Bize “daha dün gibi” geliyor ama, aradan “7 yıl” geçmiş... DSP Genel Başkanı Masum Türker, dün bir “mesaj” yayınlayıp da, 5 Kasım’ın, yani “bugün”ün “Ecevit’in vefatının 7. yılı” olduğunu hatırlatmasaydı, ben de hatırlamayacaktım...
Masum Türker, Ecevit için yayınladığı mesajda demiş ki;
“Ecevit; siyaseti nezaketle bütünleştiren, inançlara saygılı laikliği ve çağdaşlığı kendine rehber edinmiş, Türkiye için olduğu kadar dünya için de ışık tutan bir liderdir...
Ecevit’in dürüstlüğü, ulusalcılığı ve insana verdiği değer yol gösterici unsurlardır...
Ecevit, ülkemizi içeriden ve dışarıdan bölmek isteyenlere, Atatürk’ün ilkelerini aşındırmaya çalışanlara, inanç sömürüsüne karşı gösterdiği direnişle de tarihe geçmiş, kimseye boyun eğmemiştir. Ecevit, demokrasiye olan inancı, darbelere karşı yürüttüğü mücadele ve halkla kavga etmeyen, halkın istekleri için halktan güç alarak hareket eden bir siyasetçiydi.
İlkeli, tavizsiz, dürüst, kibar, uzlaşmacı, insancıl, dik duran, cesur, dışarıdan emir almayan halk adamı Ecevit, hiçbir zaman unutulmayacaktır.”
Mı acaba?..
GÜNEŞ MOTEL ENTRİKASI!
Masum Türker’in iddia ettiği gibi, Ecevit; gerçekten “kimseye boyun eğmeyen” bir lider midir?.. “Demokrasi”ye gerçekten inanmış mıdır?.. “Halk” ile gerçekten “kavga” etmemiş midir?.. “Darbe”lere karşı gerçekten mücadele etmiş midir?..
En önemlisi de;
İddia edildiği ve sanıldığı gibi, “kibar, uzlaşmacı” ve “dürüst” müdür?..
Biliyorsunuz;
Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya öldükten sonra “Hakkımızı helâl etmiyoruz” demiştik de, başımıza gelmeyen kalmamıştı... Onun için, Ecevit’in ardından da “Hakkımızı helâl etmiyoruz” filan demeyeceğim... Ama, sizlere “4 Ecevit portresi” sunmak istiyorum... Bu “portre”lere bakın ve Ecevit’le ilgili hükmü kendiniz verin...
Bilenler bilir; “dürüst” denilen Ecevit’i “orkestra şefi”ne benzetirlerdi..
“Orkestra şefleri” de malûm;
“Çalmazlar” ama “çaldırırlar!”
Nedendir bilmem;
Ecevit’e de “orkestra şefi” derlerdi!..
Masum Türker, onun “dürüst” olduğunu söyleyince, “orkestra şefliği” geldi aklıma... Sadece “orkestra şefliği” değil, bir de “Güneş Motel Olayı”nı hatırladım...
“Güneş Motel Olayı”nı bilir misiniz?..
Özetle aktarayım:
CHP, Haziran 1977’de yapılan erken genel seçimlerde birinci parti olmasına rağmen hükümet kuramayınca Demirel, 2. Milliyetçi Cephe Hükümeti’ni kurdu.
11 Aralık’taki mahalli seçimleri yine CHP kazandı... Ardından gelen istifalar, hükümeti Meclis’te azınlığa düşürdü. CHP, AP’den istifa edenlerle temaslara başladı. Bu görüşmelerin en meşhuru, dönemin CHP’li İstanbul Belediye Başkanı Aytekin Kotil’in organizasyonunda, Belediye’ye ait Güneş Motelleri’nde yapıldı. Ecevit 11 bağımsız milletvekiline, kuracağı hükümete destek karşılığında bakanlık önerdi, 10’u kabul etti. CHP’nin gensorusu ile 31 Aralık’ta Demirel hükümeti devrildi.
Ardından Ecevit kabinesi güvenoyu aldı.
BU ECEVİT Mİ DÜRÜST?
Söyleyin Allah aşkına;
Bu Ecevit mi “dürüst”tür?..
Ya hu, ne çabuk unuttuk;
1977 yılı Aralık ayında, bu ülkenin siyasî lügatine “Güneş Motel olayı”nı sokan Ecevit değil mi?.. O motelde, “mebus pazarlıkları” yapan ve Türk siyasetine “milletvekili transferi” gibi bir “entrika”yı sokan Ecevit değil mi?..
Adalet Partisi’nden 11 milletvekiline “bakanlık rüşveti” verip; “entrika” ve “desise”lerle 2 Ocak 1978’de hükümet kuran Ecevit değil mi?.
Neymiş, Ecevit “çalmamış, çırpmamış!”
Orası tartışılır!..
Ama, ortada tartışılamaz bir gerçek var:
“Orkestra şefleri çalmaz, çaldırırlar!”
Ecevit’in “orkestra şefliği” yaptığı ve “rüşvet” olarak da “bakanlık koltuğu” verip, hükümet kurduğu bakanlardan ikisi, daha sonra “yolsuzluk sanığı” olarak Yüce Divan’a gidip de “mahkûm” olmadılar mı?..
Hadi, diyelim ki;
“Hafıza-i beşer, nisyan ile malûldür” ve insanlar 1977-1978’de yaşanan bu “mebus pazarlıkları”nı, “siyasî rüşvet”leri ve Güneş Motel’de dönen “Bizans entrikaları”nı unutmuşlardır!..
Peki, Ecevit’in “Başbakan” veya “Başbakan Yardımcısı” olarak başında veya içinde bulunduğu hükümetler döneminde yaşanan “yolsuzluk”lara ne diyeceğiz?..
Neymiş, Ecevit “dürüst”müş!..
“Çalmamış, çırpmamış!”
İyi de, babam;
Mesut Yılmaz’dan Cumhur Ersümer’e, Hüsamettin Özkan’dan Recep Önal’a, Güneş Taner’den Yaşar Topçu ve Zeki Çakan’a kadar, “yolsuzluk sanığı” olarak Yüce Divan’da yargılanan bu “bakan” beyler, “Ecevit’in bakanları” değil miydi?!?
Söyleyin Allah aşkına;
Bunlar, “Ecevit’in bakanları” değil miydi?..
Bu “yolsuzluk”lar, bu “hırsızlık”lar, bu “hortumlama”lar yapılırken; Ecevit “Başbakan” değil miydi?..
“Siyasî entrikalar”ın mucidi ve “yolsuzluk”ların orkestra şefi olan bir adama, kalkıp da, hâlâ “dürüst, çalmamış, çırpmamış” demiyorlar mı; inanın, hafakanlar basıyor beni!..
CLINTON KARŞISINDA EZİK
Gelelim, Ecevit’in “kimseye boyun eğmeyen lider” olduğu meselesine...
Eylül 1999 tarihli gazeteler, “Ecevit’in ABD ziyareti”ni şöyle yazmıştı:
“Başbakan Bülent Ecevit’in büyük ümitlerle gittiği ABD ziyaretinde Bill Clinton’la yaptığı görüşme onur kırıcı bir tablonun yaşanmasına sebep oldu.
Âdeta dilenmek için ABD’ye giden ve yaptığı görüşmelerde nasihattan başka bir şey koparamayan Ecevit’in; ABD Başkanı’nın yanında tıpkı bir öğrenci gibi, el pençe divan durması, güçlü ülke iddiasında olan Türkiye’nin itibarını bir kez daha zedeledi.
Oval Ofis’te gerçekleşen görüşmede, Bill Clinton oldukça rahat bir şekilde koltuğun üzerine bir öğretmen edasıyla otururken, Ecevit ise ilkokul çocuğunu andırır gibi bir pozisyonda durdu.
Düğmeleri ilikli ve iki eli önde birleşmiş şekilde hocasından ders alan tembel ve beceriksiz bir öğrencyi andıran Ecevit’in neden olduğu tablo, Türkiye halkını derinden sarstı.”
Fotoğraf ortada... Bu mu “kimseye boyun eğmeyen lider?”
Kimi kandırıyorsunuz Masum Bey?..
HANGİ İNANÇLARA SAYGILI?
Masum Bey diyor ki;
“Ecevit halkla kavga etmeyen, halkın istekleri için, halktan güç alarak hareket eden, darbelere karşı mücadele eden, dışarıdan emir almayan bir halk adamıydı.”
Mı acaba?..
Bunların, ne kadar “lâf ola, beri gele” olduğunu anlamak için, gelin; “28 Şubat Darbesi’nin zirvede olduğu yıllara”, özellikle de 2 Mayıs 1999’a gidelim.
Malûm, o gün Meclis’te “yemin töreni” vardı ve “milletin oyları” ile “FP’den milletvekili” seçilen Merve Kavakçı, yemin etmek üzere Genel Kurul salonuna gelmişti...
DSP’liler, bir yandan alkışlıyorlar, bir yandan da hep bir ağızdan höykürüyorlardı;
“Dışarı!.. Dışarı!..”
İşte tam bu esnada; dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, eline tutuşturulan bir kâğıdı cebinden çıkarıp, “yüzünün bütün karalığı” ile, “içindeki bütün kin, öfke ve nefreti” adeta kusarak, diyordu ki;
“Burası hiç kimsenin özel yaşam mekânı değildir... Burası, devletin en yüce kurumudur... Burada görev yapanlar, devletin kurallarına, geleneklerine uymak zorundadırlar... Burası, devlete meydan okunacak yer değildir... Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz!..”
İşte ben, Ecevit’in “içinin katran karası”nı yüzüne yansıtan bu “despot” tavrı üzerine o günlerde demiştim ki;
“Bu fotoğraftaki yüzün altında; kin vardır, öfke vardır, sevgisizlik vardır, tahammülsüzlük vardır, korku vardır, panik vardır!..
Her şey var bu fotoğrafın altında;
Yüze vuran iç karalığı var, bencillik var, milletin tercihine kızgınlık var!..
Ceberrut Devlet özlemi var bu yüzde..
1940’lı yıllara hasret var...
Bir tek millet yok!..
Bu adam;
Bir metrekarelik bez parçasına tahammül edemediği halde, hâlâ inanca saygılı lâiklikten dem vuran adamdır!..
Bu adam;
Eğer çocuğu olsaydı, kızı yaşında olacak bir hanıma haddini bildirin diyecek kadar kabalaşan bir adamdır.”
Söyleyin Masum Bey; bu Ecevit midir “halk adamı” dediğiniz?.. Bu Ecevit midir “inançlara saygılı” olan?.. Bu Ecevit midir “kibar” olan?..
YERİNDEN KALKAMADIĞI GÜN!
Benim gözümdeki “Dördüncü Ecevit portresi” de; “hastane merdivenlerine oturup da, yerinden kalkamayan Ecevit” portresidir...
28 Haziran 2001’de Başkent Hastanesi’ne gidip, 3 saat süren kontrollerin ardından, saat 19.30 civarında hastane merdivenlerine “oturup da, kalkamayışını”, ama buna rağmen “Herhangi bir sorunum yok” deyişini hiç unutamam...
Hadi, diyelim ki;
O da bir “insan”dır ve her insan gibi “sağlık sorunu” yaşamış ve “oturduğu yerden kalkamayan Başbakan” olarak tarihe geçmiştir...
Bunları anlayışla karşılarım ama hiç kimse bana, Ecevit’in; “kimseye boyun eğmeyen bir halk adamı” olduğunu yutturmaya kalkmasın!..
Çünkü, benim gözümdeki Ecevit;
“gavur karşısında süt dökmüş kedi gibi elpençe divan duran, Müslüman bir hanım karşısında ise yırtıcı aslan kesilen bir liderdir!”
“Orkestra şefliği” ve
“Güneş Motel” de cabası!..
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hacı Bayram Veli Hazretleri’nin evine duyarlılık
Öncelikle, Altındağ Belediye Başkanı Sayın Veysel Tiryaki’nin “duyarlılığına” teşekkür ediyorum... Dün, bana gönderdiği “mail”de demiş ki;
“31 Ekim 2013 tarihli Yeni Akit Gazetesi’nde yayınlanan yazınızı okudum. Görüşlerinizde haklısınız. Hacı Bayram Veli Hazretleri’nin evinin de bulunduğu Solfasol Mahallesi’nde çok yakında hızlı bir değişim yaşanacaktır. Altındağ Belediye Meclisi’nin 02.08.2013 gün, 381 sayılı kararı ile Solfasol İmar Planı hazırlanmıştır. Planda, Hacı Bayram Veli Hazretleri’nin evi ve çevresi özel proje alanı olarak ayrılmıştır. Bu alanda kentsel tasarım projesi yürütülecektir. Altındağ’ın diğer mahallelerinde olduğu gibi en kısa sürede Hacı Bayram Veli Hazretleri’nin doğduğu evi ve köyü de kapsayan bir düzenleme çalışması yapılacak ve o bölge hak ettiği değere kavuşacaktır. İlginiz için teşekkür eder, saygılar sunarım.”
Ben de sayın Tiryaki’ye teşekkür ediyor, çalışmaların bir an önce başlamasını dört gözle bekliyorum.
5 gün yokum
Bugün, Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan’la,
5 gün sürecek bir
seyahate çıkıyorum...
Bu sürede yazı
yazamayacağım...
İnşaallah dönüşte
görüşürüz.
yeniakit