Ölüm satrancı!

İbrahim Karagül

Suriye'de dün, aralarında çocukların da olduğu seksen altı kişi can verdi. Ölenlerin otuz beşi aynı aileden. Ölümler rakamlarla anılır oldu. Sayı elli, yüz, yüz elli ya da üç, bir şey değişmiyor. Top ateşiyle mi, kurşuna dizilerek mi, bıçaklanarak mı öldürüldükleri de bir şeyi değiştirmiyor. Hula'da öldürülen çocukların kaderi, zaman geçtikçe bütün Suriyelilerin kaderine dönüşüyor.

Şu kadarını rejim öldürdü, şu kadarını adı bilinmeyen gruplar öldürdü, şu kadarı intihar saldırılarında öldü, bu kadarı aşiret kavgasında öldü, ne farkeder. Ölüm sonuçsa ve bu sonuç bütün ülkeyi etkisi altına alıyorsa bize ne düşer? Biz siyasetçi değiliz, karar verici değiliz, plan kurucu değiliz.. Bizler izliyoruz, eleştiriyoruz, sorguluyoruz, anlamaya çalışıyoruz. Buradan, durduğumuz yerden bir tarafın ölümüne sevinip diğer tarafın ya da tarafların ölümüne alkış tutmuyoruz. Yapamayız bunu, yapmamalıyız.

Bir ülkenin çocukları, zulüm ve baskı üzerine kurulmuş bir düzenin ölüm timlerinin önüne atılıyor. Sivillerin, masumların kanı üzerinden bir hesaplaşma yaşanıyor ve "rejim katliam yapıyor" diyerek sorumluluktan kurtulamayız. Rejim zaten kötü, bölgedeki bütün zorba rejimler gibi değişmesi gerekir. Bunda kimsenin kuşkusu, tereddüdü yok. Ancak bunu söylemek bize yetmiyor, ülkenin kan gölüne dönmesinin önüne geçmiyor. "Lanet olsun" bedduaları ölümleri durdurmuyor.

Ne yapacağız şimdi, rejim dönüşene kadar ölümleri normal mi sayacağız? Kim kimi daha fazla öldürdü diyerek istatistik mi tutacağız? Uluslararası irade dediğimiz şeyin harekete geçmesini mi bekleyeceğiz? Bosna'da olduğu gibi, Irak'ta olduğu gibi, Yemen'de olduğu gibi mi? İran'a mı kızacağız S. Arabistan'a mı? Rusya'ya mı kızacağız Fransa'ya mı? "Uluslararası irade" dediğimiz inisiyatifin ölüm diye bir derdi yok, hiç olmadı. Bir ülkedeki kıyımlar hangi sorunun çözümünü dayattı? O masa etrafında toplananların pazarlıkları, hesapları, çıkarları ya da uzlaşmaları bir yere gelmeden ölümlerin duracağını mı sanıyoruz? Bu çevrelerden yükselen merhamet çağrılarının ne kadar anlamsız olduğunu kaç kez tecrübe ettik!

Neden "ölüm satranç" ya da "ölüm oyunu" diyoruz? Suriye'ye bakarak içimiz kan ağlarken ülkelerin pozisyonlarının nasıl bir tiyatroya dönüştüğünü gördüğümüz için. Sadece birkaç günlük gelişmeleri sıralayalım:

Rusya; Şanghay İşbirliği Teşkilatı'nın yapıldığı Pekin'den Suriye ile ilgili bir toplantı çağrısı yaptı. BM Güvenlik Konseyi üyeleri ile birlikte Türkiye ve İran'ın da katılacağı bir toplantı istedi.

Hemen ardından ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Suriye'de akan kandan sorumlu tuttuğu İran'ın böyle bir toplantıya davet edilmesine karşı çıktı. Önceki akşam İstanbul'da Suriye Halkının Dostları Grubu'na mensup 10'dan fazla ülkenin dışişleri bakanları biraraya geldi. Geçiş dönemi ve Esed sonrasının konuşulduğu toplantının Rusya'nın çağrısı sonrası yapılması önemliydi. Clinton, Esed'e görevi bırakma ve ülkeden ayrılma çağrısı yaptı. Keşke ayrılsa ve bu kanlı hesaplaşmaya bir son verilse. Ancak, tıpkı Saddam gibi, Suriye yönetimi bunu yapmayacak. Bölgedeki rejimlerin de liderlerin de karakteri böyle ve bizim coğrafyanın en büyük talihsizliği de bu.

İran, Rusya ve Çin bir tarafta, ABD, Avrupa, S. Arabistan ve Türkiye diğer tarafta. Tarafların safı net. Her ülke durduğu pozisyondan, karşıt güçlerin geri çekilmesi için çalışıyor. Bu bir bilek güreşi ve taraflar birbirini yokluyor. Şam yönetimi de, güçler savaşı içindeki yerini çok iyi bildiği için alabildiğine bu çekişmeye yatırım yapıyor.

Bu boyutu ile Suriye meselesi "Arap Baharı" olmaktan da, demokrasi-özgürlük mücadelesi olmaktan da çıktı. Bir halkın özgürlük-adalet arayışı üzerinden ülkelerin pozisyon almasının, büyük hesaplar yürütmesinin, herkesin kendi planlarını uygulamasının, bırakın ülkeleri farklı siyasi grupların kendi küçük hedeflerini gerçekleştirmeye çalışmasının kurbanı oldu Suriye halkı. Bizler bu kurbanlara üzülüyoruz. Onların ölümleri üzerinden, acıları üzerinden plan kuranlara öfkeleniyoruz.

Türkiye, İran, Rusya arasında çözüm kapıları kapanmışsa Suriye için savaştan başka yol yoktur. Bu savaş işgal de olur iç savaş da. Her durumda ölüm ve acı var demektir. O masalarda ölüm satrancı oynanırken, başkentler birbiriyle hesaplaşırken bizler ölüyoruz.

Bu yüzden bir ölüm oyununun kurbanlarıyız. Hep böyle olduk...

yenişafak