Atom bombasıymış, Biyolojik bomba imiş, Kimyasal bomba imiş. Geçin bunları. Asıl “Bomba” Nöronik bomba. Sizi izlediğiniz Tv ekranından, otomobilinizdeki radyodan ve cep telefonunuzdan vurabilirler. Laser toplarından, EMT ya da RF dalgaları ile hedefini vuran Megatron bombasından söz etmiyorum. Söz etsem ne yazar ki, bizim gerizekalılar bunları hayal sanıyor. Dalga geçiyorlar. Onların hayalleri, hayatın gerçeklerine ulaşamaz. Bir de çağdaş birer aydın geçinirler. Köşebaşlarında politikacı, bürokrat, bilimadamı elbisesi giydirilmiş bir sürü selülojik kütle dolaşıyor ortalıkta. Ambalaj gibi kullandıkları kıyafetleri içindekinden daha değerli. Cüzdanlarındaki akıllarından ve kalplerinden daha baskın. MR yani Magnetic Resonance’yi biliyorsunuz. Bio Resonance’yi de duymuş olmalısınız. Neuronik Resonance.. Bundan sonra daha çok duyacağınız şeyler olacak. “Rusya’dan çok tehlikeli adım! Halüsinasyon ve baş ağrısına yol açıyor.” Rusya, şubat başında düşman askerlerinin geçici görme kaybı yaşamasına, halüsinasyon görmesine ve bulantı hissetmesine neden olan “eagle-owl” isimli özel bir sistemin savaş gemilerinde test edilmeye başlandığını duyurdu. Bu sistem belli bir merkezden uzaktaki hedefe düşük frekanslı ışık dalgalanmaları yayarak, optik sinirleri uyarıyor ve bu şekilde düşman askerlerinin göz sinirlerini tahriş ederek, halüsinasyon görmelerine neden oluyor. Bu sistemin gönüllüler üzerinde test edildiğini kaydeden şirket, gönüllülere ellerindeki silah ile belirli hedeflere ateş etmelerinin istendiğini ancak hiçbirinin hedefi göremediğini belirtti. “Filin sistemi” adı verilen sistem, halen Amiral Gorshkov ve Amiral Kasatonov isimli Rus savaş gemilerinde test ediliyor. ABD’nin Irak işgali sırasında Irak ordusuna karşı, havadan manyetik dalgalar ve ses dalgaları göndererek askerleri güçsüz hale getirdikleri ve bunun sonucu panik içinde kaçmak için bile kendilerine güç bulamadıklarını yazmıştı gazeteler. Bu elektro manyetik dalgalar cep telefonu üzerinden de gönderilebilecek. Böylece cebimizde taşıdığımız telefonlar kendi ellerimizle kendi kafamıza dayadığımız bir silaha dönüşebilecek.. Cep telefonunuzla sadece ses ve görüntü değil, uyuşturucu, para ya da mermi de gönderebileceksiniz. Size yakın gelecekten söz etmiyorum. Bugün artık varolan bir şeyden söz ediyorum. Biz daha Raspbery Pi ve Arduino’yu bile anlayamadık. Bugün kripto yazılımlar ve yapay zeka konusunda dünyada 2 milyona yakın çalışan olduğu tahmin ediliyor. Ülkeler bunların peşinde, bir şekilde bunlara ulaşmaya, bunları kazanmaya çalışıyor.. Kimi ülkeler bu kişileri çekmek için özgürlük ortamını genişletiyor, kimi ülkeler güçlü altyapı desteği sağlıyor, kimileri pahalı donanımları nerede ise maliyetine satarak bu kişilerle temas sağlamaya çalışıyor. Biz de bizimkileri kaçırıyoruz. Bu tip çalışan insan sayısı bakımından ABD birinci sırada: 850.000, Hindistan 2. sırada: 150.000, İngiltere: 140.000, Rusya: 90.000, Kanada: 80.000, Fransa: 50.000, Çin: 50.000, Türkiye el ve ayak parmakları kadar. Bu rakamlar tahmini, yaklaşık rakamlar. Hindistan kendisi için değil, başkaları için çalışıyor daha çok. 1940’ların sonunda Nicola Tesla bu işlerin farkına varmış. O yıllarda yapıldığı iddia edilen bir deney var; “Philadelphia deneyi” diye bir deney. Zamanı ve mekanı bükme deneyi. Yerçekimini durdurma deneyi. Her deney başarılı olmayabilir. Ama başarılı olanlar bile dünyayı radikal şekilde dönüştürebilir. Bu teknolojileri üretmek bir şekilde mümkün. Önemli olan eşzamanlı olarak bu işin teknik olabilirliği yanında, hukukunu, ahlakını, felsefesini, mantığını, ekonomisini, güvenliğini, siyaseti, tabiata yüklenen bedeli, işin manevi, sosyal ve biyolojik yansımalarını da hesaba katmamız gerekecek. Reddetmek ve hemen kabullenmek çok kolay. Tek başına bilgi bu iş için yeterli değil, hikmet boyutunu da hesaba katmak gerek. Dünün keramet ya da batılıların kehanet olarak yorumladıkları, ya da esoterik, simyacılık olarak gördükleri şey artık modern bilimin bir çıktısı olarak önümüzde duruyor. Hz. Musa, Hz. Süleyman, Hz. İsa döneminde gerçekleşen bazı olaylar, bugün bilim marifeti ile tekrarlanabilir mi, göreceğiz. Sonunda olan her şey Allah’ın iradesi içindedir. Biz O’nun rızasına talibiz. Artık hayvanlarla konuşmak imkansız değil. Öğrenmek artık zahmetli ve zor bir iş olmaktan çıkacak. Uçan otomobiller gerçek oldu. Hiperlup ile Ankara İstanbul çeyrek saat. Fırsatlar ve tehditler iç içe. Köpekleri uzaktan provoke edip, oradan geçen birine saldırtabilirsiniz. Ya da Humanoid’ler suç işlerse sorumlusu kim olacak?. Bakın, yapay zeka artık yazılım yapabilecek. Kendi kendini yöneten bir teknolojiden söz ediyorum. Bunun bir ulusu, bir halkı yok. Çoğunluk yok, çoğulculuk yok. Teknokraside karar verici kim olacak?! Genomikler ruhsuz, akıllımsı canlılar. Bunların kamil bir iradesi olmadığına göre, sorumluluk kimde olacak. Robotumsu insanlar (Siborg’lar) ve insanımsı robotlar (Humonoid’ler)dünyayı kaplayacak. Ve bunlar kendi kendilerini onarabilecekler. Hava istemiyorlar. Su istemiyorlar. Hastalanmıyorlar. İnsanlar onlar hakkında her bilgiye sahip olmasa da, onlar insanlar hakkında hemen hemen her bilgiye sahip olabilecekler. Onların da zayıf yönleri vardır kuşkusuz. Ama yine de yeni bir durum söz konusu. İnsansız hava araçları, “akıllı ev”ler, otomasyon sistemleri, robotik sistemler, digital bankacılık hoşumuza gitse de bu işlerin bir adım sonra çok farklı olacak. O sınıra ulaştığımızda bu işin geri dönüşü yok. Ne yapacağız bu durumda. Oyunun dışında mı kalacağız, oyunun bir parçası mı olacak, yoksa bu konuda yeni bir çözüm teklifimiz mi olacak. Eğer yeni bir çözüm teklif edeceksek, düşüncelerimizi hayata geçirmek için güçlü bir altyapımızın olması gerek. Dini açıdan, hukuki açıdan, ahlaki açıdan suali mukadderlere verecek bir cevabımızın olması gerek. Yarın çok geç olabilir. Onun için vakit geç olmadan artık bir karar verelim. Selâm ve dua ile.