Babacan’ın tuzu kuru, işi kolay. O 7-8 Hasan Paşa değil. Ararsınız Dünya Bankası’nı, IMF’yi, FED’i, LIBOR’u sorarsınız, ne diyorlarsa ona göre tavır alırsınız. Mesela McKinsey gibi bir danışmanlık kuruluşundan danışmanlık hizmeti alırsınız. Bir de lobi şirketi ile anlaşırsınız. Zaten onlar sizin S&P, Fitch, Moody’s gibi rating kuruluşları ile Dünya Bankası gibi kuruluşlarla temasınızı sağlarlar. Zaten McKinsey size danışmanlık yaparken, sizin mali verilerinizi, Hazine, Merkez Bankası, Borsa, Finans ve Makro ekonomik verileri ve piyasa verilerine doğrudan ve dolaylı olarak ulaşabiliyorlar. Ya hu, bizim MASAK kayıtları, diğer kamu kuruluşlarının ulaşımına kapalı iken bunlara açık! Eğer bir açıklama yapmanız gerekiyorsa bunlar üzerinden derdinizi anlatacaksınız, onlarla ötekilerle konuşup, patronlar uygun görürlerse bir revizyona giderler.
Babacan’ın karı-kız ayağı yoktur ve öyle para için yapmaz bu işi. İnandığı için, öyle düşündüğü için yapar. Ben birilerini eleştirirken, derdim onlara zarar vermek değil, aksine bir yanlışı eleştirerek onların yakasını o yanlıştan kurtulmalarına vesile olmak. Bu arada elbette ben de insanım ve ben de yanılabilirim. Bu konuda Hz. Ömer’in bir sözünü hatırlıyorum: Biri ben yanıldığımda, beni ikaz etmeyecekse benden uzak dursun, çünkü o kişide hayır yoktur. O kişi beni uyarır da ben onu azarlarsam, o kişi yine benden uzak dursun, çünkü bende hayır yoktur. “Ömer’leri arayanlar” Ömer gibi davranmaya çalışanlara kızmasınlar! Benim yaptığım “kum fe enzir” emrine uymak, ayağa kalkıp uyarmak! İnşallah, hakaret etmeyeceğim, yalan söylemeyeceğim, iftira etmeyeceğim. Lütfen bana kızmayın. Ya da kızarsanız kızın, bu dünyanın bir de öbür dünyası var. O gün, beni “yanlışı gördün de niye bizi uyarmadın” diye beni suçlamayın yeter!
Birileri dün McKinsey’i niçin Beştepe’ye, bakanlıklara, Borsaya almak istiyordu ki! Aslında McKinsey zaten işin içindeydi. Daha derin, kapsamlı bir işbirliğine gidilecekti. “Olmaz” deyince, o plan olmadı ama, McKinsey kapıdan değil, pencereden girdi. Doğrudan olmasa da dolaylı olarak işler, “yerli ve milli”(!) bir şekilde hal yoluna konuldu. Aslında Babacan, bu kapıdan, başından beri, McKinsey üzerinden, doğrudan ve dolaylı bir şekilde sürece müdahil oldu. Hâlâ da öyle. Bugün AK Parti, Babacan olmadan, Babacan olsaydı ne yapardı ise onu yapmaya çalışıyor. En azından mesela Gıda-Tarım ve Sağlık Bakanlığında, Savunma, Teknoloji, Ulaştırma Bakanlıklarında bunu çok açık ve net olarak görebiliyoruz. Babacan ve Davudoğlu ya da Gül’ün, “İstanbul sözleşmesi”, CoVID 19, “Great Reset”, Starlink, 5G, NeuraLink, Chip gibi konularda AK Parti’ye karşı bir tek eleştirisini gördünüz mü, duydunuz mu! Daha doğrusu muhalefet partilerinin nerede ise tamamı bu konuda aynı. Gül’e göre bizim Mısır’da, Libya’da ne işimiz var. Suriye’de ne işimiz var. Onlar “Batıya kalkan tren”de kendilerine VIP vagonunda yer bulma gayretindeler.
Davudoğlu “Stratejik derinlik” sahibi biri olduğu için, batılıları kendi projelerine ikna edeceğini düşünüyor. Kılıçdaroğlu ve Esed ile ilişkilerinde “istikşafi” görüşmelerde bunu gördük. Ama ikna etmek isterken ikna edilebiliyor. Mesela “İstanbul sözleşmesi” buna örnek. O dönemde “AB ile müzakereler”de ikna etmek için gidenler ikna edilmiş olarak döndüler. İkna etmeye çalışıp, başarısız olunca hemen başkalarını suçluyor ve panikliyorlar. Aslında bugün CoVID sürecinde AK Parti, Babacan’ın çizgisine geldi. Babacan da, uluslararası sorunlarda AK Parti’nin çizgisinde ilerliyor. O zaman niye ayrı duruyorlar ki. Bunların kadroları ile AK Parti’nin bugünkü kadroları, Politika Kurulları, Bilim Kurulları çok farklı görüş ve duruş sahipleri değil. Geri “ben” nerede olacağım kaygısı ile liderlik kaygısı kalıyor. Bunun da “dava” ile filan bir alakası yok.
Yolsuzluk konusuna gelince, sanki kendileri görevde iken bu işler olmuyor mu idi. Yarın kendileri iş başına gelince olmayacak mı? Ha şu var, müteahhidlerin doğum yeri, yöneticilerle akrabalık bağları üzerinden bir değişiklik olacak o kadar. Zaten Lider, Bakanlar ve kadrolar değişince, uluslararası şirketler de ortaklarını ona göre yeniden belirleyeceklerdir. Kimsenin buna itirazı olmaz. Çünkü eski defterler açılıp, hesap sorulacak olursa bu işten kimse kazançlı çıkmaz. Onun için de herkes haddini bilecek, susacak ve oturacaktır. Yeni kadrolar geçmişe ilişkin özeleştiri yapmadan ve gideceği yol ve varacağı limanı belirlemeden, bu yola kimlerle nasıl çıkacağını anlatmadan “bana güven gerisini merak etme sen” havası ile ötekilerin eleştiri üzerinden bir siyaset giderek başarılı olamaz. Bunlar özeleştiri yapmayı da bilmiyorlar. Bazan “şecaat arz edeyim” derken eski defterleri karıştırıyorlar. Bugünü kurtarmak için dünün yanlışının arkasına saklanmak değil, “inni küntü minezzalimin” demek gerek!
Bakın, AK Parti’den kopanlar DEVA ve Gelecek Partisi’ne gitmiyorlar. DEVA’yı sadra şifa olarak görmüyorlar. Çünkü onlar da Batı’nın aşısı ile bizi aşılamaya çalışıyorlar. Bu aşı sadece CoVID aşısı değil ekonomi, siyaset, KÜLTür işleri, Din, Ahlak her alanda aşılama. Bunların “İstanbul sözleşmesi” ile bir dertleri olmadığı gibi GENDER konusunda da bir endişe duymuyorlar, din, ahlak, gelenek ve cinsiyetten bağımsız BİREY olmakla da bir dertleri yok sanki. Tabii LGBT (Türkçesi bu fuhşiyat topluluğu, fahişe ve türevleri) ile de sanki. Bunların içinde de “FETÖ’nün zihniyet ikizi birileri var”. Bunların içinde de “Lale devri çocukları ve Papatyalar” var. Her ruhu onurlandıran bir melek olduğu gibi, her nefse sızan bir Şeytan var. Şeytanın olduğu her yerde her zaman, birileri potansiyel olarak vardır zira! Hannaslar her aklı çelmek için çevremizde dönüp dolaşırlar. Bunlar da “Toplumsal cinsiyet eşitlikçisi” ya da “Toplumsal cinsiyet adaletinden yana”lar. Yani, bu konularda hiçbir somut açıklamaları yok. Belki kapalı kapılar arkasında, özel görüşmelerinde bu tür itirazlar karşısında “reel politik”le açıklamaya çalıştıkları birtakım bahaneleri vardır, bilmiyorum!
Bizler, hikmet, erdem dışında kimlerle birlik oluyorsak, kimin değirmenine su taşıyorsak, onlarla birlikte haşrolacağız. “Zalimlere yardım etmeyin, ateş size de dokunur” denmedi mi bize.
Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak! / Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak - Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden / Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden (…) Ey tepetaklak ehram, başı üstünde bina / Evde cinayet, tramvay arabasında zina! (…) Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul / Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul / Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa / Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa! (…) Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilaç / Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilaç - Bülbüllere emir var: Lisan öğren vakvaktan / Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan! - Bak, arslan hakikate, ispinoz kafesinde / Tartılan vatana bak, dalkavuk kefesinde! (NFK) Selâm ve dua ile.