Niçin "evet" diyoruz?

Abdullah Büyük

Açıklamalarım, Kur’an’ın anlattıkları değil, şahsımın Kur’an’dan anladıklarımdır.

Anlayabilmemiz ancak bir insan olarak kapasitemiz ölçüsünde olabilmektedir. Mesela, Enam Suresinin 70. Ayeti mealen şöyledir: “Hiçbir nefsin felakete maruz kalmaması için, Kur’an ile nasihat et.” Bu ayeti, Seyyid Kutup, anlayabildiği kadar anlatır. Elmalı, Razi, anlayabildiği kadar anlatır. Bu sebepten yüzlerce, binlerce tefsir, Kur’an meali vardır. Kıyamete kadar da bu durum devam edecektir.

Bir başka örnek verelim: Peygamberimiz mealen buyurur: “Muhakkak ki Allah, bu dini facir adamla da kuvvetlendirir, takviye eder.” Buhari. K.Cihat, 77. Hadisi Şerifi biraz daha açacak olursak, Allah dilerse kâfir, münafık ve fasık bir adamın eli ile de dinine hizmet ettirebilir.

Ebu Talip kâfir olmasına rağmen, Peygamberimize ve Müslümanlara büyük hizmetlerde bulunmuş, onları himaye etmiş, İslamiyet’in kuvvet kazanmasına büyük katkısı olmuştur. Medineli münafıklar, Müslümanların saflarında savaşarak dolaylı bir şekilde hizmet etmişlerdir.

Günümüzde namaz kılmadığı halde parası ve zekâtı ile dini kurumlara yardım edenler, büyük işadamları, okul, cami, İmam Hatip Lisesi gibi kurumlara yardım ediyorlar…

Şimdi projeksiyonumuzu üzerinde yaşadığımız ülkeye çevirelim.

1789 Fransız sanayi devrimi yapılmıştır. 1917 Bolşevik ihtilali ile Stalin mantığı devreye konulmuştur. 1912 yılından itibaren politik güç, dinimizin önüne geçerken, 1924 tarihi itibari ile kalp, nefis ve zihin eğitimi lağv edilmiştir. 1960-1980-1997 yıllarında ihtilaller olmuş, 28 Şubat’la hayat tarzımız olan İslamiyet bir daha gündeme gelmemesi! İçin bin yıllık hedef gösterilmiştir.

Derken, hesapta olmayan bir hal gerçekleşmiş, namazlı, niyazlı, Arslan yürekli Müslüman bir dava adamı, âdeta halkın doğurduğu bir lider, yüzde doksan dokuzu Müslüman olan ülkemizin başına geçmiştir. Belki bu değerlendirmemizi hazmedemeyen kardeşlerimiz olabilir. İşte onlar için de bir Kudsi hadisi hatırlatmak istiyorum:

Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor (Meal olarak): “Ben Allah’ım! Meliklerin Melikiyim. Meliklerin kalpleri (ve dizginleri) benim elimdedir. Eğer kullar, bana itaat ederlerse, melikleri(n kalplerini) onlara karşı müşfik kıllarım. Eğer bana âsi olurlarsa melikleri(n kalplerini) onlara karşı zalim (ve ceza (verici)) kılarım. Onlar da bunlara çok kötü muamelede bulunurlar. Durum böyle olunca meliklere sebbetmekle (küfür, lanet, kınama, hakaret, sövmek vs.) meşgul olmayın, aksine kendinizi zikir ve tazarru ile meşgul edin. Meliklerinizin hakkından size bedel Ben gelirim (sizi şerlerinden korurum).” İsteyen Elmalı tefsirinde, Ali İmran Suresinin 26. ayetinin yorumunu okuyabilir.

Konuyu dağıtmadan özetle neticeye gelelim:

Merhum Necmettin Erbakan Hocamızın milletvekili seçiminde yaşanan bir hadiseyi sizlerle paylaşmak istiyorum. İstanbul Beyoğlu’nda, halkın diliyle hayat kadınlarına oylarının kime verileceği sorusu yöneltilir. O kadınlardan bir tanesi: Ben oyumu Erbakan’a vereceğim, der. Muhabir o anda şok olur ve sorar: Niçin oyunu o adama vereceksin? Hayat kadınının ağzından çıkan cevaba dikkatinizi çekerim: Benim 8 yaşında bir kızım var. Onun da benim gibi bu yerlere düşmemesi için oyumu onlara vereceğim…

Sözün bittiği yerdeyiz değil mi?

Tüm dünyanın karşısına aldığı, yüzlerce tuzakların kurulduğu, gençliğinden şu yaşına kadar Hak davanın yücelmesi için taviz vermediği ve sadece taktik hakkını kullandığı, İslam âleminin tek ümidi haline geldiği, Müslümanca yaşamanın tüm şartlarını göğsünü gere gere oluşturduğu, oturduğu yerde devlet kurup, devlet yıkan slogancı mantığa doğru olan usulü gösterdiği, kınayanların kınamasına aldırış etmediği Muhterem Recep Tayyip Erdoğan’ın “Evet Deyin” davetine kulak asmayanların büyük bir vebal altında olduğunu söylemem, inşallah yanlış bir mesaj değildir.

Saygıdeğer okuyucularımız. Büyük insanları, devrin şartları yetiştirir. Cumhurun başkanı, tepeden inmedi. Nice nice barikatlara takıldı, hürriyeti esir alındı. Hayat tarzı kınandı, aşağılandı. O ise adeta hedefe kilitlendi, sırtını Rabbine dayayarak, ülkemizin kimliğini dünya devletlerinin üstüne çıkardı. Laik mantığın alay ettiği İslamiyet’i, en yüce makamlarla buluşturdu. Kınayanların kınamasına aldırmadı.

İşte bu gerçek ve gerekçelerle dünya ve ahiret hayatında vicdanımızın sesine kulak verdiğimizde, “Evet” demenin gerekli olduğuna inanıyorum. Ve inşallah 16 Nisan’ın Ülkemiz başta olmak üzere Müslüman ülkelere ve Gayr-i Müslim ülkelere de fayda getirmesini Rabbimizden niyaz ediyorum.

Unutmayalım, her zaman ve her yerde Rabbimiz bizimledir.

yeniakit