O iş o kadar kolay değil

Ahmet Taşgetiren

Geldik yine “Kürt sorunu”na… Orda bir yerde bir depreşme halinde duruyordu. İçerde dışarda teröristlere karşı darbeler vurulmuş, güvenlik güçleri az sayıdaki teröristin ayakkabı numaralarına kadar bilir hale gelmişti.

Ama herkes biliyordu ki orada bir yerlerde “Kürt sorunu” diye bir ukde vardı. Devletin gözü Kuzey Doğu Suriye’deki yapılanmadaydı mesela… İlişkiler iyi gidiyor gözükse de Kuzey Irak’taydı mesela. “Dış Kürtler nereye gidiyor?”daydı. Birilerinin dış Kürtler üzerine kurduğu oyundaydı.

Aslında “Dış Kürtler”e ilişkin kaygı, “İç Kürtler”in “Sorun niteliği”nin ortadan kalkmamış olmasıyla bağlantılı idi.

Çözüm süreci” akamete uğramıştı. Masalar devrilmişti. Yıllar “Kim devirdi?” sorusu ile geçerken, ülke, çözüm sürecini başlatan siyasi irade ile en başat karşıtının iktidar ortağı olduğu bir noktaya gelmişti.

Sorun öyle de böyle de devam ediyordu. Kürt siyasi hareketi, iktidar ortakları tarafından Meclis’teki yansımasının “Terörün uzantısı” diye nitelenebileceği ölçüde göz altındaydı.

İşte tam bu süreçte, birden iktidar cenahından hamleler gelmeye başladı. Erdoğan “iç cephe tahkimi”ni seslendrdi, Bahçeli topu aldı DEM’e pasladı. Acaba mıydı? Hele Bahçeli’nin DEM’lilere yönelik şirinlikleri ülkede yen bir şeyler olduğu anlamına mı gelmekteydi? Erdoğan’ın tek başına yapamadığı şey, Bahçeli desteğiyle yapılabilecek miydi?

Kürt cenahı “Barış” söylemini taca atmadı. “Barış ama nasıl bir barış?” sorusunu sordu sadece…

ÇANDAR : “PARADİGMA DEĞİŞİKLİĞİ OLMADAN…”

Bu noktada sık sık Demirtaş’ı ziyaret edip 2-3 saat değerlendirmeler yaptıklarını söyleyen Cengiz Çandar’ın Karar’da yayınlanan mülâkatı iyi okunmalı derim. Çandar DEM milletvekili ama Kürt değil ve Kürt sorunu dahil Türkiye ve bölge meseleleri üzerinde epeyce kafa yormuş bir isim. Şu değerlendirmeler ona ait:

Kendi açımdan baktığımda, mevcut iktidarın Türkiye'nin paradigmal bir değişikliğe uğramadıkça bu yönde bir adım atacağını düşünmüyorum. Çünkü bu iktidar, Kürt karşıtlığı üzerine kurulmuş bir yapıya sahip ve bu, adeta bir yapıştırıcı görevi görüyor.

Kürt karşıtlığı ile ifade edeceğimiz "Yapıştırıcı" ortadan kalkınca Cumhur İttifakı dağılabilir; AK Parti ve MHP gibi partiler kendi içlerinde bile darmadağın hale gelebilir. Kürt karşıtlığı bu partilerin önemli bir yapıştırıcısı. Tabii onlara sorsanız, “Kürtler bizim kardeşimiz, bizim karşı olduğumuz terördür” derler. Ama durum böyle değil. Kürt kelimesiyle ifade edilen aktörlerin çoğu ya terörist olarak algılanmaya müsait ya da potansiyel terörist gibi görülüyor. MHP’li ya da AK Partili olarak sizin beyanınız önemli değil; Kürtlere sorun.

“Kürt halkı, Türkiye’nin en deneyimli, en olgun, en akıllı, siyasi bilinci en yüksek kesimlerin başında geliyor. Dolayısıyla basit cümlelerle, “Biz kardeşiz, yanlış anlamayın, bizim derdimiz teröristlerle” diyerek tek bir Kürt’ü kandıramazsınız. Türkiye’de kandırılabilecek kesimler olabilir ama Kürtler bu söylemi kabul etmez.

Ben de bu yüzden diyorum ki, paradigmal bir değişiklik olmadığı sürece, rejimin Kürt karşıtlığına dayanan yapısının değişeceğini düşünmüyorum.”

Peki ama “paradigmal değişiklik” ne?

Aslında bu soru “Kürtler daha ne istiyor, her şey verilmedi mi?” söyleminin cevabı niteliğinde…

AHMET TÜRK: “KÜRT HALKI KANDIRILMAYA KARŞI DUYARLI”

Önceki akşam Kürt siyasetinin kıdemli ismi Ahmet Türk Halk tv’de soruları cevaplandırdı. “Kürtler artık kanacak bir halk değil” ifadesi ona ait. Başlı başına bu ifade gelişmelere “aldatılma” psikolojisi içinde bakıldığının göstergesi. Ardından “kimlik meselesi”nin altını çiziyor. Anayasa’nın 66’ıncı maddesindeki “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” ifadesine atıf yaparak “Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ve Kürdüm” diyor.

Ahmet Türk ayrıca “Halkın ikna edilmesini, toplumsal uzlaşının sağlanmasını” gerekli görüyor. Ona göre “Bahçeli’nin açıklaması sorun çözülmeden karşılık bulmaz.” Ve Ahmet Türk, bir de süreci takip etmek üzere bir “Hakem kurulu” oluşturulmasını şart koşuyor. Ona göre süreç içinde bazen masa devriliyor “Masayı kimin devirdiğini hakem takip etmeli” diyor. “İstiklal Marşı ile sorunumuz yok. Biz bu ülkenin vatandaşıyız” cümlesi de Ahmet Türk’e ait.

Gerek Çandar’ın “Paradigma değişmeden” notu gerek Ahmet Türk’ün “Kimlik meselesi” vurgusu, Anayasa tartışmalarının fırtına estirdiği iklimde işin gerçekten kolay olmadığını ortaya koyuyor.

DERVŞOĞLU: DEVLET – GAFLET - İHANET

Bahçeli gibi bugün Türkiye’de milliyetçiliğin gurusu sayılacak bir ismin, “Öcalan’a çağrı” sebebiyle mesela Müsavat Dervişoğlu’nun çığlık çığlığa üslubuyla “Devlet – gaflet – ihanet” bağlamında yad edilmesi milliyetçi cenahta nasıl bir kavga çıkacağının işareti gibi duruyor.

İş “paradigma değişikliği”ne geldiğinde başka kıyametlerin kopması da kaçınılmaz.

Yeni bir çözüm süreci mi?” ihtimali gündeme geldiğinde bile kıyametler kopuyorsa, sonrasını varın siz hesap edin.

Bence herkes Ahmet Türk’ün “Kürt halkı artık kanacak bir halk değil” ifadesini ciddiye alsın. Çünkü bir kere bir toplumun içine “aldatılma kurdu” düştü mü, tarihi – dini – kültürel – manevi birliktelikler bile, hatta “Kürt kardeşlerimiz” söylemi bile kuşku uyandırma riskini taşıyabilir.

İş ciddi. Çok ciddi. Siyasi manevra için kullanılabilmenin çok ötesine geçecek kadar ciddi. Herkes aklını başına alsın.