Bugün size iki “paşa”dan söz edeceğim. İkisinin adı bir garip. Bu iki değerli insanın iki garip “adı” var ve bu adlarla şöhret bulmuşlar.
Bunlar hayali kişiler değil, gerçek kişiler.
Mesela “Öküz Kara Mehmed Paşa” 1550 senesinde İstanbul Karagümrük’te dünyaya gelen Mehmed, Enderun Mektebi’nde eğitim görmüş. Neredeyse fetihten tam 100 yıl sonra yaşamış arif bir insan. Siyasi hayatı iniş ve çıkışlarla doludur. 1619 senesinde Haleb Valisi iken 69 yaşında Haleb’de vefat etmiş. Mezarı Şeyh Bekir Zaviyesi yanındadır. Allah rahmet eylesin.
7-8 Hasan Paşa’ya gelince o daha genç. 1831’de Çorum’da doğmuş ve 23 Ocak 1905’de İstanbul’da vefat etmiş. Yani benim dedemin gençliğinde 7-8 Hasan Paşa Abdulhamid Han’ın en güvendiği iki kişiden biri imiş.
Aralarında nerede ise 3 asır var.
Konum bu kişilerin hayatı değil. Bu iki kişinin siyasi tecrübelerinden bugün nasıl yararlanırız.
Özellikle 7-8 Hasan Paşanın yaşadığı dönem çok zor bir dönem. Biri yükseliş, öteki çöküş döneminin iki ilginç karakteri. Biri Enderun eğitimine sahip, ötekisi Anadolu’nun bağrında bir demirci ustası olan babasının yanında çıraklıktan yükselip gelmiş. Öküz Kara Mehmed Paşa veya Öküz Damad Mehmed Paşa 1. Ahmed döneminde 17 Ekim 1614-17 Kasım 1616 ve 2. saltanatı döneminde 18 Ocak 1619-23 Aralık 1619 tarihleri arasında üç yıl, yedi gün sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır.
Peki, bu iki kişi neden bu isimlerle anılıyorlar.
Önce Öküz Damat Kara Mehmed Paşa. Bir rivayet “Öküz” lakabının babasının Karagümrük’te Öküz Nalbandı olduğu ile ilgilidir. Meslek bağlantılı ironik bir isim olabilir denilmektedir. Bir başka rivayete göre “Öküz”, “Og(k)uz”dan galat olarak geçmiştir.
7-8 Hasan Paşaya gelince, güya okur-yazarlığı yokmuş da, Latincedeki 7 ve 8, Osmanlıcada Latin alfa-betasındaki “V” harfi ve onun tepe aşağı yazımı şeklindedir. Yani, “7-8 Hasan Paşa”nın imzası Osmanlıca yedi(٧) ve sekiz (٨) rakamlarından oluştuğundan ve 7-8 yazıp arasına bir çizgi çekince 8 (H) ve 7’de (NUN-N) şekline benzetilince aradaki çizgi de (SİN-S) olunca, “Hasan” yazısı ortaya çıkıyor. Ondan dolayı paşaya “7-8 Hasan Paşa” denmiş.
Mehmet paşa, Kahire’yi imar eden ve Mısır’ın vergi düzenini ıslah eden adamdır. 4.5 yıl Mısır Valiliği yaptıktan sonra 1611’de İstanbul’a döndü ve Ocak 1612’de Sultan I. Ahmed’in kızıyla evlenerek saraya damat oldu. Aynı zamanda Kaptan-ı Derya olan paşa, görevi sırasında Malta ve Floransa filolarını perişan etmiştir. Daha sonra Sadrazam oldu, ardından azledildi. Son görevi Haleb Valiliği oldu ve orada vefat etti. Mısır, Şam, Akdeniz kıyı devletleri ve sarayı yakından tanıyan biridir. Dönemi ve siyasi kişiliği aslında bugüne ışık tutan birçok hatırayı içinde barındırır.
7-8 Hasan Paşaya gelince, Çorum’un Kuşsaray köyünde doğdu. Askerlik vazifesiyle İstanbul’a geldi. Kırım Savaşı’nda yararlılıklar gösterince “çavuş” oldu. Cesur, akıllı ve dürüst kişiliği ile Arnavut ve Çerkezlerin ağırlığında olan muhafız alayına tayin edildi.. “Muhafız” olarak katıldığı hac seferi sonrasında, bindikleri gemiyi batmaktan kurtarınca, Abdülmecit tarafından rütbesi mülazımlık (teğmen) olarak yükseltildi.
Abdülaziz’in saltanatında Ağa payesiyle Beşiktaş karakol komutanı oldu. Dindar kişiliği, Abdulhamid’e bağlılığı ile tanınır.. 2. Abdulhamid’i devirmek için Çırağan baskını sırasında çıkan çatışmada isyancıların elebaşı Ali Suavi’yi sopayla kafasına vurarak öldüren Hasan Ağa’ya bu olaydan sonra paşalık (generallik) unvanı verildi. 93 Harbi’nde Kafkas cephesinde büyük yararlılıklar gösterdi. Kanlıca’daki Yedi Sekiz Hasan Paşa Yalısı diye bir yalı var. Paşa sanıldığı gibi tahsili olmayan değil, ama çıraklıktan başlayıp zirveye tırmanan bir isim.
Gelelim, bu kişilere verilen bu isimle ilgili anlatılanlara. 7-8 Hasan Paşaya eski bir arkadaşı gelmiş “Paşam demiş, senin ilmi siyaset tahsilin yok, bunca karışık işleri nasıl hallediyorsun. Padişah size bu kadar itibar ediyor ve sizi paşa yaptı?” demiş. Paşa, gülmüş; “çok basit bir formül buldum” demiş. “Önce def-i mazarrat lazım, İngiliz sefirini davet ediyorum ya da ziyaret ediyorum. Memleket meselelerinden söz açıp, ‘şöyle meselelerimiz var, siz ne dersiniz, sizde bu tür sorunlar nasıl çözülüyor’ diye sorarım. Hani kitapta “Onlara benzemeyin, onlar size bir haber getirdiklerinde onu araştırmadan itibar etmeyin der ya, o hesap, ardından aynı şekilde Rus sefiri ya da ilgili bir yabancı sefirin fikrini sorar, yol göstermesini isterim. Sonra bunlar üzerinde düşünürüm. İlmine itibar ettiğim ve tecrübesine güvendiğim, feraseti ve kalp gözü açık zatlarla istişare eder ve genellikle de, yabancı sefirlerin dediklerinin tam tersini yaparım. Gördüğün gibi tesbitlerim ve kararlarımda isabet söz konusudur.” Buna 7-8 Hasan Paşa mantığı denir? İslam öğretisi de cahiller, zalimler, fasıklar, kâfirler, münafıkların yani şeytanın peşinden gidenlerin yaptıklarının ve söylediklerinin aksini yapmaktır. Onlara benzememektir.
Öküz Paşa ile ilgili anlatılan bir fıkra da şöyle: Paşa bir gün etrafındaki VIP’le(!?) oturmuş sohbet ederken, bir öküz mekanın kapısını kafası ile itip, içeriye göz attıktan sonra, “mööö” diye bağırıp çekip gitmiş. Çevresindekiler gülüşmüşler, aralarından biri “Paşam ne dedi, biz anlamadık” demiş. Paşa da, “Benim geldiğimi duyunca gelmiş, hoş geldin dedi, sonra etrafımdakilere bakıp ‘sen bizden olmasına bizdensin de, bunca eşeği niye başına topladın’” diye sordu demiş.
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Her iki aziz insana da Allah’tan rahmet diliyorum. Dilerim onların aziz hatıraları, yaşadıkları zamanda katlandıkları güçlükler, kendilerinden sonrakiler için baht kaynağı olsun. Zira tarih övgü ya da sövgü kitabı değil, bir toplumun ortak hafızası, tecrübeler birikimi ve ibret dersidir. Selam ve dua ile.