Kardeşlik Platformu ve Genç Sorumluluk Platformu tarafından ortaklaşa organize edilen "İstanbul'dan Kudüs'e Dayanışma Günleri" bugün İstanbul'da sona erdi.
Dayanışma Günleri'nin son gününde, katılımcılara İslami Cihad Hareketi lideri Dr. Ramazan Şallah'ın Türkiye halkına gönderdiği mesaj dinletildi.
Şallah'ın mesajından sonra söz alan Nureddin Şirin, Filistin intifadası üzerine bir konuşma yaptı.
Şirin'in konuşmasını sunuyoruz:
İntifada deyince bizim anladığımız, özellikle de 1987 yılının Aralık ayında işgal altındaki Filistin topraklarında, Filistinli gençlerin ellerindeki taşlarla Siyonist işgal güçlerine karşı, onların kan kusan otomatik tüfeklerine karşı o kutlu ayaklanmadır.
Birinci intifada başka bir ifadeyle de taş inkılabı olarak adlandırılan ayaklanmadan sonra ikinci intifada ise 2001 yılında Siyonist rejim başbakanlarından Beyrut kasabı lakaplı kan içici Ariel Şaron'un Mescid-i Aksa'nın haremine girmesine karşı Filistinli gençlerin izzetli ve cesaretli direnişle birlikte Filistin topraklarında başlayan ama bu defa sadece taşlarla değil şehadet operasyonlarıyla Siyonist güçlerine ağır darbeler indiren İslami direniştir.
87 intifadası başladığında Filistinlilerin ellerinde atacakları taşların dışında başka bir şey yoktu. Her attığı taş karşılığında cellat Siyonistlerin kan kusan silahlarından çıkan mermilerle alınlarından vurularak kızıl kanlarıyla Filistin topraklarını suluyorlardı.
Ama onlar Allah'a teslim olmanın Allah'ın gaybi yardımlarına güvenmenin Allah'a tevekkül etmenin zaferin sırrı olduğunu bildikleri için, dünyanın en gelişmiş silahlarına sahip Siyonist rejim karşısında geri adım atmadılar, diz çökmediler, boyun eğmediler, vurulmaktan, öldürülmekten, hapsedilmekten korkmadılar ve bugün elhamdulillah Filistin topraklarında Gazze'de özgürlüğün ve direnişin bayrağını zaferle dalgalandırmaya başladılar.
Yakın zamanda Filistin'in Batı Şeria'sında ve inşallah Kudsü Şerif'te, Mescid-i Aksa'da aynı bayrak dalgalanacak. İnşallah, dünyanın her bir tarafından Kudüs sevdalıları, Kudüs'ün özgürlük savaşçıları İslami direnişiyle omuz omuz omuza vererek İslam dünyasının bağrına zehirli bir hançer olarak saplanan bu kanser tümörünü tarihin çöplüğüne atacak ve Filistin, özgürlüğüne inşallah kavuşacaktır.
Biz, Filistin intifadasına iki noktadan yaklaşmak zorundayız. Bilindiği üzere Osmanlı İmparatorluğu yıkıldığı zaman İslam dünyası parçalanmış, dayanaksız, korumasız kalmıştı. Emperyalistler, leş kargaları gibi İslam dünyasının her bir tarafını işgale başlamış. Bu işgaller sürecinde Filistin de İngilizler tarafından işgal edilmişti.
Filistin topraklarında çok daha öncesinde Teoder Herlz adlı Siyonist projenin şefi, Sultan Abdulhamid'den Filistin topraklarında Yahudi devleti kurulması karşılığında Osmanlının tüm borçlarını ödeme teklifi sunmuştu ki Sultan Abdulhamid, o aziz şerefli ecdadımız o alçak Siyonistin teklifini ayaklarını alıp çiğneyerek onu yanından kovmuş, Filistin'in bir karış toprağının, dünyanın tüm servetleri karşılığında satılamayacağını en güzel şekilde ortaya koymuştu.
Yahudiler, dünya ve İngiliz emperyalizminin desteğini alarak Filistin topraklarında bir Yahudi, Siyonist devlet kurabilmek için önce Osmanlıyı yıkmaları gerektiğini anlamışlardı. Bunun için de Sultan Abdulhamid'i ortadan kaldırmaları gerekiyordu. Emperyalistlerin içlerimizdeki uşakları, uzantıları, Yahudiler, hainler, kalleşler birleşerek Osmanlıyı yıktılar ve Sultan Abdulhamid'i devirdiler.
Dün Ahmed Varol ağabeyimizin burada ifade ettiği gibi, meseleyi burada bir milliyetçi kaygıyla dile getirmiyorum. Ancak biz, iftihar ettiğimiz bir milletin evlatlarıyız. Osmanlımızı yıkan, Sultan Abdulhamid gibi hem Siyonizm'in karşısında en güçlü direnç hem de dünyadaki İslam birliğinin güvencesi olan Sultan Abdulhamid'i deviren Yahudilerdir. Eğer bugün Filistin'de katliam,işgal, soykırım olmasaydı bile bizim bu Yahudilerle öyle büyük bir hesabımız var ki onların yeryüzünden silip süpürme kararlılığı içerisindeydik. Ancak, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasından sonra belki garip ama şunu özellikle ifade etmek istiyorum ki birinci İsrail, Anadolu toprakları üzerinde kuruldu. Eğer Anadolu'da İsrail kurulmasaydı Filistin toprakları üzerinde bu gayri meşru rejim kurulamayacaktı.
Onun için bizler, Müslümanlar olarak bu vatanın evlatları olarak evet gerçek anlamda vatanseverler olarak şerefli ecdadımızın varisleri ve torunları olarak bu Siyonistlerle hesabımız var. Filistin topraklarında bu Siyonist adındaki rejim kurulunca mesele sadece İslam topraklarının, sadece bir kısmının işgal edilip, işgal edilen bu topraklar üzerinde bir Yahudi devletini kurulması değildi.
Bugün Keşmir'den, Moro'dan, Patani'den dünyanın bir çok yerinde Haçlılar gayri Müslimler, İslam topraklarını işgal etmiştir. Irak'da işgal bitmedi. Başka coğrafyalarda da " Ancak, Siyonistler öyle toprakları işgal ettiler ki orası sadece toprak değil orası İslam'ın namusu, şerefi, onuru.. Onlar bizleri can evimizden vurdular.
Hatırlayacak olursak 1967 yılında Siyonist işgal güçleri Kudsü Şerifi işgal edince, işgal askerleri Siyonist güçler Kudüs'e girdiğinde, işgal güçleri komutan ne demişti? Demişti ki: "Yaşasın! Yaşasın! Muhammed öldü! Geriye kadınlarını ve genç kızlarını bize bıraktı."
Resulullah, 1967 yılında vefat etmedi. Ancak bu Yahudi komutan bir mesaj veriyordu. Doğru bir mesaj veriyordu. Eğer Kudüs Şerif işgal edilmişse, Mescid-i Aksa işgal edilmişse, İslam ümmetinin hayat damarları kesilmiş demektir. Eğer bu ümmet ayağa kalkacak, doğrulacak, canlanacak, hür ve izzetli bir şekilde kendi medeniyetini yeniden inşa edecekse , bu Kudüs'ten başlayacaktır. Kudüs'ün özgürleşmesiyle başlayacaktır. Mescid-i Aksa'nın özgürleşmesiyle başlayacaktır. S
iyonistler büyük bir zafer kutluyorlardı .Yani diyorlardı ki : Muhammed Öldü. Yani, onun davası, risaleti artık ebediyyen hayat sahnesinden silinmeye mahkumdur. Peygamberin ümmeti, Yahudiler eliyle ya öldürülecek katledilecek yada onların kölesi haline getirilecek. 1967'de onların hesabı buydu.
Çünkü üç Arap ülkesi, Mısır, Ürdün ve Suriye, bu ülkelerin deniz ve hava kuvvetleri vardı. Ama birleşik Arap ülkeleri bu Siyonist rejim karşısında bozguna uğrayınca Siyonist rejimin uluslar arası desteği, Amerika ve İngiltere desteği olunca arzu mevud dediğimiz , yani vaat edilmiş topraklar dedikleri, yani Nil'den Fırat'a kadar, İsrail'i kurmayı garanti altına aldıklarını düşünüyorlardı.
Burada kardeşler, bir birkaç noktayı özellikle belirtmemiz gerekiyor. Mısır her ne kadar Arap sosyalizmi politikası kurtuluşu sloganıyla bir Cemal Abdunnasır vardıysa da bu tağut, diktatör ve katildi. Bu tağutun ellerinde hangi azizlerimizin dar ağaçların çıkarıldığını ve şehid edildiğini biliyoruz. Bunların başında da büyük İslam müteffekiri, eserleriyle aydınlandığımız, kimlik ve kişilik bulduğumuz Şehid Seyyid Kutup geliyordu. Ve aynı Firavunlar bu kez Şehid İmam Hasan el Benna'nın Filistin'in kurtuluşu için oluşturduğu "Filistin gönüllüleri birliğini" vuruyordu. Sözde bir taraftan Arap ve Filistin topraklarını kurtarmak için İsrail'e karşı savaşmaktan söz eden Mısır Firavunları, Allah-u Ekber şiarlarıyla Kudüs'e, Filistin'e doğru yürüyen Filistin gönüllülerini, İhvan-ı Müslimin Hareketi'nin gönüllülerinin önüne setler çekiyordu. İhvan-ı Müslimin Hareketi, İmam Hasan el Benna'nın hareketi o kadar bereketli bir hareketti ki ister firavunlar, ister tağutlar istedikleri seti çeksinler, engel koysunlar, o irade Allah'ın gaybi yardımlarıyla, Allah dilerse, Şehid olan Hasan el Benna'nın talebeleri, meleklerin kanatlarına binerek Gazze'ye gidecekti. Arkasından Ahmed Yasinler, Rantisiler, Salah Şehadeler, Yahya Ayyaşlar, İsmail Heniyyeler, Halid Meşaller, Mahmud Zaharlar yetişecekti.
Sizin denizlerde filolarınız, karalarda üsleriniz var. Hayalet uçaklarınız, kıtalar arası füzeleriniz var. Gelişmiş ordularınız, Markava tanklarınız var. Engelleyebildiniz mi? İşte bugün Filistin'de İntifada ve İslami direniş, tüm ihanetlere, kalleşliklere rağmen, Şehid Hasan el Benna'nın talebelerinin işgal altındaki Filistin topraklarına ektiği o rahmani tohumlar.
İşte Allah-u Ekber şiarları, Filistin'in her karış toprağında, yankılanırken Siyonistler, işgallere katliamlara ve soykırımlara rağmen, Gazze'ye Filistin'e soykırımlar düzenlerlerken Geçen yıl Furkan savaşında gördük ki İsrail'in ne uçakları ne tankları ne silahları Filistin'deki mücahidleri, Kassam mücahidlerini, Kudüs Seriyyeleri mücahidlerini geçemediler. Onların direnişi, kararlı duruşu karşısında kaçtılar, korkarak geri çekildiler, "ateşkes istiyoruz" dediler. Şimdi, geriye gittiğimiz zaman, Şehid Ahmed Yasinlerin, Şehid Rantisilerin, Şehid Salah Şehadelerin, Şehid Yahya Ayyaşların ve diğer şehidlerin, sırasını bekleyenlerin hocası İmam Hasan el Benna'dır.
Ama Siyonistler, Mısır'ın, Mısır'daki kiralık katillerin kendilerine en büyük hediyesi, İmam Hasan el Benna'yı şehid ettiler. Yani, o Filistin gönüllülerinin başkomutanını şehid ettiler. Şehid Seyyid Kutub'un Fizilalil Kuran ve Yoldaki İşaretler kitaplarını biliriz genellikle. Çok şey öğrendik o kitaplardan. Ve biz Seyyid Kutub'u, bir İslam davetçisi bir müfekkir olarak biliriz. Bir noktanın özellikle altını çizmek istiyorum ki bunu yadetmek gerekir. Eğer bugün Filistin topraklarında Siyonist işgal rejimine karşı boyun ezmez bir direniş, zillet altına girmeyen direnişten, mukavemetten ve Kudüs'ü özgürleştirme mücadelesi varsa, bu mücadelenin en büyük öğretmenlerinden birisi de Şehid Seyyid Kutub'tur. Eğer biz, Şehid Seyyid Kutub'un Siyonizmle ilgili, Filistin'le ilgili yazılarına ve hatta şiirlerine baktığımız zaman onun en büyük arzu ve iradesinin, bu gayri meşru Siyonist rejimin ortadan kaldırılması olduğunu, konuşmalarında teşvik ve yönlendirme olarak, Mısır ve İslam ümmetinin gençlerini, özellikle de Siyonist rejimle anladığı dille, onların ellerini ve ayaklarını kıracak şekilde, İslam'ın yumruğunu onların başlarına vuracak şekilde bir mücadeleye çağırıyordu.
Burada, İslami Cihad lideri Dr. Ramazan Şallah'ın mesajını dinledik. İslami Cihad Hareketi'nin kurucusu Şehid Fethi Şikaki'dir. Şehid Fethi Şikaki'nin bir noktasına temas etmek istiyorum. O da bu direniş hareketini, mantığı, konsepti ve algısıyla Şehid Seyyid Kutup üzerine kurdu.
1979'de İran'da İslam İnkılabı'nın da gerçekleşmesiyle Fethi Şikaki, artık Siyonist işgal rejimine karşı, silah kaldırmanın, yani Hayber'e giden ordu komutanın elinde nasıl ki silah vardı. Aynı şekilde bu Siyonistlerin üzerinde Zulfikarca yürümenin gerektiğinin ve zamanının geldiğini düşünüyordu. Dolayısıyla biz, bugünkü İslami direnişi anlamak için bu iki örnekliliği, bu iki menbaı, anmak, yadetmek zorundayız.
Elbette, 1935 yılında hem İngiliz işgal güçlerine hem de Yahudi çetelerine karşı mücadele veren büyük önder, aziz şehid, Şehid İzzeddin el Kassam, Filistin'deki direnişin, İslami direnişin hem kaynağı hem çıkış noktası hem de şiarı durumundadır.
1967'de Siyonistler ki "yaşasın Muhammed öldü" demişlerdi. Anadolu.. Bakınız, bizler şunu göz ardı etmeyelim. Siyonizm'e karşı mücadeleyi, Siyonizm karşısında zihin ve kalp olarak, ümmet, direniş ve dayanışma bilincini, Anadolu topraklarına kazandıran Prof. Dr. Necmeddin Erbakan hocadır. Çünkü onlar, "Yaşasın, Muhammed öldü" dedikleri zaman. İki sene sonra "Hayır! Ümmet ayaktadır. Kudüs'e doğru gelecektir. Göreceksiniz! Göreceksiniz!" diyen bir hareket başlamıştı Anadolu'da..
Çünkü bugün sokakta yürüyoruz: Hamas.. Meydanlarda dolaşıyoruz: Hamas.. Bir yürüyüş yapıyoruz: "Hepimiz, Hamas'ın askerleriyiz", "Hepimiz, Kassam'ın askerleriyiz" diyoruz. Ama bundan 10 sene önce, Ankara'da bir Kudüs gecesinde, direniş posterleri asıldı diye 17 sene ceza veriyorlardı.
Dr. Şallah, Erdoğan'ın Arap Birliği'ndeki konuşmasından ötürü teşekkürlerini sundu. Siyonizm karşısında, içtenlikli, mert, dürüst her adıma biz saygı duyarız. Ama 67'li yıllara gittiğimiz zaman İsrail aleyhinde konuşmak, cesaret isterdi. Derdiler ki İsrail'in Mossad'ı var. Gelir seni bulur, öldürür, kaçırır, yok eder. O zaman dünyada bir Mossad polisi ve Mossad korkusu vardı. İşte öyle bir dönemde, bir mesajdı ki tüm Türkiyeli Müslümanlara, tüm dünya Müslümanlarına "Kudüs Özgürleşecek!"
6 Eylül 1980'de Konya'da Kudüs mitingi olduğu zaman İstanbul'dan Kayseri'den Anadolu'nun diğer şehirlerinden Konya'ya akmıştık o zaman. O zaman da atılan sloganlar, bayraklar, Kudüs'ün özgürlüğü üzerineydi. "Kudüs, Özgürleşecektir" deniliyordu. Bu, söylendiği zaman, bir hayalperestlik olarak görülüyordu. Ortada yenilmezlik zırhına bürünmüş bir İsrail varken nasıl özgürleşecekti? İsrail'in aleyhinde adım atmak cürret mi deniliyordu?
Bacılarım, kardeşlerim, yakın zamanda.. Rakamla ifade edecek olursak, birkaç yıl içerisinde İsrail, ortadan kalkacak! Bu hayalperestlik değil! Siyonistler ve emperyalistler, Kudüs ve Mescid-i Aksa'yı yerle bir etmek için nasıl hazırlanıyorsalar, ümmetin evlatları, Filistinli mücahidler de bu Siyonist rejimi bütünüyle ortadan kaldırmak için gereken tüm hazırlıkları yapıyorlar. Biz, bunu vakti gelince göreceğiz. Zor zamanlarda, Anadolu'ya ve hatta İslam dünyasına,Siyonizm'e karşı mücadele bilincini öğreten, Allah'tan kendisine sağlık, uzun ömürler niyaz ediyoruz, Sayın Erbakan Hoca'nın hakkını teslim etmemiz gerekiyor.
Yıl 1982'ye gelince, Siyonist İsrail güçleri Beyrut'a kadar geldiler. Beyrut'a geldiklerinde, Sabra ve Şatilla'da savunmasız kardeşlerimizi, kadın çocuk ayırt etmeksizin, 5000 Filistinli kardeşimizi, Ariel Şaron'un talimatıyla katlettiler.
Lübnan'daki Filistinliler, Filistinli direnişçiler de gemilere binerek Tunus'a gittiler. Artık İsrail, Beyrut'un ortasında. Ama, onlar bir tuzak kurdular. Bilemediler ki Allah'ın da bir hesabı var, onlara karşı tuzak kurmuştur. 1983'e geldiğimizde bir sabah vakti uyandık ki Amerikan karargahı havaya uçurularak 256 Amerikan askeri bir defada öldürüldü. Arkasında İngiliz, Fransız güçleri, Amerikan büyükelçiliği ve arkasından Siyonist güçler, ardı ardına darbe almaya başladılar.
Neydi bu? Nereden çıktılar? İşte, bugün gerçekten kendilerini, mücadelelerini, direnişlerini, zaferlerini, saygıyla takdirle andığımız Hizbullah savaşçılarıydı bunlar. Ne oldu? 18 yıl süren bir direnişten sonra Ehud Barak'ın başbakanlığı döneminde, Siyonist işgal güçler, Lübnan topraklarından kaçtı. Ancak burada bitmeyecekti. 2006 yılında Temmuz savaşı oldu. Hizbullah savaşçıları, Zindandaki esirleri kurtarmak için Siyonistlerin 2 askerini, kaçırdılar. Siyonistler arkasından tanklarıyla, helikopterleriyle, uçaklarıyla saldırıya geçtiler. Karşı saldırı sırasında İsrail ordusunun 4 tankı havaya uçuruldu, 8 İsrail askeri öldürüldü. Baktı ki İsrail, böyle olmayacak. Bint Cubeyl, Lübnan sınırının 2 km içerisinde. Hava ve kara kuvvetleri tüm güçleriyle saldırdılar ama köyü ele geçiremediler. Aksine köyde uğradıkları bozgundan sonra oradan kaçtılar.
Beyrut'u bombaladılar, masumları sivilleri bombaladılar. Ancak, hani diyoruz ya Batı Şeria'da utanç duvarı var. Doğru, o duvar, bir açıdan bakarsak, bizim öfkemizi,kinimizi artırıyor. Bu duvarın burada ne işi var? Ama ben bir taraftan da o duvarın varlığından ötürü Allah'a hamdediyorum, şükrediyorum. Neden? İki, temel noktadan ötürü. Siyonistler, o duvarı, Filistinli mücahitlerin, Siyonist hedeflere, şehadet operasyonları gerçekleştirmesini engellemek için yani kendilerini güven altına almak için o duvar inşa edildi. Yani o duvarla birlikte Siyonistler, büyük İsrail projesinden vazgeçtiklerini, "artık bu duvarın gerisinde bize dokunmayın, ne olursunuz, biz burada kalıp yaşamak" istediklerini söylemek istediler.
Kardeşler, Siyonistlerin katlettiği, masum kadın ve çocukların fotoğrafları, video görüntüleri gösteriliyor ki Siyonist vahşetin ne kadar azgınca olduğu anlaşılsın diye. Fakat böyle olunca bizlerde, dünya Müslümanlarında, yanlış bir kanaat de oluşabiliyor. "Biz, hep dövüleniz, gelen vuruyor giden vuruyor. Kadınlarımızı, çocuklarımızı katlediyor,kana buluyor. Biz ise tarihin en biçare halkıyız" gibi. Hayır! Şunu belirtmek istiyorum ki ister NATO isterse tüm Haçı batılıları olsun ister Ruslar, Siyonistler ve İngilizler olsun. Onların askeri güçler, ekonomik güçleri her ne olursa olsun. Ortadoğu'daki İslami direniş de en yüksek düzeye gelmiştir.
Yani bugün Afganistan'da silah fabrikaları, donanmalar, uzun menzilli füzeler, hayalet uçakları yok. Ama Amerika, bütün bunlarla oraya gitti. Artık haberleri yetiştiremiyoruz. Artık rutin haber oldu. Bugün 10, yarın 20 ve diğer gün de 30 tane Amerikan askeri öldürüldü. Kümese girsen tavukları öldürmeye kalksan günde en fazla 10 tane tavuk öldürürsünüz. Ama onlar, tavuklardan daha fazla öldürülüyorlar. Ne oldu? Nerdesin NATO? Bir mücahidin karşısında sizin tanklarınız, tenekeye dönüşüyor, uçaklarınız düşürülerek parçalanıyor. Helikopterleriniz parçalanarak, yere düşüyor.
Biz, Filistinli kardeşlerimizin acı ve sevinçlerini, Resulullah'ın emri üzerine paylaşıyoruz. " Müslümanlar, sevinçte ve tasada, bir vücudun azaları gibidir." Hiç kimse zannetmesin ki Gazze, zavallıların bi çarelerin yurdudur. Hayır! Gazze, izzetin remzidir. Gazze, izzetin yurdudur. Gazze, direnişçilerin yurdudur. Gazze, İslami direnişle, ümmetin kapısının açılacağı bir direnişin merkezidir. Gazze, hiçbir maddi değerle ölçülemeyecek olan izzet, şeref ve kerameti bahşetti. Gazze, Filipinlerden Makedonya'ya, Fas'tan Endonezya'ya kadar başı eğik olan Müslüman'ın başını doğrulttu. Bitti artık!
Dolayısıyla kardeşler! Biz, Gazze için bir şey yapıyorsak, biçareler için değil! Allah katında, şehidlerimizin katında kendi yüzümüzü ak ediyoruz. Kendimize bir şey kazanıyoruz. Gazze, ümmetin damarlarına kan pompalıyor. Ümmetin ruhuna can veriyor, enerji veriyor.
Gazze savaşından üç sene beş sene öncesine gidelim. Topumuzu, reel politikçi yapıyorlardı. Bireyselleştiriliyorduk. Cihad mı kapat o defteri. Direniş mi kapat o defteri. Şehid mi ondan artık konuşmayalım. Ama Gazze artık bize şunu öğretti. Hiçbir ihanet, plan, hiçbir tezgah, cihad,direniş ve şahadet kelimelerini bizim gündemimizden çıkaramayacak. Bunu bize Gazze verdi.
Evvelden "İslam devleti" diyorduk Müslüman kardeşlerimizle birlikte, "hakimiyet kayıtsız şartsız Allah'ındır" diyorduk. "İslam nizamı" diyorduk. Kardeşlerimiz, "İslam'ın siyasi talepleri yoktur" demeye başladılar. Yani, emperyalizmle, Siyonizm'le çatışmayan onunla barışık, uyuşuk ılımlı bir İslam. Ama Gazze bütün bunlara "Hayır" dedi. Amerika'sı, İngiltere'si, Pentagon'u, istihbarat merkezleri birleşseler, Müslümanların yüreğinden ve zihninden İslam nizamını, İslam Şeriatını, İslam birliğini, cihadı, direnişi ve şahadeti asla silemeyecekler. Bunu biz Gazze'ye borçluyuz. Gazze, bizim ve ümmetin seyididir. Eğer biz ümmet olarak, üç beş kuruşla değil, kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla, izzetli ve gururlu bir şekilde ayakta duruyorsak, Siyonistlerin tanklarına, füzelerine karşı boyun eğmeyen Gazze'ye borçluyuz. Kudsü Şerif özgür olsun diye Mescid-i Aksa özgür olsun diye yeryüzünde İslam'ın ve insanlığın en azılı düşmanı bu Siyonist rejimi tarihin çöplüğüne atılsın diye, mücadele veren, mücadele verirken kızıl kanlarıyla toprağı sulayan şehidlerimize, Şeyh Ahmed Yasinlere, Fethi Şikakilere, Yahya Ayyaşlara ve Şehid Rantisilere borçluyuz.
Biz, Mescid-i Aksa ve Kudüs'ün kudsiyetini, İsra süresinin birinci ayetinden anlıyoruz. Ancak bu ayetten şunu da anlıyoruz. Kudüs'ün etrafı bereketli kılınmıştır. Bu bereket, maddi bir berekettir. İktisadi bir berekettir. Ama aynı zamanda, Allah katında aziz olmak istiyorsak, Mescid-i Aksa çevresinde olmamız gerektiğini anlıyoruz. Halka halka olun, el ele olun, omuz omuza verin. Çünkü Mescid-i Aksa ve Kudüs, bugün üç şiarın merkezidir. Ümmet, direniş ve vahdet bilincinin merkezidir. Bugün dünyanın neresine gidersek gidelim, eğer bugün dünya Müslümanlarının birlik ve beraberliği, İslam birliği ideali, soyut bir ideal olmaktan öte somut bir gerçeklik olarak yaşanacaksa, bunun merkezi Kudüs'tür. Eğer ümmet, her türlü saldırganlığa, yıkıma, işgale, soykırıma karşı boyun eğmeden direnişin ne olduğunu öğrenecekse bunun merkezi Kudüs'tür.
Kudüs, İslam ümmetinin özgür ve aydınlık geleceğinin kapısıdır. Ümmeti özgürleştirme davası, Kudsü Şerif eksenli olmalıdır. Ümmetin siyasi mücadelesinde, ümmete yönelik saldırıların, komploların tesirsiz hale getirilmesinde, Kudüs merkezdir, eksendir. Ümmete borcunu ödeyecek olanlar. Allah'a sözde sadakat gösterecek olanlar ve ümmetin özgürlüğü için bir cihadı kuşanacak olanlar, kendilerine Kudüs'ü merkez alırlar. Kudüs'ü merkez almak ümmetin diğer coğrafyalarını unutmak değildir.
Kafkasya cephemizin komutanları diyor ki: Bizim asıl hedefimiz, Kudüs'tür. Kafkasya'da Rus işgaline, Kadirov gibi hain, işbirlikçi zalimlere karşı sürdürülen direniş de netice de Kudüs'ü özgürleştirmek içindir. Dolayısıyla, Filipinler'deki, Moro'daki mücadele, bütün mücadeleler, sonuçta Kudüs merkezlidir.
Bizler, bugün itibariyle Siyonizme karşı mücadelede, direniş hareketlerimizi, Hamas, İslami Cihad ve Hizbullah,bu hareketlerin liderlerini, şehitlerini, şükranla anıyor. Ve bu gece burada alemlerin rabbi olan Allah'a söz veriyoruz ki "Ya Rabbi, kurşunlar gelip göğsümüze saplansa da.. Siyonistlerin, emperyalistlerin, tüm tağutların işkenceleri, cefaları, ölümleri gelip bizi bulsa da bizler Şehid Ahmed Yasinlerin, Şehin Rantisilerin, Şehid Şikakilerin bayrağını yere bırakmayacağız. Bu bayrak, özgür Kudüs'te dalgalanıncaya kadar direnişten asla dönmeyeceğiz. Biz, Allah'a söz veriyoruz ki nefes alıp verdiğimiz her an, yaşadığımız her an, Kudüs'ü özgürleştirme, Mescid-i Aksa'yı özgürleştirme davasıyla sancısıyla dolacak ve inşallah İslam ümmetinin evlatlarıyla, İstanbul'dan Anadolu'dan siz bacı ve kardeşlerimiz, Muhammed ordusu olarak Ceyşu Muhammed, Cundu Muhammed olarak Kudüs'e doğru gideceğiz. Ve Kudüs'te zafer namazı, şükür namazı, vahdet namazı kılacağız Allah'ın izniyle..
Ramazan Abdullah Şallah'ın geçen yaptığı bir konuşmasında ifadesi geçmişti: Artık İslam ümmetinin, zafer vuslatının vaktidir. Yani Zaferle buluşmanın, zaferle coşup bayram yapmanın zamanıdır. İnşaallah bir sonraki bayramımızı Mescid-i Aksa'nın mihrabında yapacağız. O mukaddes topraklarda yapacağız. Bundan ötürü buraya geldik. Teorik konuşmalar, güncel gelişmeler hakkında bilgi edinmek için gelmedik sadece.
Kim ne derse desin! Amerika, emperyalistler ve onların borazanları, ne zaman işgalciye karşı direniş bahsi olursa hemen direnişçilerin adını terörist koyuyorlar. Onlar saldırıp katliam yaparlar. Ama Müslüman direndiği, karşılık verince "terör" derler. Şehin Ahmed Yasin'e, Şehid Rantisi'ye dediler. 1500'e yakın kadın ve çocuk geçen yıl Gazze'de katledildi. Onları da terörist diye katlettiler. Eğer Amerika'nın İsrail'in ve Avrupa'nın dilinde,vatanını, namusunu, şerefini, müslümanın hakkını savunmak için mücadele vermek, direnmek ve kendimizi feda etmek terör ise Allah'ım sen şahid ol ki Amerika'sı Paris'i Londra'sı şahit olsun ki "Biz, Amerika'nın İsrail'in ve Rusya'nın karşısında teröristiz."
Bunan gocunmayız. Allah'ın övdüğü, takdir ettiği, emrettiği bir ameli yapacaksın. Onlar da buna terör diyecek. "Biz, Washington, Moskova ve Tel Aviv ne diyor?" diye bakmıyoruz. "Allah, kitabında ne buyuruyor?" Ona bakıyoruz. Madem ki biz şiarlarımızda," "Hepimiz, Hamas'ın askerleriyiz" diyor. Hamas'ın askerleri sadece evden işe gidip gelmiyor. Hamas'ın askerleri cihadda, şehadet hattındadır. Biz de cihadda biz de şehadet hattındayız inşallah.
Bu elimde gördüğünüz Filistin bayrağı, şehidlerin kanıyla, cihadın misakı ve ahdiyle anlam kazanan bir bayraktır. Biz, bu Kudüs Günü programlarını, elimizdeki bu bayraklarla, Mescid-i Aksa'ya gitmek için yapıyoruz. Biz, kadınıyla erkeğiyle Kudüs'te, özgür Kudüs'te buluşacağız.
Filistinli kadınlar, cihadın destekçileri değil, cihadın öncüsü, önderi, öğretmenidir anneler. Hepimiz Umm Nidal'ı biliriz. Üç oğlunu kendisi hazırlıyor. Üzerine silahlarını,bombalarını kendisi veriyor. Siyonist düşmanın arasında, kendisi yolcu ediyor. Oğlunun şehadet haberi kendisine gelince, ilk işi "Ey Allah'ım beni şehid annesi kıldın. Sana hamdediyorum" diye şükür secdesine kapanıyor. Sonra da diğer Müslümanlara, komşularına haber veriyor. Diyor ki "Gelin, benim evimde düğün var bayram var, şeker dağıtacağım."
Bir de Fatma Neccar var. Yaşı 60'ın üzerinde. Kimdi bu? Bir Filistinli nineydi nine! Siyonistler genç erkekleri, genç kadınları, nasıl şehadet operasyonu gerçekleştirdiğine şahit olmuşlardı da bir ninenin de gelip aralarında şehadet eylemi düzenleneceğini hesap etmemişlerdi. İşte böyle anneler, böyle nineler, böyle eşler. Gazze'de olup da böyle anne olsun! Gazze'de olup da böyle eş olsun! Gazze'de olup da böyle nine olsun! Vay o zaman İsrail'in haline.
Kardeşler, bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Bildiğiniz üzere biz, bütün cepheleri aziz biliyoruz. Afganistan'da, Kafkasya'da, Moro'da, Patani'de, Irak'ta, Lübnan'da, Filistin'de haçlı işgalcilere, emperyalistlere karşı verilen bütün cihadı mukaddes biliyoruz. Bütün komutanları selamlıyoruz.
Kafkasya direnişi üzerinde bazı hakaretler, suçlamalar yapılıyor. Bu bize dokunuyor. Bu, bizim kanımıza dokunuyor. Biz, Kafkasya cihadıyla, Kafkasya'daki mücahidlerle, Şehid Basayev'lerin, Şehid Maşadovların, Şehid Hattab'ların silah arkadaşlarını, dava arkadaşlarını varislerini, cilhadlarından, kararlılıklarından, azimlerinden, direnişlerinden ötürü saygıyla, şükranla anıyoruz. Ve Dokko Umarov'a selam gönderiyoruz. Varsın başkaları ne derse desinler.
Müslümanın ne yapacağını ne yapmayacağını cihad komutanları iyi tayin ederler, gereğini de yaparlar. Grozni sokakları kan aksın. Taş üstünde taş kalmasın. Bebek kadın çocuk yaşlı demeden herkes öldürülsün. Ama Moskova'da üç kişi öldürülünce dünya ayağa kalkıyor. Ne demek yani! Bir yandan 100 bin kişi öldürülecek. 300 bin kişi katledilecek ve rutin olacak. Üç tane Rus Moskova'da öldürülünce, dünya ayağa kalkacak. Sonra da Müslümanlardan sözde hesap sorulacak.
Tüm direniş bayraklarını özellikle de, Çeçen direnişini, mücahidlerini, şehidlerini ve şehid yakınlarını Türkiye'deki bir kardeşleri olarak tüm kalbimizle, sevgimizle selamladığımızı, cihadın ve direnişin yanında olduğumuzu, inşallah Rus işgal güçlerine karşı, Kadirov hainlerine karşı, zafer kazanma umutlarıyla onların en azından duacısı olduğumuzu göstermek için ben, cihadın bayrağını burada sizlerin gözlerinizin önünde kaldırmak istiyorum.
Bu, bizim cepheler hususundaki vahdetimizin nişanıdır. Bazı kardeşlerimizi bazen hatalara düşüyor. Çeçenistan'ı savunanlar Filistin'i savunmuyor. Filistin'i savunanlar da Çeçenistan'ı savunmuyor. Biz, Filistin'in de Çeçenistan'ın da İslam ümmetinin izzeti ve şerefi için, ilayı kelimetullah bayrağının dalgalanması için verilen bir mücadele olarak görüyoruz. Birini, diğerinden ayırmıyoruz. İnşaallah, nasıl ki Kafkasya cephesinde bir çok kardeşimiz şehid oldu, Anadolu insanı Kafkasya direnişiyle omuz omuza oldu. O halde Ruslar beklesin! Hainler beklesin! Çünkü onların vereceği büyük bir hesap var!
Özgür Kudüs'te, Kudüs'ün Özgür ve Aydınlık Şafağında Buluşmak üzere Selamunalaykum Verahmetullah"
İsra Haber
Not: "İstanbul'dan Kudüs'e Dayanışma Günleri" etkinliklerinin görüntülerini, Kudüs Tv'de izleyebilirsiniz.