Olmaz demeyin...

Merve Kavakçı

LBJ, Amerikan başkanı Lyndon Baines Johnson’ın kısaltılmış adıdır. Texas’ın bir köyünden çıkıp, ülkesinin başkanlığına yükselmiş bir kişi. Asıl mesleği öğretmenlik. Öğretmenliğin kendisine yetmediğini anlayınca kenarından, köşesinden, siyasete bulaşmış ve yolum bu olacak demiş biri. Önce lokal siyasette kendini göstermiş, sonra da ulusal siyasette. Ama herkesin tahmin edeceği bir yolla seçimlerle yükselerek değil. LBJ Amerikan’ın başkentine geldiğinde bürokrat olmak hedefinde. Karizmatik kişiliği, girişkenliği onun siyasette ilerlemesi için önemli faktörler oluyor. Biraz da Makyevelist olması tabii. Bundan kastım nedir? Değerler konusunda problemli biri aynı zamanda. Yani ahlaki kuralları çiğnemekten çekinmeyen biri. Laf taşımak ve kulak kabartmak onun için önemli meziyetler. Texas eyaletinin başkenti Austin şehrine geldiği ilk akşam, kaldığı misafirhanede on bir defa dişini fırçalamaya gittiği bilinir. Sebep? Her gidişinde lavaboda, koridorda, giriş, çıkışta farklı kişilerle karşılaşması, tanışıp, sohbet etmesi, bilgi edinmesi ve siyaset dünyasına böylece alışmaya başlaması..

Öncelikle bir milletvekilinin sekreteri olarak girer siyasete. Bu arada “küçük kongre” adı verilen ve Amerikan kongresinin bir benzeri olarak yapılandırılmış ve fakat kongrede çalışan görevlilerden oluşan bir kuruluşun da başına geçer. Bir taraftan beraber çalıştığı senatör Hopkins’in işlerine koşturur ve siyasette tecrübe edinir, diğer yandan da resmi anlamda hiçbir geçerliliği olmayan ama siyasi oyunların uygulamaya konduğu küçük kongrede pişer. Johnson, her davranışını kendisine getireceği fayda üzerinden değerlendirir ve aksiyona döker. Mesela, ofisinde çalışma masasının yerini değiştirir ki, içeride senatörün ziyaretçileriyle konuştuklarını duyabilsin. Siyasi ortamlarda katıldığı davetlerde, en girişken, herkesle konuşan yine Johnson’dır. Senatörlerin eşlerini dansa kaldırması, onları iltifatlara boğması ve bu sırada onlardan, eşleri hakkında bilgiler edinmesi de Johnson’ın başvurduğu siyasi oyunlardandır. Sonunda Hopkins’i yerinden eder ve kendisi geçer. Oradan da ver elini Washington…ulusal siyaset serüveni böylece başlar.

Johnson, siyasi liderlik derslerinde okutulan renkli bir şahsiyete sahiptir. Bu özelliklerin iyiliği veya kötülüğü bir başka tartışmanın konusu hiç şüphesiz, ama bu özelliklerin, onu öğretmenlikten başkanlığa taşıdığı ileri sürülür. Vücut dili, insanları küçük düşürücü hal ve tavırları yanındakiler üzerinde hakimiyet kurmasında araç olarak kullandığı bazı unsurlardır, denir.

Şimdi bakıyorum da Donald Trump’da da aynı değilse de benzer özellikleri görmek mümkün. Esiyor gürlüyor ama belki Johnson kadar zeki değil, en azından siyasi zekası aynı değil. Çünkü Johnson daha içten pazarlıklı imiş, sanki. Trump’ın sözlerinin yarısı ağzında, yarısı boğazında ard arda kim görürse aşağılayıcı, ithamkar dilinden payına düşeni alıyor. Kadınlar, şişmanlar, sakatlar, göçmenler, Müslümanlar… Bütün bunlara rağmen Trump’ın ABD başkan adayları arasında hâlâ başı çekiyor olması düşündürücü.

Olmaz olmaz demeyin, her şey olur. 

yeniakit