Araştırmacı yazar Müfid Yüksel, Bediüzzaman Said Nursi’nin mezarıyla ilgili vasiyetine yazılması unutulmuş bir cümle olduğunu belirterek o cümleyi açıkladı.
Belgelere ve tanıkların sözlerine yer veren Yüksel, şöyle yazdı:
“VASİYYETNÂMENİN ŞAHİDİ MERHUM CEYLAN ÇALIŞKAN’IN EL YAZISI ELİME GEÇTİ
Bediüzzaman Said-i Nursi, 23 Mart 1960 tarihinde, son yolculuğunun son durağı olan Urfa’da İpek Palas otelinde vefat eder ve ertesi gün Ulu Cami’de öğle namazının akabinde kılınan cenaze namazının ardından Mevlid-i Halil dergahınınn eyvanlarından birinde defnedilir. Kendisine Adana’dan getirilen mermerlerle de bir mezar yaptırılıp, kitabesi dahi konur. Ancak aradan birkaç ay geçmeden 11 Temmuz 1960’ta mezarın bulunduğu dergah, Balıklı Göl ve çevresinde askeri tertibat alınır. 27 Mayıs cuntasının emriyle Kabir askerler tarafından parçalanarak, Bediüzzaman’ın na’şı bir tabuta konarak, 12 Temmuz’da uçakla Afyon’a götürülür ve oradan da Isparta’ya götürülür.
O zamandan bugüne, Bediüzzaman’ın kabrinin 27 Mayıs ihtilali cuntası tarafından kırılıp, na’şının kaçırılması ve dahası bilinmeyen kabrinin yeri tartışılıp durmakta, zaman zaman bu konu basın ve medyada da gündeme gelmektedir. 2010 yılında bir aile dostu aracılığıyla, Bediüzzaman’ın kabrinin yerinin bilinmemesi ile ilgili vasiyyetinin, talebelerinden Abdülkâdir Ceylan Çalışkan’ın [1] el yazısı ile olan nüshası elime geçti.Vasiyyetnâmenin bizzat şahidi olan Merhum Ceylan Çalışkan’ın el yazısı ile olması hasebiyle de metin önem arzetmektedir. Bu yüzden eldeki metni latin harflerine çevirerek burada derc ediyoruz:
“Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Vefat Etmeden Bir Sene Evvel Etmiş Olduğu Vasiyyetnâme”
“Benim kabrimi gâyet gizli bir yerde bir iki talebemden başka kimse bilmemek lâzım geliyor. Bunu vasiyyet ediyorum. Çünki, Dünyada beni şöhretten men eden bir hakikat elbette vefatımdan sonra da, o hakikat o suretle beni mecbur ediyor..”
Biz de Üstâdımıza sorduk: “Kabri ziyârete gelenler Fatiha okur, hayır kazanır. Acaba, siz ne hikmete binâen kabrinizi ziyâret etmeği men ediyorsunuz? Cevâben üstâdımız dedi ki: “Bu dehşetli zamanda eski zamandaki firavunların dünyevî şân ve şeref arzusuyla heykeller ve mumyalarla nazar-ı beşeri kendilerine çevirmeleri gibi; enâniyyet ve benliğin verdiği gafletle heykeller ve gazetelerle nazarları ma’na-yı harfîden ma’na-yı ismiyle tamamen kendilerine çevirtici ve uhrevî istikbâlden ziyâde dünyevî istikbâli gâye-i hayâl edinmiş olmalarıyla eski zamandaki Allah için ziyâret mukâbili ehl-i dünya kısmen bu hakikate muhâlif olarak mevtânın şân ve şerefine ziyâde ehemmiyet verip öyle ziyâret ediyorlar. Ben de Risâle-i Nur’daki a’zamî ihlâsı kırmamak için o ihlâsın sırrıyla kabrimi bildirmemeği vasiyyet ediyorum. Hem şarkta, hem garpta, hem kim olursa olsun okudukları Fatiha ervâha gider. Dünyada beni sohbetden men eden bir hakikat elbette vefâtımdan sonra da, o hakikat bu suretle beni sevâb cihetiyle değil, dünya cihetiyle men etmeğe mecbur edecek” dedi.” “
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜNÜN RESMİ BELGESİ
Bediüzzaman’ın naaşının durumu ile ilgili basında zaman zaman tartışma yer alırken Hürriyet gazetesine Emniyet Genel müdürlüğünden ulaşan bir belge 23 Haziran 2006 tarihinde şu şekilde yayınlanır:
“Zabıt Varakası
Konya İmam Hatip Okulu fahri Arabî hocası Abdülmecit Ünlükul’un Urfa’da medfun kardeşi Said-i Nursi’nin cesedini nakl-i kubûr suretiyle Isparta’ya defnine müsaade olunmasına dair 4/Temmuz/1960 tarihli dilekçesi üzerine işbu talebi is’af edilerek 12 /Temmuz/1960 günü Afyon’a getirilmiş bulunan mevtâya ait tabut Afyon’dan teslim alınarak Isparta’ya getirilmiş ve aynı gün akşamı kardeşi Abdülmecit Ünlükul da hazır bulunduğu halde aşağıda imzaları bulunan şahıslar huzurunda Isparta şehir mezarlığında ihzar edilmiş bulunan kabre defn edildiğine dair işbu zabıt mahallinde tanzim ve hep birlikte imza altına alındı. 12/7/1960
Isparta Vali Muavini: Besim Ulcay (İmza)
Eminyet Müdürü: Zeki Vural (İmza)
Vilâyet Jandarma K. : Zekeriya Kantekin (İmza)
Merkez Kumandanı: Yarbay Hamdi Atamer (İmza)
Merkez Hükümet Ve Belediye Tabibi: Dr. Rifat Öner (İmza)
Mevtanın Kardeşi: Abdülmecit Ünlükul (imza)”
Gazeteci-Yazar Soner Yalçın da 2006 yılında yayınladığı “Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı” adlı çalışmasında da aynı iddiayı dile getirir. Zaten, Hürriyet gazetesinde yayınlanan belge, Soner Yalçının bu iddiası karşılığında Emniyet müdürlüğünce yayına verilir. (Ajanslar)