Arapça “uhuvve” kökünden türeyen muâhât kelimesi sözlükte “Biriyle kardeş olmak, birisini kardeş edinmek” mânâlarına gelmektedir. Hicret’ten yaklaşık yedi ay sonra Hz. Peygamber, Mekke’den Medîne’ye Hicret eden muhâcirler ile Medîneli ensâr arasında dayanışma ve muhabbeti artırmak için kardeşlik te’sîs etmişti.
Hz. Peygamber kardeşilik akdini gerçekleştirmek üzere ensâr ve muhâcirlerden kırk beşer kişiyi Enes b. Mâlik’in evinde toplamıştı.Bu toplantıda bulunanlara ‘kardeş olunuz’ buyurarak aralarında kardeşlik akdini gerçekleştirmişti.
Hz. Peygamber bu toplantıda bulunanlara ‘kardeş olunuz’ buyurduktan sonra Hz. Ali’nin elini tutarak “Ali benim kardeşimdir” açık- lamasında bulunmuştu.İbn Hişâm bu akdi şöyle aktarmaktadır: “Resûlullâh, peygamberlerin seyyidi, muttakîlerin imâmı, âlemlerin Rabbi Allah’ın Resûlü idi ki kullardan hiçbiri ona denk değildi ve Ali b. Ebû Tâlib onun kardeşi idi.”
Farklı bir rivâyette ise şöyle anlatılır: “Muâhât esnasında Hz. Peygamber, Hz. Ali’yi hiç kimse ile kardeş yapmamıştı. Bunun üzerine Hz. Ali gelerek, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ashâbını birbirine kardeş yaptın; fakat beni kimse ile kardeş yapma- dın. Şayet bana kızdın ise kusurum nedir ve bunun hikmeti ne ola?’ diyerek suâl etmişti. Hz. Peygamber, ‘Beni hak ile gönderene and olsun ki, seni kendim için geciktirdim. Senin benim yanımdaki konu- mun Mûsâ’nın yanında Hârûn’un durumu gibidir; ancak benden sonra peygamber gelmeyecektir. Sen benim kardeşimsin’ cevabını vermişti.
Hz. Ali’nin muâhât esnasında Hz. Peygamber tarafından kardeş olarak ilân edilmesi çok önemlidir. Daha önce de belirtmeye çalıştığımız üzere Hz. Ali’nin, Hz. Peygamber’in amcasının oğlu olmasından dolayı aralarında kan bağı mevcuttu. Ayrıca 5 yaşlarından îtibâren de onun himâyesinde ve gözetiminde büyümüştü. Hz. Peygamber onu kardeşi ilân ederek bu değeri daha da artırmıştı. Zira Hz. Ali bu durum karşısında son derece duygulanmış ve ben Allah’ın kulu, Resûlullâh’ın kardeşiyim diyerek sevinç gözyaşları dökmüştü.
Muâhât konusunda üç hususa dikkat çekmemiz gerekmektedir. Birinci husus; muâhât, Ensâr ve Muhâcir arasında gerçekleştirilen bir akitleşme iken Hz. Peygamber’in de Hz. Ali’nin de muhâcir konumunda olmalarıdır. Bu açıdan bakıldığında, kardeşlik akdinin Ensâr ve Muhâcir arasındaki muhabbeti, bağlılığı artırmak için gerçekleştirildiği düşünülecek olursa Hz. Peygamber’in kendisini bir sahâbî ile veya bir muhâciri başka bir muhâcir ile kardeş yapmasının anlamlı olmadığı; dolayısıyla Hz. Peygamber ile Hz. Ali’nin kardeşlik akdi haberinin sahîh olmadığı yönünde görüşler de mevcuttur. Fakat Hz. Peygamber’in Hz. Ali’yi başka bir sahâbî ile değil de bizzat kendisi ile kardeş yapmayı uygun görmüş olması, muhtemel- dir ki aralarında neseben mevcut bağın mânevî uhuvvet noktasında- ki kuvvetini de göstermeye mâtûftur.
İkinci husus; kardeşleştirilenlerin, Enfâl sûresinin 72. âyetine göre, tıpkı aynı ana-babadan dünyaya gelen kardeşler gibi birbirlerine mirasçı kılınmalarıdır. Bu uygulama Bedir Savaşı sonrasında el- Enfâl 8/75. âyetin nüzûlü ile sona ermişti. Muâhâtın miras hukuku dışında kalan hükümleri ise devam etmişti. Bu durumda Hz. Peygamber ile Hz. Ali arasında kuzen olmak noktasında hâlihazırda mevcut olan neseb bağının, hukûkî sonuçları olan bir başka bağın daha ihdâs edilmesiyle pekiştiği görülmektedir.
Üçüncü husus ise Hz. Peygamber’in Medîne’de ensâr ile muhâcirler arasında kardeşlik te’sîs ederken, Hicret öncesinde de Mekke’de Müslümanlar arasında kardeşlik te’sîs etmiş olmasıdır. Mekke döneminde birçok eziyete, baskı ve sıkıntıya mâruz kalan Müslümanlar arasında dayanışmayı artırmak isteyen Hz. Peygamber, bu dönemde de bir kardeşleştirme gerçekleştirmişti. Bu kardeşleştirmede de Hz. Peygamber kendisine kardeş olarak Hz. Ali’yi seçmiştir.
Bu iki akitte de Hz. Peygamber tarafından kardeş kabul edilmesi Hz. Ali için mümtâz bir pâye olurken sahâbe nezdinde de onun özel bir yer edinmesine vesile olmuştur
Hz. Ali'nin Hz. Peygamber'e Vekâleti
Güngör Aksu