Biz “normal” kelimesini o kadar rahat kullanıyoruz ki, “anormal” deyince sanki suç işlemiş, günah işlemiş gibi oluyoruz. Birine “o anormal biri” deseniz, bu yaptığın şey normal değil deseniz, utanır, sıkılırsınız. Bir de “paranormal” var. Yani “normal ötesi”, anlaşılamayan üzerinde kesin bir şey konulamayan. Bir norm koyacaksanız, onu efradına cami ağyarına mani bir şekilde tanımlamanız ve durağan hale getirmeniz gerekir. Yani onu bir ölçüye bağlamanız gerek. Stand-Art hale getirmeniz gerekiyor. Onu saflaştırıp, durağan hale getirdikten sonra bir “miyar” haline getirebilirsiniz. O türden bir şeyi de ona nisbet edersiniz.
Yine de bu konu değer yargıları ile ilgilidir. Bir Hristiyan, günümüzde domuz yemeyi, şarap içmeyi ve sünnet olmamayı normal kabul edebilir ama bir Yahudi ya da Müslüman için bu mümkün değildir.
O zaman o Norm’u kim koyuyor ona bakmak gerek. Yani “Norm koymak” aynı zamanda “Hüküm koymak” anlamına geliyor. Peki o zaman, o şey, neye göre, kime göre normal değil. Orada “Norm koyucu kim” onu sormak aklımıza gelmez. Burada konu dini bir boyut kazanıyor. Norm nasıl ilmi, hukuki, geleneksel birtakım ölçülerle ilgili olabiliyorsa, dini bir karşılığı da olacaktır.
Helal, Haram, Farz, Sünnet, Mekruh, Mendub, Mübah gibi bu anlamda kategorilerden söz etmek mümkün olsa da, sokakta kaynağına bakılmaksızın “Normal”, “Anormal” kelimesi kullanılabilmektedir. Ve genellikle de bu kelime sanki Türkçe gibi telaffuz edilmekte, öyle anlaşılmaktadır. “Norm” kelimesi dilimize Fransızca “Norme” “kural, standart, ölçü” sözcüğünden geçmiştir.. Fransızca sözcük Latince “norma” “marangoz gönyesi” sözcüğünden evrilmiştir. Bu dolaylı olarak Masonik ölçü/kural anlamında da kullanılır.
Mesela “Norm kadro” diye bir şey var, “Norm hukuk” diye bir şey var. Norm kadro “personelle ilgili nitelik, sayı, sahip olacağı unvan ve derece olarak tespit edilmesi ve standart hale getirilmesi” demektir. Norm hukuk, öncelik ve üstlük açısından neyin neye göre yorumlanacağına ilişkin bir yasa hiyerarşisi sorunu olarak Norm hukuktan söz edebiliriz. Mesela AİHS iç hukuka göre, anayasanın 90. Maddesi delaleti ile iç hukuka göre üst konumdadır.
Norm konusu “Normalleştirme”, ayrıştırma, Normalizasyon, yani tekrarlardan arındırarak belli bir Norm’a uygun hale getirme. Ölçü koyma! Mesela Fransızca “Norme” kural demek. Bir başka anlamı “Standart” yani genel kabul. Mesela “Lat Norma” “Marangoz gönyesi” demek. Yunancada bilmek, anlamak, sorgulamak, ölçüp-biçmek” anlamlarına da geliyor.
Eğer birileri kural koyuyorsa, bir ölçü tayin ediyorsa ve buna uyma konusunda elinin altındakileri ve eğitiyor, onları bu kurala uymaya zorluyorsa, o kişi İlahlık ve Rablik taslıyor demektir.
Bazı politikacılar, iktidar gücünü kullanarak, yasa yapmak sureti ile şart ve ceza kuralı getirebiliyor. Eğer bu kural, o insanların inancına aykırı ise ve maddi ve manevi açıdan kamu yararı yoksa, bu tam da İlahlık ve Rablik iddiasıdır. Hep diyorum: Yasa/Kanun hukuka uygun değilse suç aletidir. Onun için erdemli olan kanun devleti olmak değil, Hukuk devleti olmaktır. Firavun da zaten Hz. Musa’ya “benim yasalarıma uymuyorsun” diyordu! Hitler, Mussolini, Stalin’in de devleti, anayasası ve yasaları vardır. Yasası hukuka uygun olmayan devlet, suç örgütünden başka bir şey değildir. Allah kimseyi devletsiz bırakmasın, ya da kimsenin devletini halkının başına bela etmesin, ondan daha büyük bir bela yoktur! Hukuktan sapmış devlet, toplum hayatını mahveden metastaz yapmış bir kanser gibidir.
Onun için millet devleti başedemeyeceği bir belaya dönüşmesin diye, yasama, yürütme ve yargı diye bölmüştür ama, o da çözüm olmuyor. Bu biraz da sadece siyaset ve bürokratın yanlışı değil, toplumun yanlışı. Sonuçta her topluluk layık olduğu gibi idare oluyor. Toplumda birileri birtakım lider, örgüt ya da kişileri idol, monark, her şey onun fikir ve ilkelerine göre, onun tarafından, mutlak bir değer haline getiriyorsa, birileri onların arkasına saklanıp her türlü zulmü yapabiliyor. Darbe de yapabiliyor.
Adamlar “Demokrasi” adına darbe yapıyor, birileri de bunu meşrulaştırıyor, destekliyor.
Bakın bu “Meşruiyet” konusu ayrı bir konu. “Meşrutiyet” şarta bağlamak” demek, “Meşruiyet” “Şeriata / Hukuka uygun” demek. Meşrutiyet’deki Şart, aslında “Milli irade, toplumun, inanç, tarih ve geleneği, değerleri ile devletin, anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyetini ifade eden, onun güvenlik ve saadetini temin için, mal, can, namus, akıl-inanç ve nesil emniyetinin korunmasıdır.
Mesela “Gayrimeşru” dediğinizde “Şeriata uygun değil” demiş oluyorsunuz. Meşru “Şeriata uygun” demek.
Burada “Norm” aynı zamanda “Şeriat”a benzer bir anlam kazanmış oluyor.
Aslında herkes “Şeriat”ı arıyor ama bir yandan da “Şeriata karşı”, Şeriattan kaçar” durumda. “Şeriat” deyince DAEŞ geliyor aklına. Biz ölçüyü şaşırdık anlayacağınız. Tarih de hal de gelecek tasavvuru da karışmış vaziyette. Bu halde iken bir de başımıza “Yeni Normal” belasını açtılar.
Sonuçta Allah cahil ve zalim bir topluluğa yardım etmeyecek. Bu cahillikle ve cahilliğe dayalı zulümle işimiz kolay değil.
İşte örnek, en basitinden bir CoVID, maske, aşı konusunu bile çözemiyoruz. Nasıl çözelim ki, Bilim maskeli cehalet kol geziyor. Sahi “Ebu Cehil” nasıl biri idi!? Islah edici” olduklarını söyleyen, aslında bozgunculuk yapan bilim adamlarına ne deniyordu? Bunların ilim, siyaset, güç ve servet sahiplerinden olanlarının sıfatları neydi? Bilgi, hikmet, akıl ve ilim ne demek. Hakikat ile gerçek arasındaki ilişki ne? İstişare ile şûra arasındaki fark nedir?
Sabırlı olalım. Bir yandan da gelin tevbe edelim ve cahillerden olmayalım. Aklımızı kiraya vermeyelim, Birilerini idol, İlah ve Rab edinmeyelim. Zalimler karşısında sesiz kalmayalım. Sonra dilsiz Şeytanlardan oluruz. Şeytansa azapta gerek. Selâm ve dua ile.