin içine Filistin’deki soykırımı da katacaklar! Filistin’i haritadan silmeye çalışacaklar! Mescid-i Aksa’yı yıkmaktan ve yerine Yahudi Tapınağı dikmekten çekinmeyecekler: On yıllardır Mescid-i Aksa’nın altını oydular arkeolojik kazı diye diye!
“Suudi Arabistan ve İran burada Türkiye’ye karşı birlikte hareket edecekler: İsrail’in önünü açacaklar!
“İsrail kudurdu. Ne yapıp edip bu Arz-ı Mev’ud saplantısını hayata geçirmek istiyor. Hem bu teo-politik stratejisinin hem de genelde İsrail’in önündeki en büyük ve tek engel olarak gördüğü Türkiye’nin cezalandırılması için can atıyor! Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu Türkiye’nin!
“Çok büyük, çok katmanlı ve karmaşık bir felâket tezgâhlanıyor. İç cephe çoktan tahkim edildi. Bütün toplum kesimleri birbirine düşman edildi.” (Yusuf Kaplan, Yeni Şafak, 2 eylül 2024)
Bilmem ki ne yapar bu satırları okuyan bir Cumhurbaşkanı?
Ya da Cumhurbaşkanı’nın böyle bir tehditle karşı karşıya olduğuna inanan “Sokaktaki insan” ne yapar?
Hakikaten bir “darbe tehdidi” ile karşı karşıya mı Türkiye?
8 yıl geçti 15 Temmuz’dan bu yana. Zannediyorum en büyük operasyon TSK bünyesinde ve oraya komuta kaynağı olan eğitim kurumlarında yapıldı.
Harp okullarından mezun olan bu öğrenciler oralara sınav artı mülakat ile alınmadılar mı? 5 yıllık eğitimlerini 15 Temmuz sonrası iklimde yapmadılar mı? Acaba operasyonlardan sonra “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganı, “o şey”den başka bir anlam da taşıyor olamaz mı? Yoksa iktidarda olmaya rağmen, her alanı kontrol ediyor olmaya rağmen, yine de bir yerlerde “kaçak” mı meydana geliyor?
“Başkomutan”ın huzurunda böyle bir gösteri nasıl bir cür’eti ifade ediyor?
İktidar cenahı adına konuşlanmış bazı arkadaşlar “Sokaksa bizim de sokağımız hazır” yollu yazılar yazıyorlar. “Tepelerine bineriz” yollu açıklamalar taaa Beştepe danışmanlarından geliyor. Bir ara birileri “Bizim siteden 50 kişiyi gözüme kestirdim” gibi mi yazmıştı?
Ben gerçekten anlamaktan acizim, iktidardasınız, ekonomi sıkıntıda, can havliyle ekonomiyi düzeltmeye, bunun için içeriye - dışarıya güven vermeye çalışıyorsunuz ve tam da böyle bir ortamda “darbe” ihtimallerine prim veriyorsunuz.
Hakikaten İsrail Gazze’den sonra İran ile de bir olup Tayyip Erdoğan’ın yönettiği Türkiye’nin başına mı çullanacak? Bu kadar yakın tehlike altında mıyız? O zaman “tehdidi kaynağında yok etme politikamız” ne güne duruyor?
Mehmet Şimşek’in kapılarını çaldığı yatırımcıların “Nasıl sayın bakan, Türkiye’nin yakın yarınlarında askeri müdahale ya da sokak çatışmaları görünüyor mu?” diye sormaları mı gerekiyor?
Bir gerilim var, bu açık. Bu gerilimin ekonomiden, hukuk çarpıklığından vs’den kaynaklanan sebepleri var, ama gene de gerilimin, toplumsal çatışmalara yol açacak noktalara evrilmesine mani olmak siyaset yapıcıların görevi.
Bu gerilimde kimin payına ne düşer, tartışılabilir. Herkes ötekine baktığı kadar kendi rolüne de bakmalı, derim.
İktidar cenahı, 31 Mart irtifa kaybının telafisini gerilimde görmemeli, muhalefet sabırsızlıkla toplumsal tepkinin mecrasından kaymasına fırsat vermemeli. Toplumun hâlâ muhalefetin “iktidara hazırlığı”nı, özellikle “CHP’nin eski CHP olup olmadığı”nı sınamakta olduğunu unutmamalı.
Türkiye’nin geçmişini karartan kötü şeylerin herkese kaybettirdiğini de unutmamalı.
Şu Beştepe ya da başka iktidar kürsülerinden gelen “Tepelerine bineriz” yollu söylemlere de birisi dur demeli. Çünkü onların hepsi ülkenin tansiyonunu düşürme görevini deruhde eden Cumhurbaşkanına yazılıyor ve gerilimi besliyor.