Bir kadın, niye “makyaj” yapar?..
Eğer “güzel” değilse, elbette “güzel görünmek” için... “Güzel” ise, “daha cazip görünmek” ve “dikkat çekmek” için!..
Bir kadın, niye “estetik” yaptırır, ya da niye “silikon” veya “botoks” yaptırır?.. Eğer “fiziki bir rahatsızlığı” yoksa, “daha şuh” olmak ve “dikkatleri daha fazla üzerine çekmek” için!..
Zira, “normal” bir kadın, yani “kendisiyle barışık” bir kadın; ne “makyaj”a başvurur, ne de “silikon” ve “botoks”a!..
Kendisini “çirkin” bulan bir kadın; sadece “makyaj”la yetinmez, “silikon” ve “botoks”tan tutun da, “vücudunu gerdirmeye” kadar, her yola başvurur!..
Uzun lâfın kısası;
Bir kadının “fiziki bir rahatsızlığı” olmadığı halde vücudu üzerinde “operasyon” yaptırması, eğer “kocasına karşı güzel görünme” kaygısı taşımıyorsa, bir “pazarlama” amacından söz edilebilir...
NİÇİN KULVAR DEĞİŞTİRİLİR?
Sadece “kadınlar” mı, “erkekler” için de aynı durum geçerlidir... Hatta, sadece “kadınlar” ve “erkekler” değil, “gazeteler” ve “partiler” için de aynı değerlendirmeler yapılabilir.
Bir gazete; yıllardır sürdürdüğü “yayın politikası”nı terkediyor, yani “rota” değiştiriyorsa, bu demektir ki; içeride bir “rahatsızlık” var... Gazete “satmıyor” olmalı ki, “kulvar değiştirmek” zorunda kalıyor... Bir gazetenin, önce “logo”sunu, sonra da “rota”sını değiştirmesi, “dikkat çekmek” ya da “tiraj almak” dışında bir sebeple izah edilebilir mi?..
Dedik ya;
Aynı durum “siyasi partiler” için de geçerlidir... Bir parti; “daha fazla oy alabilmek” için, kuruluşundan bu yana sürdürdüğü “politika”ları terkediyor ve bir anlamda “kendini inkâr” edip, “kulvar” değiştiriyorsa, bunun şöyle bir sebebi vardır:
Bu değişiklik; “Ben çirkinim... Bu çirkinlikle de evlenmem mümkün değil... Evde kalmaya mahkûmum” diyen bir genç kız gibi, “Beni kimse dikkate almıyor... Bu gidişle asla iktidara gelemem, sittin sene muhalefette kalırım” deme anlamına gelir!..
HDP’Yİ NİYE KURDULAR?
Tıpkı, bir ay önce BDP’nin, dün de CHP’nin yaptığı gibi!..
Malûm, Ekim ayının sonlarına doğru, “HDP” adlı bir partimiz daha oldu... Daha doğrusu, “Öcalan’ın bir partisi daha” oldu!..
Herkesin bildiği gibi;
Abdullah Öcalan birkaç yıl önce talimat vermiş, yeni bir çatı yapılanmaya gidilmesini istemişti. 12 Haziran seçimlerinde denemesi yapılan işbirliği, HDP’nin kurulmasıyla somut bir adıma dönüşmüş oldu.
Peki BDP varken, niçin yeni bir parti kurduruldu?
BDP neyi yapamıyordu veya eksik yapıyordu ki böyle bir yapılanmayla bu sorun aşılmaya çalışılıyor?
Acaba gerçekten bir sorun algısı var ve yapısal bir dönüşümle bu giderilmek mi isteniyor, yoksa sadece göstermelik bir imaj operasyonuyla mı karşı karşıyayız?
BDP’nin bir kısım handikaplar yaşadığını biliyoruz. Acaba yeni parti bu handikapları ne derece aşabilecek?
Mesela; ayrıştırıcı kimlik siyasetinden kurtulabilecek mi?
Protest, isyankar, reddiyeci, çatışmacı, kavgacı siyaset tarzını bırakabilecek mi?
Halkın değil, örgütün ağzına bakan, dağdaki adamın ipoteğinde hareket eden, örgütün yedeğinde kalan bir uzantı olmaktan çıkabilecek mi?
Türkiye’nin bütün kesimlerine kucağını açabilecek ve tüm sorunlarını dert edebilecek mi?
Örgütsel tasalluttan kendisini kurtarıp özgür bir siyasi parti haline gelebilecek mi?
Siyasi ve hukuki meşruiyet çizgisinde olmayı önemseyebilecek mi? İdeolojik bağnazlık yerine hizmeti öne çıkarabilecek mi?
Sorunun değil çözümün tarafı olabilecek mi?
Star’dan Yalçın Akdoğan, 29 Ekim 2013 tarihli yazısında; “BDP başarılı idiyse, HDP’ye ne gerek vardı?” diye soruyor ve cevabını da kendisi şöyle veriyordu:
“BDP’ye oy veren kesimler gerçekten böyle bir ihtiyaç hissediyor mu veya böyle bir talepte mi bulundular?
HDP de BDP gibi kimlik siyaseti yapacaksa, çatışmacı bir dil kullanacaksa, emir kulu olacaksa, ‘küçük olsun benim olsun’ yaklaşımını sürdürecekse, siyasi rekabeti savaş zannedecekse yeni bir partiye ne gerek vardı?
Öcalan, BDP’nin yüzde 6’ları geçemeyerek kısır döngü içine girdiğini görmüş olsa gerek, yeni bir açılım getirmeye çalışıyor. Kendi adamlarının yapamadığını düşündüğü sıçramayı sol/sosyalist aşılamayla yapmaya uğraşıyor.
HDP’nin toplumsal ihtiyaç ve taleple ortaya çıkmadığı biliniyor. Yani bir halk hareketi veya bir siyasi düşünce grubu partileşiyor değil.
(...)
Marjinal bir partiyi marjinal sola açmak, açılım anlamı taşımaz.”
Evet, Yalçın Akdoğan’ın da dediği gibi, zaten “marjinal bir parti” olan BDP’yi, HDP adıyla “marjinal sol”a açmak, bir “açılım” değil, “sarkan göğüs”leri “silikonlamak”tır!..
Lâfı uzatmayalım;
BDP’nin, “HDP’lileşme”si, bir “ölü doğum”dan başka bir şey değildir!..
CHP’DEN SOL’A VEDA!
BDP’nin, “marjinal sol”a açılması, bir “ölü doğum”dur da, CHP’nin “sağa açılım”ı, bir “ölü yüzü pudralama” değil midir?..
Efendim, bugünkü “Akit’in manşetinde” de yer aldığı gibi, CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu, Salı günkü CHP Grubu’nda yaptığı açıklamada demiş ki;
“Ayrışma lüksümüz yok... Eski demokratlara, Doğru Yol, ANAP’lılara sesleniyorum: Ülkenin nereye gittiğini görüyoruz. Hepimizin sorumluluğu var. Beraber olup mücadele edeceğiz.”
CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu çağrısı ile neyi ve kimleri kastettiği daha sonra anlaşıldı.
Ortaya çıktı ki;
Kemal Kılıçdaroğlu; Hüsamettin Cindoruk, Cavit Çağlar, Necmettin Cevheri, Nahit Menteşe ve İsmet Sezgin’in de aralarında bulunduğu eski bakan, milletvekilleri ve genel başkan yardımcılarını partisinde görmek istiyor... Bu isimlerle bir araya gelip, yemek yiyecek olan Kılıçdaroğlu, adı geçen isimlere birlikte hareket etme teklifinde bulunacak.
Peki, ne demektir bu:
Demektir ki;
“Bugüne kadar laiklik dedik, Atatürkçülük dedik, devrimler dedik, ilericilik dedik... Dedik oğlu dedik ama; bir türlü iktidar olamadık... Şimdi kulvar değiştiriyor ve umudumuzu; içi geçmiş, pardon vadesi dolmuş, pardon; hepsi birer canlı cenazeye dönmüş sağcılara bağlıyoruz... Artık İnönü ve Ecevit’in rotası olan Orta’nın Solu’na veda ediyor, Orta’nın Sağı’na geçiyoruz!.. Yine iktidar olamazsak, seyreyleyin gümbürtüyü!”
Evet, aynen bu demektir...
CHP; Kemal Kılıçdaroğlu’nun Salı günkü ifadesiyle demiştir ki;
“Ne sağcıyım, ne solcu.
Futbolcuyum futbolcu!”
BU, DEMİREL PROJESİ’DİR!
Hemen söyleyelim ki;
BDP’nin yerine kurulan HDP, nasıl ki bir “Abdullah Öcalan prodüksiyonu”dur, “CHP’nin Sağ’a açılımı” da, bir “Süleyman Demirel prodüksiyonu”dur!..
Kılıçdaroğlu da dahil, hiçbir CHP’li, bu “açılım”ın, “özgün bir proje” olduğunu iddia edemez... Bu proje; Süleyman Demirel, ya da onun da üstünde bulunan “mahfil ve odak”ların projesidir.
Süleyman Demirel, 2011 seçimlerinde, nasıl ki Mehmet Haberal ve Sinan Aygün başta olmak üzere “11 eski DYP’li ve ANAP’lı”yı CHP’nin içine sokmuştur, şimdi de Hüsamettin Cindoruk, İsmet Sezgin ve Cavit Çağlar gibi “sağcı”ları CHP’ye monte ederek, hedefine ulaşmaya çalışmaktadır.
Şahsen ben, bu “proje”nin, bir “Demirel projesi” olmaktan da öte “uluslararası bir proje” olduğunu düşünüyorum...
Ne var ki;
Bu proje, “ölü yüzü pudralamak”tan öteye gidemez!..
Öyle ya;
Adı geçen isimlerin bazıları, birer “canlı cenaze”dir ve “yürümekten bile aciz”dirler...Kendileri yürüyemeyen adamlar, acaba CHP’yi nasıl yürütecek, anlayamadım!..
“ASIL” VE “FOTOKOPİ”LER!
Dahası;
Toplumun önünde AK Parti gibi bir “asıl”, bir “orijinal” varken, “sağcılaştırılmış CHP” gibi bir “fotokopi”ye kim inanır, kim oy verir?..
Ama, “açılım”da yine de kararlı iseler; DYP’den ayrılıp, yeni parti kurarak “28 Şubat Darbesi”nin önünü açan Hüsamettin Cindoruk ile, “Devlete vergi verecek kadar enayi değilim” diyen Cavit Çağlar gibi isimler, CHP’ye hayırlı olsun!..
Fakat, herkes bilsin ki;
“Makyaj” da yapsa, “silikon” veya “botoks” da yaptırsa, CHP, “eski CHP” olmaktan kurtulamaz, kurtarılamaz!..
Zira, “silikon”lu veya “botoks”lu bir kadın, nasıl ki “mimik”lerini kaybeder ve bir “robot” gibi “hissedemez” hâle gelirse, “silikon ve botoks” ile şişirilmeye çalışılan CHP’den de, olsa olsa “robot” olur!..
Evet, “kumanda düğmesi Süleyman Demirel’in elinde” olan bir robot!..
Gerisi lâf-ı güzaf!..
Yunanistan’ın ocağına incir ağacı diken adam!
Biliyorsunuz; Yunanistan eski Başbakanı ve aynı zamanda Sosyalist Enternasyonel Başkanı olan Yorgo Papandreu, 12 Kasım günü “Gezi Parkı”na giderek, CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’la birlikte bir “çam fidanı” dikmişti.
Umut Oran, dün İstanbul Valiliği’ne müracaat edip, demiş ki; “12 Kasım 2013’te eski Yunanistan Başbakanı ve Sosyalist Enternasyonel Başkanı Sayın Yorgo Papandreu Valiliğiniz yetki alanı içerisindeki Gezi Parkı’na bir ziyaret gerçekleştirmiş, bu ziyaret kapsamında ülkeler arasındaki dostluğu ve barışı simgelemesi için bir ağaç dikimi gerçekleştirmiştir. Barış ve dostluğu simgeleyen bahse konu ağacın korunarak, yaşatılması hususunda gereken önlemlerin alınması için gereğini rica ederim.”
Tamam, o fidan korunsun korunmasına da; bu fidan, niye Yorgo Papandreu’ya diktirildi, onu anlayamadım... Gezi Parkı’na “çam fidanı” diken Yorgo Papandreu adlı bu adam; “Yunanistan’ın ocağına incir ağacı diken adam” değil miydi?..
“Yunanistan’ı batıran adam”ın, “Gezi Parkı’na fidan batırması”, bana, pek hayra alâmet gibi gelmedi!..
yeniakit