Her zaman söylerim; "kim, nerede duruyor" ise, olup-bitenlere de "oradan" bakar... Etrafa "yalı penceresi"nden bakan bir insanla "gecekondu penceresi"nden bakan insanın gördükleri elbette bir olmaz...
"Ergenekon Terör Örgütü"ne yönelik şu son operasyon vesilesiyle bir defa daha görüldü ki; olaya, herkes "durduğu yer"den, dolayısıyla "farklı pencere"den bakmaktadır... Yalnız "farklı pencere"den bakılmış olsa, yine iyi... Bazıları; baktıklarını ya görmüyor, ya görmezden geliyor, ya da "var" olan şeylere "yok" demek gibi "kör bir inat" sergiliyorlar!..
Bugün, işte bu "çelişki"lere dikkat çekmek istiyorum... Ancak, "çelişki"lere geçmeden önce, "sürekli sorulan bir soru" konusunda bir "tahmin" yürütmek istiyorum.
Malûm, "operasyonlara verilen isim"ler konusu çok tartışıldı kamuoyunda... Polisin, operasyonlara "eylemi çağrıştıracak" isimler vermesi, bazılarının hiç hoşuna gitmedi... En sonunda, İçişleri Bakanlığı bir açıklama yapıp; "Bundan böyle operasyonlara isim değil, numara verileceğini" bildirdi.
Yine malûm ki; "darbeci"lere yönelik operasyona "Ergenekon" ismi verilmesi de bazılarını rahatsız etti ve Ergenekon'un, "Türklerin bir bayramı" olduğunu, dolayısıyla "terör örgütü"ne yönelik bir operasyona bu ismin verilemeyeceğini söylediler!..
Doğruydu... "Ergenekon" ismi, gerçekten de "Türklerin bir bayramı"ydı!..
Ama niye ve nasıl bir bayram?..
ERGENEKON BİR "KURTULUŞ GÜNÜ"DÜR!
Önce "efsane"yi anlatalım.
Göktürkler, düşmanların hilesi sonucu bir savaşta "yenilgi"ye uğrarlar... İl Kağan'ın oğlu Kayı ile yeğeni Dokuz Oğuz, bu yenilgi sonrasında "tutsak" olurlar... Ancak, bir fırsat bulup, eşleriyle birlikte "düşmanın elinden" kaçarlar!..
Sonra düşünüp, karar verirler:
"Dört bir yan düşman dolu. Dağların içinde kişi yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım."
Sürülerini alıp dağa doğru göç ettiler...
"Geldikleri yoldan başka yolu olmayan" bir yere vardılar. Bu tek yol da öylesine sarp bir yoldur ki; deve olsun, at olsun güçlükle yürürdü; ayağını yanlış yere bassa, yuvarlanıp paramparça olurdu.
Türklerin vardıkları ülkede akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, yemişler, avlar vardı. Böyle bir yeri görünce, çok mutlu oldular. Kışın hayvanlarının etini yediler, yazın sütünü içti, derisini giydiler.
Bu ülkeye Ergenekon dediler.
Zaman geçti, çağlar aktı; Kayı ile Dokuz Oğuz'un birçok çocukları oldu. Kayı'nın çok çocuğu oldu, bu iki yiğidin çocukları yıllar yılı Ergenekon'da kaldılar; çoğaldılar, çoğaldılar, çoğaldılar.
Aradan 400 yıl geçti.
400 yıl sonra kendileri ve sürüleri o denli çoğaldı ki; Ergenekon'a sığamaz oldular.
Çare bulmak için Kurultay topladılar.
Dediler ki;
"Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtlar varmış. Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş. Dağların arasını araştırıp yol bulalım. Göçüp Ergenekon'dan çıkalım. Ergenekon dışında kim bize dost olursa, biz de onunla dost olalım; kim bize düşman olursa, biz de onunla düşman olalım."
Türkler, Kurultay'ın bu kararı üzerine, Ergenekon'dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar.
O zaman bir demirci dedi ki;
"Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kat demire benzer. Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir."
Gidip demir madenini gördüler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular. Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular. Odun kömürü ateşleyip körüklediler. Sonunda, demirdağ kızdı, eridi, akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu.
Sonra gök yeleli bir Bozkurt çıktı ortaya, nereden geldiği bilinmeyen... Bozkurt geldi. Onların önüne dikildi, durdu. Herkes anladı ki; yolu o gösterecek. Bozkurt yürüdü; ardından da Türkler...
Ve Türkler, Bozkurt'un önderliğinde, o kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününde Ergenekon'dan çıktılar.
Türkler o günü, o saati iyi bellediler. Bu kutsal gün, Türklerin bayramı oldu.
OPERASYONUN ADI NİYE ERGENEKON?
Gördüğünüz gibi;
Bir "efsane" de olsa, "Ergenekon" isminin kaynağı işte bu olaydır!..
Peki, böyle bir isim niye "operasyon adı" olarak kullanıldı?..
Bana göre, bunun tek sebebi var:
Biraz önce aktardığım "efsane"den de anlaşılacağı üzre; geldikleri toprakları "yurt" edinip, oraya 'Ergenekon' diyen Türkler, bu topraklardan "dar" geldiği ve artık "kendilerini besleyemez" olduğu için, o topraklardan çıkmak zorunda kalmışlar!..
Çıkış gününü "bayram" ilân etmeleri de gösteriyor ki; Ergenekon'dan çıkış, aynı zamanda bir "kurtuluş" günüdür!..
"Dar gelen" topraklardan kurtuluş!.. "Darlık"tan kurtuluş!.. Artık "besleyemeyen" topraklardan kurtuluş!.. Dış dünyaya açılış!..
Demek oluyor ki;
"Darbeci"lere karşı başlatılan operasyona "Ergenekon" ismini veren Savcı veya Polis, belki de "Darbe'lerden ve Darbeci'lerden kurtuluş günü" olması için vermiştir "Ergenekon" ismini!..
Öyle ya; "Darbe"lerden ve "darbeci"lerden çok çekti Türkiye!..
İnsanlar fena halde daraldı, bunaldı!..
Uzun lâfın kısası;
"Türklerin Ergenekon'dan çıkışı" nasıl ki bir "kurtuluş"tu, nasıl ki bir "bayram"dı, operasyona "Ergenekon" adını verenler de herhalde "Darbe'lerden ve Darbeciler'den kurtuluş"a işaret etmek istediler!..
Eğer böyle bir operasyon yapılmasaydı, öyle anlaşılıyor ki; "Sarıkız" ve "Ayışığı" kod adlı darbe girişimlerinden sonra; yine Şener Eruygur imzalı "Eldiven" kod adlı yeni bir "darbe girişimi"ne tanık olacaktık!..
"28 Şubat Darbesi" ile "Türkiye'nin 50 milyar dolarının iç olmasına" yol açan "cuntacı"lar, acaba "Eldiven"i ellerine geçirebilseydi, ne kadar milyar doları iç edecekti?!?.. Ve Türkiye'yi ne kadar daha fakirleştirip, IMF'nin kucağına ne kadar daha atacaklardı?..
Türkiye "darbe"lerden, Türk Milleti de "darbeci"lerden kurtulduğu gün, gerçekten de "Türkiye'nin kurtuluş bayramı" olacaktır!..
İşte bundan dolayıdır ki;
"Darbeci"lere yönelik bu operasyona "Ergenekon" ismi verilmesi, "son derece isabetli"dir!..
Bu ismi kim bulduysa, "iyi bir buluş"tur!..
ORTADA BİR MİSİLLEME VARSA!
İnsan, "hangi pencere"den bakarsa baksın, mutlaka bunları görür... Olan-biteni görmemek için "bakar kör" olmak lâzım!..
Ya da, Bay Baykal gibi;
"Ergenekoncuların avukatı!"
Bay Baykal; öyle diyordu ya;
"Ben hakkı yenen, insan hakları ihlâl edilen bütün mazlumların avukatı olmaktan şeref duyarım. Bu benim onurumdur. Bu öyle bir dava ki; sanki bu davanın savcısı Başbakan. Eğer bu davanın savcısı Başbakan ise, avukatı da Ana Muhalefet Lideri Deniz Baykal olur."
Görüyorsunuz değil mi;
Bay Baykal "sap" ile "saman"ı yine karıştırmış!.. Partisinin adı "Halk Partisi" olmasına rağmen, bir türlü "halkın partisi" olamamış, hep "devlet partisi" rolünü üstlenmiş CHP, Bay Baykal da yine "yanlış yer"de yer aldı!..
"Mazlum"ların değil, "egemen"lerin avukatlığına soyundu!..
Kimin avukatı olursa olsun, hiç umurumda değil... Ama Bay Baykal'ın, bu operasyonun "kapatma dâvâsına karşı bir misilleme" olduğunu iddia etmesi, son derece şaşırttı beni!..
Bay Baykal, ya "tarih"leri karıştırıyor, ya da insanları "cahil birer ebleh" olarak görüyor!..
Çünkü efendim;
"Ergenekon Terör Örgütü"ne yönelik operasyonlar, asla ve kat'a "Kapatma Dâvâsı'na misilleme" olamaz!..
Evet, olamaz!..
Olması da mümkün değil!..
Zira, Ergenekon Terör Örgütü'ne yönelik operasyon "Ümraniye'de bir gecekonduda 27 adet el bombası"nın ele geçirilmesiyle, yani 13 Haziran 2007'de başladı ve bugüne kadar genişleyerek devam etti.
Tarihi, lütfen aklınızda tutun:
"13 Haziran 2007"
Peki, "Kapatma Dâvâsı" ne zaman açıldı?..
"14 Mart 2008'de!"
13 Haziran 2007 ile 14 Mart 2008 tarihleri arasında, günü gününe "tam 9 ay" vardır efendim!..
Yani; Ergenekon Terör Örgütü'ne yönelik operasyon, "kapatma dâvâsından önce" hem de "9 ay önce" açılmıştır!..
Peki, Baykal'a sormak gerekmez mi;
Bu nasıl "intikam dâvâsı"dır, bu nasıl "misilleme"dir ki; Ergenekon operasyonu, kapatma dâvâsından 9 ay önce başlamıştır!..
Haa, illâ da "intikam" ve "misilleme"den söz edilecekse, şöyle denilebilir:
"Ergenekon Terör Örgütü'ne yönelik operasyonlardan rahatsızlık duyanlar, bu operasyonlara misilleme olarak AK Parti hakkında kapatma dâvâsı açtırdılar!.. Operasyon "önce" başladığına, kapatma dâvâsı "sonra" açıldığına göre; bu dâvâ; Ergenekoncuların AK Parti'ye bir misillemesidir!..
Böylece; Ergenekoncular, AK Parti Hükümeti'nden intikam almış oldular!"
Elbette böyle bir şey söylemek mümkün değil!..
Ama böyle bir iddia, Bay Baykal'ın iddiasından "daha tutarlı"dır ve ayağı daha çok yere basmaktadır!..
Öyle ya;
Kapatma Dâvâsı, "Operasyon'dan 9 ay sonra" açılmıştır!..
Operasyon "önce", dâvâ "sonra"dır!..
En başından beri şunu söylemeye çalışıyorum:
Hemen herkes, elbette "durduğu yer"den bakacak olaylara... Ancak, baktığı "dar pencere"de, gözlerine bir de "at gözlüğü" takarsa, "bakar kör"den hiç farkı kalmaz!..
Siz, siz olun;
Söylenen "söz"lerden ziyade, bu sözleri söyleyenlerin "göz"lerine bakın!..
Çünkü ortalık; gözlerine "at gözlüğü" takan "Ergenekon avukatları"ndan geçilmiyor!..a
==============
Günlükler ve Özden Örnek!
Emekli Oramiral Özden Örnek, dün avukatı aracılığıyla "yazılı bir açıklama" yapıp, demiş ki;
"Günlüklerin bana ait olduğunu sadece Nokta Dergisi ve yazı dosyasını hazırlayan Alper Görmüş iddia etmektedir ve bugün birtakım medya da sadece bu iddialara dayanarak gerçek dışı yorumlar yapmakta ve kamuoyunu yanlış bilgilendirmektedir."
Sayın Özden Örnek, böylece demek istiyor ki;
"O günlükler bana ait değil!"
Tamam da; Sayın Örnek, Alper Görmüş aleyhinde dâvâ açarken, niye sadece "hakaret" ve "iftira" suçlamasıyla dâvâ açtı da; "Günlükler bana ait değil!.. Alper Görmüş, günlüklerin bana ait olduğunu ispat etmelidir" diye dâvâ açmadı!..
Eğer "bu şekilde bir dâvâ" açmış olsaydı, "darbe günlüğü"nü kimin kaleme aldığı ve "kimin bilgisayarı"ndan çıktığı da mahkeme tarafından tescil edilmiş olurdu!..
Vakit, henüz geçmiş değil... Sayın Örnek, böyle bir dâvâ açmalı, Alper Görmüş de iddiasını ispatlamalıdır!..
Yoksa, o dâvâyı Alper Görmüş açacak!..