150 yıl öncelerde, Amerika"lı yazar Harriet Beecher Stove (1810-1895) tarafından kaleme alınan "Tom Amca"nın Kulübesi" isimli eserde, Beyaz İnsan"a (yani, derisinin renginden dolayı kendisinin üstün olduğuna inananlara) hizmet edecek olan "iki ayaklı yaratıklar" olarak, Afrika"da adetâ birer vahşi hayvan gibi avlanıp zencirlere vurularak Amerika"ya getirilen "siyah derili insanlar"ın, Beyaz İnsan"a daha iyi hizmet etmesi özendirilmiş ve bu kitab milyonlarca satmıştı..
Obama ve ailesi, oradaki Tom Amca ve eşi Chole Teyze"nin çağdaş versiyonudur.. (Belki onların kökeni de müslüman idi.. Nitekim, Alex Haley"in "The Roots (Kökler)" isimli ünlü romanından hazırlanan -ve köleleştirilenlerin genel ismi haline gelen Kunta Kinte" tipleriyle dünya kamuoyunda trajik bir etki bırakan- televizyon dizisinde bu durum son derece çarpıcı olarak aktarılıyordu. Haley, daha sonraki araştırmalarında, kendi cedlerinin köylerini de bulmuştu Kenya"da ve onların müslüman olduğunu görmüş ve onlara bir mescid yaptıracağı vaadinde bulunmuştu. Ama, bu sözünü yerine getirmiyecekti, o da ayrı bir konu..)
Obama; Beyaz Amerikalıların ilk defa "Afro-American" bir Amerika"lıyı kendilerine Başkan olarak seçmeleri sonunda, 200 küsur yıllık tarihi boyunca ne korkunç cinayetlerin, katliâm ve savaşların kararının alındığı Beyaz Saray"a seçilmiş bir çağdaş Kunta Kinte"dir de..
Ve amma, yine de böyle bir noktaya gelmesi, kolay olmayan, küçümsenmeyecek bir gelişmedir.
Nitekim, Demokratlar"ın adaylık yarışının yapıldığı geçen sene bugünlerde, Hillary Clinton veya Barack Hussein Obama"dan hangisi aday olursa olsun; birisinin -babası müslüman Kenya"lı bir müslüman- siyahî, diğerinin de kadın olması açısından, 225 yıllık Amerikan tarihinde, her iki adayın da bir ilk olacağını ve hele dünkü kölelerin günümüzdeki bir uzantısı olan bir siyahî"nin başkanlığa getirilmesinin gerçekleşmesi halinde, bunun çok büyük bir sosyal değişim ve olgunluk olarak görülmesi gerektiğini yazmıştım..
Evet, Amerikan halkı, hangi saikle olursa olsun, bir siyahî"yi başkanlığa seçmiştir.. Bu bile tek başına, çok büyük bir sosyal değişimdir..
Nitekim, Obama da geçen hafta, deniz aşırı ilk resmî ziyaretini yaptığı Türkiye"de bu değişimi, konuşmalarında, hem Meclis"teki konuşmasında ve hele de İstanbul"da üniversite öğrencileriyle yaptığı ilginç görüşmede, Amerika"yı yüceltecek şekilde, bu sosyal değişimi sık sık vurguluyor ve "farklı kökenlerden ırklardan ve dinlerden, ortak çıkarlar etrafında olan bir milletiz. Herkesin yaşayabildiği bir ülke olmasaydık, ismiyle rengiyle, bir azınlığa mensub olan Barack Hussein Obama olan biri başkan seçilemezdi." diyordu..
Obama, 19. asır ortalarında gelişen "new colonialism" (yeni sömürgecilik) anlayışının Amerika"da artık yerlileşmiş ve ehlîleştirilmiş sayılan "Kunta Kinte"lere de uygulanışının bir örneğidir..
"Yeni kolonyalizm", klasik kolonyalizm döneminde, İngiltere"den gönderilen Genel Valiler"le, Müstemleke Valileri"yle başka toplumları gütmek ve o halkların esaretini sürdürüp sömürmek siyasetinin artık verimli olmadığının anlaşılmasıyla; sömürge ülkelerinin başına, yerli halkın renginden ve dilinden; ama, duygu ve düşünceleri, beyni ve kalbiyle kendi halkına yabancılaştırılıp, mankurtlaştırılmış ve sömürgecinin proğramına göre hareket eden yöneticilerin istihdam edilmesini öne çıkaran bir anlayış idi..
Evet, 150 yıl öncesine kadar insan olarak bile görülmeyen "Kunta Kinte"lerin bugünkü uzantıları, bugün, işte o "yeni kolonyalizm" anlayışını kendi ülkesinin içindeki azlıklara da uygulamak zorunda kalan Amerikan toplumunun bir strateji değişikliğinin eseri olarak, Obama"yı kendisine Başkan yapmıştır..
*
1850"lerde, "Evet, insanlar eşit olarak doğar, ama, "Zenciler ve kadınlar insan sayılacak mıdır?" diye tartışan bir Amerika"dan bugüne..
Halbuki, daha 1855"de Amerikan Kongresi"nde tartışılan en önemli konulardan birisi şuydu: "Evet, (1775"lerde yayınlanan) İnsan Hakları Beyannâmesi"ne göre, bütün insanlar Tanrı tarafından eşit olarak yaratılmıştır, ama, zenciler ve kadınlar da insan sayılacak mı?"
Ve, bu konudaki derin görüş ayrılıkları, köleliğe karşı olan Amerikan Başkanı Abraham Lincoln"ün zamanında daha da derinleşmiş ve Kuzey ve Güney eyaletleri arasında 1860-63 arasında üç yıl süren ve Lincoln"ün zafer kazanmasıyla ve amma, zaferin kutlanacağı sırada kendisinin de öldürülmesiyle noktalanan Amerikan içsavaşı"na varmıştı.. O zamandan bu yana, bu "kölelik" zihniyetine karşı epeyce mücadeleler verilmişti, ama, henüz 1965"lere kadar bile, "siyah insan"lar, Amerika"da "beyaz"ların bindiği otobüslere binemiyor, onların gittiği restoranlara giremiyorlardı.. Restoranların kapısında, "zenciler ve köpekler giremez.." yazısı yazılıyordu.. ("Türkiye"deki "T... Solu" isimli derginin kürd halkına ve hattâ genelde Anadolu insanının köylü kesimlerinin hepsine karşı yaklaşımı bundan farklı mıdır sanki?)
Malkolm X (Mâlik Şâbaz)"in Şubat-1965"de katledilişi, onun "siyah insan"ların da Allah tarafından insan olarak yaratıldığına olan inancı gereğince, onlara da özgürlük istemesi" yüzündendi.. Ve bir diğer insan hakları mücadelecisi olan ve "Bir hayalim var: Çocuklarımın, derilerinin renginden dolayı değil, sahib oldukları değer ve meziyetlere göre itibar göreceği bir dünya hayal ediyorum.." diyen Martin Luther King de, 1968"de işte o "zararlı/ tehlikeli" (!?) fikirleri yüzünden öldürülüyordu..
Bugün ise, bir çağdaş Kunta Kinte veya bir Tom Amca, kapitalist emperyalizmin en büyük gücünün üssü durumundaki B. Amerika"da, bu sistemin kaptan köşküne, "Başkan" olarak seçilip oturtulmuş bulunuyor..
Ve öyle bir zaman dilimi ki.. Kapitalist emperyalizm, kendi iç hastalıklarının komasına girmek üzereyken ve de "Beyaz İnsan"ların en çarpık sembollerinden birisi haline gelen G. W. Bush"un zulümleri sâyesinde, sadece "siyah derili insan"lar arasında değil, dünyadaki bütün insan toplumları arasında da, B. Amerika"ya beslenen olumlu duyguların neredeyse yüzde 20"lerin altına bile indiği bir zaman kesiti..
Ve dünyada da, Amerika"ya beslenen antipatinin en yüksek seviyede olduğu, yüzde 85"lere vardığı ülke, Türkiye idi..
Üstelik, hele de komünizmini çöküşünden sonra, kendi iç problemlerine saplanmakta olduğunun bir işareti olarak ortaya çıkan "11 Eylûl 2001 Saldırıları"ndan sonra, yeni bir "Soğuk Savaş" ihtiyacı ile, kendisine hayalî bir düşman olarak İslam"ı seçen Amerikan emperyalizmi, İslam"a karşı, Bush"un bizzat dile getirdiği bir şekilde, yeni bir "Haçlı Seferi" (The Crusades) anlayışıyla başta Afganistan, Irak ve Filistin olmak üzere, her yerde, kan dökücülükle, zorbalıkla, tehdidlerle netice almaya çalışırken.. Daha bir "çıkmaz"a saplandığını görmüştü..
Barack Hussein Obama, işte böyle bir "çıkmaz"daki emperyalist sistemi kurtarabileceği ümidiyle, Amerika"nın başına getiriliyor ve o da, Kanada dışındaki ikinci resmî gezisini Türkiye"ye yaparak, Amerikan karşıtlığının en yüksek olduğu bu ülkedeki antipatiyi biraz olsun törpülemeye çalışıyor ve üstelik, asırlarca müslümanların güç merkezi olarak bilinen bir stratejik mekandan, "İslam"a karşı savaşmadık, savaşmıyacağız.." diye açık taahhüdde bulunmak gereğini duyuyordu.. "Kendi ailesi içinde de müslümanların bulunduğu" vurgusunu yaparak..
Ve hattâ, Meclis"deki konuşmasında, "Bana, mesaj vermek için mi Türkiye"ye gidiyorsun?" diye sorulduğunu hatırlatıyor ve bu soruya türkçe olarak (Evet) kelimesini de kullanarak karşılık veriyor ve sonra devam ediyordu: "Yesss, mesaj vermek için!.."
Ve kendi ailesinde de müslümanların olduğunu hatırlatması ve hele türkçe tek bir kelimeyi, (Evet)"i konuşmasının içine maharetle yerleştirmesi, herhalde tam da beklediği gibi, Meclis"ten bir alkış tufanı yükselmesine yetiyordu..
Daha da ilgi çekici olan şu ki, Türkiye kamuoyundaki etkisini şu veya bu şekilde hissettiren hemen her kesime bir mesaj veriyor, herkese bir mavi boncuk gösteriyordu, Obama..
"New colonialism" sadece coğrafî sınırlar ötesinde değil, kendi içindeki azlıkları da öylesine eğitmişti ki, Amerikan emperyalizminin menfaatlerini aşağıdan almadan, ama, dünlerde olduğu gibi çok yukardan, havalı ve tehdid dolu konuşmalar da yapmadan, ve fakat, aba altından sopayı da hissettirecek şekilde konuşabilecek maharette insanlar yetiştirmişti..
*
Birkaç ana başlık halindeki şu mesajları bir daha hatırlayalım:
*Anıt-Kabir ve Meclis"teki konuşmasında M. Kemal"i yücelten bazı ifadeler kullanıp, kemalist görünümüyle, özellikle de TSK çevrelerini mutlu eden...
*Muhafazakâr kesimlere karşı, Osmanlı"nın 150 yıl öncelerde, Sultan Abdulmecid"in Washington"daki bir âbideye yerleştirilmek üzere bir dostluk kitabesi gönderdiğini hatırlatacak kadar bir kadirşinaslık gösterisinde bulunan..
*İslamî hassasiyeti yüksek kesimlere ise.. Üniversiteli öğrencilerle yaptığı sohbete başlarken, o öğrencilerin büyük bir kısmının, muhtemelen, namazla ilgisi yoktu, ama, "Yarım saat vaktimiz var, ezan vaktinden kadar bitirmemiz gerek.." diyerek şaşırtıcı mesajlar veren..
*Halkımızın azlık olarak nitelediği kürd etnisitesinden gelen kesimine gülücükler dağıtan..
*"Son birkaç yıl içerisinde de DGM'leri kaldırdınız. Ceza yasasını reforme ettiniz, basın ve toplantı özgürlüğüne ilişkin kanunları güçlendirdiniz. Kürdçe eğitim ve yayınlardaki yasakları kaldırdınız ve tüm dünya devletin yeni kürdçe televizyon kanalıyla verdiğiniz sinyali not etti." diye, iç siyasetteki değişimlere bile ilgi gösteren ve "Bu yeni yasalar uygulanmalı ve bu yasalarla oluşturulmuş momentum korunmalı. Demokrasileri statik değildir, ileriye doğru ilerlemelidir." zımnî direktifler verebilen..
*"Hiçbir ülkeye karşı yapılan terörü kabul etmeyiz. ABD Başkanı ve bir NATO müttefiki olarak, ne PKK'yı nede başka bir örgütü desteklemiyorum." diyerek, DTP"lileri hüzünlendirirken, TC yönetim kadrolarını sevindiren..
*Heybeliada Ruhban Okulu"nun açılmasını isteyerek Ortodoks Patriği Barthalemeos"u mest eden..
*Ama, Türkiye"ye, tarihiyle hesablaşmayı da hatırlatan..
*"Geleceği daha sağlıklı kurmak için, geçmişle yüzleşip değişimin gerekliliği"nden sözederken, buna bir örnek olarak bizzat kendisini gösteren ve "ismimle, rengimle, azınlığa mensub olan ben, yarım asır önce oy hakkına bile sahib olmayanların çocuklarından birisi olarak bugün, Amerika"da başkan oluyorsam, bu değişim sayesindedir.." diyerek, zımnen "O halde siz de değişmelisiniz.." diyen..
*24 Nisan"da, Ermeni Mes"elesi" için "jenosid/ soykırım diyecek mi, demiyecek mi?" korkuları yaşanırken, "eski sözünde olduğunu durduğunu, görüşünü değiştirmediğini; ama, bu mes"elenin görüşmeler yoluyla halli için çaba sarfedeceğini" söyleyerek, o endişeyi erteleten.. Ama, sözlerine güvenilmesi gerektiğinin mesajını bu şekilde de vermeye çalışan..
*
"Büyük Şeytan" da, "şerr ekseni" de unutulacak mı?
*"Nükleer silah elde etmeye çalışmaması durumunda İran"la iyi bir işbirliği yapabilecekleri"nin işaretini vererek, Bush"un "şerr ekseni"nde gösterdiği İran"ı ciddî ciddî bir muhatab olarak kabul edebileceğini gösterip, 30 yıldır, Amerikan emperyalizmi için hep "Büyük Şeytan" nitelemesi yapan bir İran"ın cumhurbaşkanı Ahmedînejad"ı bile umutlandıran.. (Ki, Ahmedînejad, "Siz ciddî ise, bunu isbatlarsa, biz de varız.." diyebiliyor..)
"İran"a, nükleere silahlardan uzak durun derken, siz de nükleer silahlarınızı azaltmaktan sözetmezseniz, inandırıcı olamazsınız.." diyebilen..
*"Bazıları çok idealist olduğumu söylerler. Prag'da nükleer silahları yok etmek gibi bir konuşma yaptım. Bazıları bu 'imkansız' dedi, 'İran'lılar ile neden temas kurmaya çalışıyorsunuz?' diyorlar. Bunlar zor şeyler, ben saf değilim. Kolay olsaydı, başkası bunu başarırdı zaten.. (...) İran'a nükleer silah geliştirmeyin çünkü bölgede bunu yaparsanız herkes bu yarışa girecek dersek. Biz de, kendi nükleer silahlarımızı azaltacağız diyeceğiz." diyebilen..
*"Yahudi dostlarıma da söylüyorum, Filistinlileri anlamadan, kendinizi onların yerine koymadan Ortadoğu Mes"elesinin çözülmesine ve anlaşılmasına yardımcı olamazsınız.." dediğini hatırlatabilen..
*Ama, "İnanıyorum ki Ortadoğu'da barışı mümkündür. Bir Filistin devleti ve bir Yahudi devleti. Her iki tarafında uzlaşı yapması gerektiğini düşünüyorum bunun başarılabilmesi için.." derken, daha birkaç ay önce, "Kudüs'ün İsrail'in sonsuza kadar bölünmeyen başkenti olarak kalacağını" söyleyenin de kendisi olduğunu hatırlamak istemeyen..
*Geçmişte Bush"un yaptığı gibi, "Ya bizimlesiniz, ya da bize karşı.." gibi bir dayatmacı mantık sergilemek yerine, "Güçlükleri birlikte çalışarak çözmeliyiz.. Müttefik olmamız, farklı düşünceler taşımamıza engel değildir, ama, geleceğin dünyasını birlikte kuracağız.." diyebilen..
*"B. Amerika'nın Müslüman toplumlarla olan ilişkisi sadece terörizm karşıtlığıyla sınırlanamaz. Biz daha kapsamlı dahil olmak istiyoruz bu sürece. Dikkatli dinlemeliyiz, ortak zeminler yaratmalıyız. Aynı fikirde olmasak bile saygılı olamayız. ABD, Müslüman Amerikalılar tarafından da zenginleştirildi.. Birbirimizin ötesinde konuşamayız, etrafımıza güvensizlik duvarları öremeyiz. Ortak zemin bulmamız gerekiyor, birbirimizin bakışlarına saygı duymamız gerekiyor, fikir birliği kurmasak bile." diyebilen..
*"Amerika'nın bazen bencilleştiğini ve kabalaştığı gibi bir algılayış olabilir, Amerika da mükemmel değildir." diye günah çıkartan..
*Ama, insan haklarına sahib çıkmak istiyor gözüken, ama aynı zamanda Irak'taki işkenceleri destekleyen eski CIA'li John Brennan'ı terör mes"eleleriyle ilgili başdanışmanı olarak vazifelendiren...
*Abdullah Gül"e Abdullah diyecek ve Gül"ün de kendisine Barack diye hitab ettirmenin zeminini hazırlayacak kadar, mütevâzı" bir görünüm vermeye çalışan..
*Hem, sıradan birisi olduğunu ve hem de sıradan birisi olmadığını gösteren.. Yani, ince taktikleri, muhatablarında ürkütme duyguları meydana getirmeden sergileyebilen ve herkese ve her kesime mavi boncuk gösteren.. Kazı bağırtmadan yolmak taktiğiyle hareket eden..
*
Evet, Amerika"lı bir yazarın da belirttiği üzere, "maço ve zorba" bir görünüm vermemeye çalışan bir diplomasiye ağırlık veren ve Amerika"nın eski başkanlarından Theodor Roosevelt"in dış politikasını "Tatlı konuşalım, ama, büyük bir sopa taşımayı da ihmal etmiyelim.." sözü çerçevesinde hareket eden; adındaki Hussein"i bile, hem Amerika"nın sevimli gösterilmesi için ve de kendi geçmişini sorgulamasını Amerika"lı "beyaz insan"lara yaptırmak istercesine ısrarla belirten ve amma, bundan dolayı, müslümanlar arasında da sempati toplayabileceğini düşünen bir Obama.. (Halbuki, biz Şerif Huseyn"den, Saddam Huseyn"e ve Ürdün Kralı -müteveffâ- Huseyn"e varıncaya kadar, ne Huseyn"ler gördük..)
Barack Hussein Obama"nın da; çikolata renkli bir güvercin görünümlü bir leşkargası olmayacağını kim garanti edebilir?
Onu, nice leş kargalarının, yarasaların tüneği olan Beyaz Saray"a getiren sistem, o istese bile, serbest bırakır mı? Başkalarını da, benzer mentalite içinde değerlendirebiliriz.. Hiç bir sistem, kendisini dinamitleyecek olanlara fırsat vermek istemez..
Ama, o sistemlerin kaptan köşklerinde bulunanların, o yönetim mekanizmasını, halkların daha az zararına kullanmak gibi bir çabaları da etkisiz olmaz değildir..
haksöz