Aslında biz bize benzeriz. “Biz nasılsak öyle yönetiliriz” diye 40 defa yazmışımdır. Bu sadece devlet, bürokrasi, yargı, belediye değil, aile olarak da öyle, şirket olarak da, meslek odası olarak da öyle.
Hep ısrarla, “biz kendimizi değiştirmeliyiz” diyoruz. Ama çoğu kimse hep ötekini düşünüyor. Şeytan öyle düşünmemizi istiyor.
Sonuçta tencere yuvarlanıyor kapağını buluyor.
Basın çok kötü, piyasa çok kötü, siyaset çok kötü. Yok canım öyle değil. Toplumla bunlar “U borusu” gibidir. “Biz kendimizi değiştireceğiz” başka çare yok. Aksine, herkes kendini merkeze alıp, başkasının değişmesini istememiz, değişimin önündeki en büyük engel. Sözle değişim isterken, eylem olarak statüyü savunuyoruz.
Bakın, bu durum çocuklarımız ve gençler üzerinde bir kişilik bozukluğuna yol açıyor. İnsanlar egosantirik / benmerkezci ve agnostik oluyor. Bunu biz yapıyoruz.
Onun için “Laf ile verirler aleme binlerce nasihat, bin teseyyüb bulunur hanelerinde” denmiştir.
Psikologlara soruyorum: Psikolojik sorunu olanların sayısında artış var. Psikotrop ilaç tüketimi de öyle. Birçok kişi artık gazete okumuyor, televizyon seyretmiyor. Fişini çekmiş. Öyle bir haber dili var ki, birinin melek dediğine öteki şeytan diyor. Olaylar mübalağalı bir şekilde anlatılıyor. İfrat ve tefrit arasına sıkışmışız. Rakipleriniz için ne söylerseniz sanki mübah. Kendi adamınızın ayıplarını örtecek, ötekilerin ayıplarını abartılı bir şekilde anlatacaksın. Başlık “şok” edici olmalı. Spot kışkırtmalı, tahrik etmeli. Haber de haber olsa. Bir de ne kadar çok tıklatırsanız, o kadar izleniyor görüntünüz olacak ve reklam geliriniz artacak.
Öyle gidiyoruz işte. Herkese ahlak dersi verenlerin tiraj ve ratingleri sahte. Dolayısıyla BİK gelirleri de haksız. Bankamatik memurdan ne farkı var bunları. Sağda da solda da bu durum böyle: Besleme mediada parayı veren düdüğü çalıyor. “Eklemlenmiş gazeteciler” de sonuçta “piyasa”ya “mal” üretiyorlar. Herkesin bildiği bir sır“!?” bu. Herkes bu işin ilanihaye böyle gitmeyeceğini de biliyor. Bir gün bu ipin kopacağının da farkındalar ama gidiyorlar. Bugün “Hele şu seçim bir geçsin” demelerine bakmayın, seçim geçince, eleştiri ve değişim için başka bir bahane bulacaklar. Şeytan bahane bulmakta mahirdir. Herkesin her zaman, doğru bir şeyi ertelemek için bir bahanesi vardır. Hani Resul “Hayırlı işlerde acele edin” demişti”. Dün dünde kaldı. Yarın, bir hayal ülkesi, gerçek olan ise şahid olduğunuz zamandır.
“Başkalarına öğütleyip durduğumuz şeyleri niye kendi nefsimize kabul ettiremeyiz.” Hırsız da, çaldığı malın çalınmasına karşıdır aslında. Sahte mal üreten adam, sağlıksız gıda üreten de, aldığı malın sahte çıkmasından ya da sağlıksız bir ürün almaktan rahatsız olur.
Tamam, benim hedefimde siyaset de var. Sağ partiler de var, sol partiler de, Cumhur ittifakı da var Millet ittifakı da. Sadece partiler yok, vakıf, dernek, sendika, oda, şirket, birlik, kooperatif, holding, media, sermaye, siyaset, bürokrasi herkes var. Diyanet de var TSK da. Yasama, yürütme yargı ve kendi nefsim de dahil, herkes. İşçi de, memur da, patron da, esnaf da, hepimiz kendimizi bir gözden geçirmek zorundayız.
Hatta, sadece Müslümanlar da değil, madem “Herkes layık olduğu gibi idare olunacak” ve biz bu dünyada esenlik istiyorsak, sağcı, solcu, alevi, sünni, liberal, Hristiyan… herkesin kendini gözden geçirmesi gerek. Yunus aleyhisselam kıssasını hatırlayın, son 3 güne kadar inatla sapkınlıklarında ısrar etmişlerdi de, son iki günde tevbe ettiler ve kurtuldular. Son anda da olsa Allah’ın yardımına hak kazanırsak, en büyük kazancımız bu olacak..
Tamam, siyasetin etki çarpanı çok yüksek, Media ve STK’ların da. Ama bu işte, oranları farklı olsa da herkesin sorumluluğu var. Çünkü onlar rol model, sesleri daha çok çıkıyor, daha çok görünürler.
Mesela imamlar ve öğretmenlerin sorumluluğu da diğer mesleklere göre çok daha yüksek. Bu sonuçta cami, cemaat ve mektebin, ailenin, talebenin herkesin sorumluluğu var.
Tamam, neyi, nerede, ne zaman, kime söylediğimize dikkat edelim. Tamam efradına cami, ağyarına mani bir dil kullanalım, ama burada asıl kriter, toplum önünde gerçekleşen yanlışın, cari olduğu yani etkisinin fiilen devam ettiği zaman bu uyarının yapılması gerek. Çünkü “Hafızai beşer nisyan ile malüldür.” Başka bir süreçte, sıcaklığını kaybetmiş bir örnek üzerinden uyarında bulunmak, beklenen etkiyi yapmayacaktır. “Bade harabül Basra”. Demir tavında dövülür.
Bir de benim durduğum yer belli. Sonucu belirleyen sizin çabalarınız, reklamcılarınızın süper fikirleri, kamuoyu şirketlerinin yönlendirmeleri değil, Allah’ın iradesi içinde Rızasıdır. Bakın, nasıl gelmişse öyle gider. Sırtınızı batıya dayarsanız, onların esiri olursunuz. Onlar desteğini çekince yıkılırsınız. Reklam ajansı, sermaye grubu, PR şirketi desteği ile gelmişseniz, aynı şekilde onlar çekilince ya da rakibiniz daha profesyonel biri ile işbirliği yapınca gidersiniz. Allah’ın yardımı ile gelmişseniz, O’nun ipini bıraktığınız gün, O da sizin ipinizi bırakır!
Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, Allah’ın zorlaştırdığından zor bir şey yoktur. Ben diyorum ki, “Allah’la aramızdan, Allah’ın yardımının bize ulaşmasını engelleyen hallerden vazgeçelim.” “Allah cahil, fasık, zalim topluluklara yardım etmeyecek.” Onları öne çıkarırsanız, bir paratöner nasıl şimşeği çekerse, şeytanları oraya çeker ve bir şimşek gibi oraya Allah’ın gazabı yağar! Allah onların üstüne pislik yağdıracak, onların işlerini sarp dağlara sardıracak.
Evet, güzel söz ve hikmetle hakkı tebliğ edelim. Umulur ki, Allah’ın yardımı bize ulaşır ve endişelerimizden kurtuluruz. Yoksa bu endişe yakamızı bırakmaz.
Sahi durup dururken bunları niçin yazıyorum, kendimi savunma gereği duyuyorum ki!
Siz anlamışsınızdır. Biliyorum birilerine söylesem de söylemesem de bir. Anlamak istemeyenden daha anlayışsız kim olabilir ki! Onların kurguları, çıkarları, ihtirasları gerçekten çok daha değerlidir! Ama ben yine de söyleyeceğim. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az! Selâm ve dua ile.