Öldürürken, elleri titremedi... Ölünce de, benim yüreğim titremedi!

Hasan Karakaya

Tarih 14 Eylül 1966...

Kışın “okul”da, yazın “tütün”deyiz!..

O gün; “tütün tarlası”nda, tütün kırıyorum... Yanı başımda da “radyo”, TRT Uzun Dalga’yı dinliyorum.

O yıllarda, radyoda “Arkası Yarın” tiyatroları olurdu... Sabahları “09.40’da”başlar, “10.00’a” kadar sürerdi.

Bugünün “dizi film”leri neyse, o günlerin “Arkası Yarın”ları da oydu...

İlgiyle takip ederdik... Zaten, “radyo”dan başka eğlencemiz de yoktu!.. Bizi, o dağ başında, “dünyaya bağlayan” radyo idi...

“14 Eylül 1966 sabahı”nda, radyoda bir “gariplik” vardı... “Cenaze müziği”ne benzer bir müzik vardı...

“Saat 09.40” oldu, ama “Arkası Yarın”dan ses-seda yok!..

Beş dakika geçti, yine yok!..

“Ne oldu acaba?” diye merak ederken, “saat 10.00” oldu...

Derken, “haber”lere geçildi...

Ve ilk haber:

“Bir yıla yakın süredir bitkisel hayatta olan 4. Cumhurbaşkanımız Cemal Gürsel’i kaybettik!”

O an, “havalara zıpladığımı” çok iyi hatırlıyorum... Öyle ya, bir “darbeci”ölmüştü!..

Adnan Menderes’i, Fatin Rüştü Zorlu’yu ve Hasan Polatkan’ı idam sehpasında sallandıran, Türkiye’yi “yokluğa ve yoksulluğa mahkûm” eden, hatta insanları bir “kibrit”e bile muhtaç eden bir adam ölmüştü!..

O yıllarda;

Henüz “ortaokul öğrencisi”ydim...

Neler çekmiştik, neler!..

Ama, hepsinden önemlisi;

“Menderes, Zorlu ve Polatkan’ı idam sehpasında sallandırması”ydı!..

Bir “öfke” vardı içimde!..

İşte bu yüzden de; öldüğünü duyunca, havalara zıpladım!.. Bir“darbeci”den nihayet kurtulmuştuk...

ELLERİ HİÇ TİTREMEDİ

Dün, A Haber’de; “Kenan Evren’in öldüğünü duyduğunuz an, nasıl bir his yaşadınız?” diye sordular!..

O an, “Cemal Gürsel’in öldüğü an”la ilgili duygularım ve yaşadıklarım geçti gözlerimin önünden...

Ama, yine de;

“Sevinmedim ama, üzüldüğümü de söyleyemem” dedim...

Nasıl üzüleyim ki?.. Yüreğim, nasıl “cız” etsin, nasıl burkulsun ki?..

Üzülmedim işte...

Niye üzülmedim?..

Çünkü Kenan Evren diyordu ki;

“Benim dönemimde 36 kişi idam edildi... O idam kararlarını imzalarken, ellerim hiç titremedi. Onların niye idam edildiğini bir bilseniz... İdam edilen kişiler 4 kişiyi 12 Eylül’den önce işkence yaparak, kulaklarını keserek, gözlerini bıçakla oyarak öldürdü. Bir kısmı kahve taradı, masum vatandaşların içinde bulunduğu otobüsleri taradı. İnzibat erini sırtından vurup öldürdüler. 

Bunlar idam edildi. İdam kararını ben vermedim, kanunlar ve yasalar çerçevesinde sivil ve askeri hâkimler verdi... İdam kararı hâkimler tarafından veriliyor, ancak Meclis’te onaylanmıyordu... İdam kararı veriliyorsa, bence uygulanmalı. Ben de idam kararını onayladım. Bu yüzden, hiç vicdan azabı da duymadım.”

O gün, onun eli titremedi,

Bugün de benim yüreğim titremedi!..

Öyle ya;

“Senin, gençleri öldürürken elin titremedi ise, sen ölünce de benim yüreğim titremedi!”

Olayın, özü ve özeti budur!..

AYNI SİLAH, 2 FARKLI ELDE!

Kenan Evren deyince, benim aklıma; “Netekim” ve “Asmayalım da, besleyelim mi?” sözlerinin yanı sıra, “Şartları olgunlaştırmak” sözü gelir...

Malûm, “11 Eylül 1980 akşamı”na kadar, bu ülkede “oluk oluk kan”akıyor, günde ortalama “25-30 genç” ölüyordu!..

Gençler, birbirlerini öldürüyordu!..

Ama, nasıl?..

Sabahleyin “ülkücü” gencin eline tutuşturulan “silah”la solcu bir genç öldürülüyor, öğleden sonra da “aynı silah” bu defa “solcu” gencin eline tutuşturuluyor, o da ülkücü bir genci öldürüyordu!..

Böyle böyle, öldürülen genç sayısı binlere ulaşmıştı!..

Peki, niye?..

Evren, bunun sebebini yıllar sonra açıklayacak ve diyecekti ki;

“Darbe şartlarının olgunlaşmasını bekledik!”

Yani, “gençler ölmeli”ydi ki, şartlar olgunlaşsın ve “darbe” yapılabilsin!..

“11 Eylül 1980 akşamına kadar oluk oluk akan kanın, 12 Eylül 1980 sabahında bıçakla kesilir gibi kesilmesi bundandır!”

Adama sorarlar;

“Sıkıyönetim, aynı sıkıyönetim!.. Güvenlik güçleri, aynı güvenlik güçleri!.. Yetki, aynı yetki!.. 12 Eylül’de durdurduğun kanı, 11 Eylül’e kadar niye durdurmadın?”

“BİZİM ÇOCUKLAR BAŞARDI!”

Durdurmadılar, çünkü;

“Şartlar olgunlaşmalı”ydı!..

“Daha çok kan akmalı” ve millet “Tek çare ordu” deme noktasına gelmeliydi ki, “darbe” yapabilsinler!..

Bekledikleri de oldu!..

“Şartlar olgunlaştı” ve darbeciler yönetime el koydu!..

“Amerikan medyası”nın; hem de “henüz tanklar yürümeye başlamadan”çok çok önce, gece yarısı haber verdiği gibi; “Bizim çocuklar, işi başarmıştı!”

Peki, Amerika; “Bizim çocukların işi başarmasını” niye istiyordu?..

Çünkü, Yunanistan’ın;

“NATO’ya geri dönmesi” gerekiyordu!..

İşte, “Yunanistan’ın NATO’ya geri dönmesi” için Evren ve arkadaşlarına yaptırılan bu darbe, “yüzlerce gencin ölmesine, binlercesinin yaralanmasına ve yine binlercesinin zindanlarda çürümesine” yol açtı!..

12 EYLÜL’ÜN BİLANÇOSU

Buyrun, işte 12 Eylül’ün bilançosu:

l7 bin kişi için idam istendi.

l517 kişiye ölüm cezası verildi; idam edilmeleri istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderilirken, 49 kişi idam edildi.

l650 bin kişi gözaltına alındı.

l98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı.

l30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.

l388 kişiye pasaport verilmedi.

l14 bin kişi vatandaşlıktan çıktı.

l30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına çıktı.

l300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

l171 kişinin işkenceden öldüğü belgelerle kanıtlandı.

l937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.

l23 bin 667 dernek faaliyeti durduruldu.

l3854 öğretmenin, üniversitelerde görevli 120 öğretim üyesinin ve 47 hakimin işine son verildi.

l1402 sayılı yasa nedeniyle 9 bin 400 kişi kamu görevinden atıldı ya da sürüldü.

lGazetecilere toplam 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

lİstanbul’da gazeteler toplam 300 gün yayınlanmadı.

l49 ton gazete, dergi ve kitap sakıncalı olduğu için imha edildi.

“HAKKIMIZI HELÂL ETMİYORUZ!”

Hele söyleyin;

Tüm bunları yaparken, “elleri titremeyen, hiç vicdan azabı duymayan” bir adamın arkasından, bu milletin hiç dudağı titrer mi?.. Ağlamaklı olur mu?.. Vicdan azabı duyar mı?..

Gördünüz işte; hiç kimsenin sesi titremedi, hiç kimse vicdan azabı duymadı!..

Tam aksine;

Dün Ahmet Hamdi Akseki Camii’nde kılınan “cenaze namazı”na sadece“bürokratlar” katıldı, “millet”ten kimse katılmadı...

İmam efendi sordu;

“Hakkınızı helâl ediyor musunuz?”

12 Eylül mağdurları haykırdı:

“Hayır, hakkımızı helâl etmiyoruz!

Haram olsun!..

Onu affetmiyoruz,

Lânetliyoruz!”

Gördünüz ya;

“Diktatör ve despot” da olsa, hiç kimse, bu dünyaya kazık çakamıyor ve nihayetinde, “öldüğünde” de, hiç kimse “İyi bilirdik” demiyor!..

Bu, “Evren’in şahsında, bütün darbecilere, cuntacılara ve diktatörlere gösterilen bir tepki”dir ve bundan bir “ibret dersi” çıkarılmalıdır!..

Görmelidirler artık; millete “höt-zöt” demekle onların kalbine girilemiyor, sevgileri kazanılamıyor!..

RAHMET DİLEYENE BAK!

Peki, Evren’i seven “darbeseverler” hiç mi yok?.. Elbette var!..

Onlar, “Evren’in uçağı”nda, “kaçak sigara” muhabbeti yapıp, Evren’e;“Millet sizi baba gibi görüyor!.. Biz de rahat nefes aldık sayın devlet başkanım!.. Ayrıca, CHP’yi kapatmanız da çok iyi oldu” diyen“yalaka”lardır, “embedded”lerdir!..

Onlar üzüldü Evren’in ölümüne!..

“Ölünün arkasından bile konuştular” diye manşet atanlar oldu... Be dangalaklar, “ecdadımıza sövenler” sizler değil misiniz?”

Bu “embedded” ve “yalaka”lar, hem üzüldüler, hem “Allah rahmet eylesin” diye yazılar yazdılar!..

Tıpkı Evren gibi; biz, onları da çok iyi biliyor, çok iyi tanıyoruz...

Şu hâle bakın;

Hayatları “Allah’a isyan”la geçen, “Allah” diyen insanları aşağılayan, horlayan, ötekileştiren ve “zenci” muamelesi yapan bu adam ve madamlar, bugün kalkmış; “Allah rahmet eylesin” diyorlar!..

Ulan, “Allah’a isyan” eden siz değil misiniz?.. İsyan ettiğiniz Allah’tan, bugün kalkmış “rahmet” diliyorsunuz?..

Güler misin, ağlar mısın?..

ANAYASA’SINI DA GÖMÜN!

Evren’den söz açmışken, muhalefete de bir çift söz söylemek istiyorum:

“Evren öldü ve cenazesi dün gömüldü ama, 1982’de, bu millete dayattığı Darbe Anayasası, 35 yıldır yürürlükte!..

Hükümet’inden muhalefet partilerine kadar, dün Evren’in cenaze törenini madem ki boykot ettiniz, o halde, gelin Evren’in dayattığı Anayasa’yı da değiştirin!..

Askerlerin dayattığı anayasayı değiştirip, bir Sivil Anayasa yapın ki; Evren’in gömülmesi gibi, Anayasa’sı da gömülsün!”

“Evren’in cenaze törenini boykot”, darbeye karşı bir “tavır”dır, herkesi kutluyorum... Ama artık, onun dayattığı Anayasa da boykot edilmeli, o da“tarihin çöp sepetine atılmalı”dır!..

İşte bu yapılırsa;

Evren, tam ölmüş olur!..

Ve ben;

Cemal  Gürsel, 14 Eylül 1966’da öldüğünde, nasıl havalara zıplamışsam;“Yeni Anayasa” Meclis’ten geçtiğinde de, yine sevinecek, yine havalara zıplayacağım!..

9 Mayıs “Evren’in ölüm günü”ydü...

7 Haziran ise;

“Yeni Anayasa’nın doğum günü” olsun!..

Hadi, sevindirin milleti...

 **************************************************************************************

Asgari ücret yarışı... Yok mu arttıran?.. Ya da, TÜSİAD niye sus-pus?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin de dediği gibi; muhalefet partileri; sanki “müzayede salonu”ndaki görevlinin;“Yok mu arttıran?” demesi gibi; “asgari ücreti arttırma yarışı” içindeler!.. Kimi “1500 lira” diyor, kimi “1800”, kimi de “5 bin” lira!..

İyi de, “asgari ücreti devlet vermeyecek” ki!.. Bu para, “özel sektör”ün cebinden, yani “işveren”in cebinden çıkacak!.. Peki, Hükümet; “asgari ücret 10 bin lira olacak” dese, “işverenler” bunu kabul eder mi?.. Asgari ücret ne kadar artarsa, o kadar işçi “kapının önüne” konulur, onbinlerce insan “işsiz” kalır!..

Yani, “şu şartlarda”, asgari ücretin artması, “işçinin aleyhine” olur!.. Peki, bu vaatlerin “akıl dışı” olduğunu ve “gerçekçi” olmadığını, TÜSİAD başta olmak üzere, diğer “işveren kuruluşları” bilmiyor mu?.. Bal gibi biliyorlar!.. Ama, her ne hikmetse, “ses”leri çıkmıyor, “dut yemiş bülbül gibi”, susuyorlar!..

Acaba niye?.. “Nasıl olsa muhalefet iktidara gelemez” diye düşündükleri için mi yoksa; “CHP bizim partimiz!.. İktidar olursa, nasıl olsa yola getiririz!” diye düşündükleri için mi?.. “Suskun” kalmalarının sebebi, acaba “AK Parti’ye oy kaybettirmek” mi?..

Galiba, her üçü de... Ama, “muhalefete aldanan” insanlara “gerçek”leri açıklamaları gerekmez mi?.. 

“Her salataya maydanoz” olan ve sık sık açıklamalar yapan TÜSİAD, bu süreçte, niye sessiz?!?..

yeniakit