Edebiyatçı-Yazar Hüseyin Akın, Milli Gazete’deki köşesinde eşya ile insan arasındaki ilişkiye ahiret penceresinden güzel bir bakış getiriyor:
Ölüm Var! -Kesin Bilgi, Yayalım!-
Sanatçı Nazan Öncel, birkaç gün önce sosyal medya hesabından dikkat çeken bir paylaşım yapmış. Sanatçı, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda 7 yıldır kendisine hiçbir şey almadığını, diş fırçası dahil kişisel eşyasını 110 parçaya indirgediğini ifade ederek şöyle diyor: “…Hafifledikçe rahatladım. Sırada evi 2+1’e indirmek var. Yolun sonunda iki metre yerde yatıyoruz. ‘Ölüm var, unutma diyorum’ kendime. Ben de geç uyananlardanım.”
Nazan Hanım’ın aydınlanması öyle sıradan bir aydınlanma değil. Eşya kalabalığından kendini sıyırabilmek tecrit ameliyesinin belki de en önemli aşaması. Mülkiyet insanla yaratıcısı arasına girmekle kalmaz, orada oturur ve de kökleşmek ister. Eşya, insanın görüş ufkunu daraltır. Sahici olanın yerine sahtesini ikame eder. Olmak seviyesinin yerini “Sahip Olmak” çokluk ve kalabalığı alır. Erich Fromm’un şu satırlarında ifade ettiği gibi insan sahip olduklarına odaklı yaşıyorsa, onlar yok olup gittiği zaman kendisi de varlığını kaybedecektir:
“Eğer insan yalnızca “sahip olduğu” şeylerden ibaretse, onları yitirdiğinde, kendini de yitirecek, kim olduğunu bilmeyecektir. Böylece yaşamı yanlış kurmanın sonucunda ortaya yenilmiş, moralsiz, yıkık ve acınacak bir insan çıkar. “Olmak” kavramında ise sahip olunan şeylerin kaybedileceğinden doğan endişe ve korku yoktur. Olduğum gibiysem ve kişiliğim “olmak” tarafından belirleniyorsa kimse benden bunu alamaz ve kişiliğimin yıkılması tehlikesi de doğmaz.” (Olmak ve Sahip Olmak - Erich Fromm)
Eşyadan arındıkça insan bu dünyaya ait olmadığı hakikatine yaklaşır. Sahip olduklarının kendi vücudiyetinin bir parçası olmadığını fark eder. Elinde bulundurduğu her ne ise onun sadece emanetçisidir insan. Yaş ilerledikçe ihtiyaçlar azalır yahut ihtiyaç sandığımız şeylerin gerçekte ihtiyaç olmadığını anlarız. Bir gün öleceğini unutan kişi sürekli kendi için yığınaklar yapar. Odasını çöp eve dönüştüren kişi gibidir. Lüzumluyu lüzumsuzdan ayıramadığı için her bir şeye sahip olmak ihtirasıyla gözünün önünü göremez olur.
Ölüm, bütün soruların cevabıdır. Hayat üç şeyle kaimdir; giriş, gelişme ve ölüm. Aydınlanma diye bir şey varsa bu varlığı keşfetmekten ziyade yokluğu idrak etmekle mümkündür. Malda, mülkte ve parada çokluğu yakalamış birinin ömrünün sonundaki yokluğu çözebilmesi kolay değildir. Evrenin en anlamlı varlığı olan insan için onlarca tanım, yüzlerce betimleme yapılabilir belki, ama kanımca en uygun tanım “İnsan, geride bıraktıklarının hülasasıdır” olsa gerektir.
Eşyadan arınmanın asli anlamda bir maneviyata yöneliş biçimi olduğu ne yazık ki çoğumuzun dikkatinden kaçırdığı bir gerçektir. Materyalizmin aynı zamanda maddenin yani materyalin kutsanma biçimi olduğunu ifade etmekten nedense çekiniriz. Evinin bütün odaları gereğinden fazla pahalı ve lüks eşyalarla hıncahınç dolu olan bir dindar kişiliğin kendini madde ötesi dünyaya ait görmesi ne derece inandırıcıdır? İmkânı olduğu halde maddi varlığa tenezzül etmeyen kişi, ontolojik problemini önemli ölçüde çözebilmiş sayılır.
Nazan Öncel, annesinin vefatından sonra hayat ve sahip oldukları konusunda yeniden düşünmeye başlıyor. 2011’de annesinin vefatından sonra yaşadığı boşluk sanatçının silkelenmesine vesile oluyor. Kendi ifadesiyle, varlığının çevresini işgal eden yığınakları aşarak huzura ulaştığını itiraf etmekten de çekinmiyor: “Dedim ki bu kadar fazlalıkla yaşanmaz. İnsan gidiyor, geriye çer çöp kalıyor.” “Olmak” bilincinin “sahip olmak” hırsına galebesinin hayatın içerisinden müşahhas bir örneğidir bu.
Biriktirmek, acınası bir aldanıştır. Her yığınak, stok ve istifte var olanla yetinmemenin ve de ihtiyaçtan fazlasına sahip olmanın doymazlığı vardır. Biriktirme hırsı yaşayanlar kendi cebini ve kasasını doldurduktan sonra, geri çekilmezler. Bu kez evlatları ve torunları için biriktirmeye, yığmaya çalışırlar. Para ve mülkiyet çokluğu onlar için dünyada “müstağni” olmanın insana bahşettiği bütün mevki ve mertebelere ulaşma hedefine kavuşmak demektir. Eksiği olmayan insan olma arzusu, eksiği olana ve yokluk çekene karşı tanrılık taslama hevesinin bir sonucudur. Oysa insan hem nisyan hem de nakisalarla maluldür. Bu fani âlemde insan insanla tamamlanır ve insan insanla sınanır. Onda olmayan sende vardır. Sende olmayan onda mevcuttur. Yarın için elinde tuttuğun, bugün ihtiyacı olan kişinin hakkıdır. Fazla para, fazla mal mülk, fazla kilo gibidir. İkisini de kendinden uzaklaştırmalıdır insan. Fazla kilo sporla, sağlıklı beslenme ve diyetle atılır; fazla para ve mülkiyet ise infakla, tasaddukla ve paylaşmakla normal düzeye çekilir. Fazla eşya insanı boğar, fazla para insanın niyetini bozar. Saate bakmayı unutturur. Bir de bakarsınız ki akşam olmuş!