Aklınız kadar iman edecek, aklınız kadar amel işleyeceksiniz. Akıl elbette tek başına hakikatin kaynağı ya da ölçüsü değildir. Ama ve illa önce akıl. Aklınızı doğru kullanmak istiyorsanız, önce Yaratanın yaratılana vahyettiği yaşama biçimi olan kitaba bakın, sonra onu Allah’ın rızası istikametinde anlamak için Resulün siretine ve sünnetine bakın. Ve sonra istişare ve şûra yapın. Bilenlere danışın, aileniz ve arkadaşlarınızla konuşun.
Ardından tarihe bakın. Sonra bir gelecek hayaliniz olsun.
Sonra adaylara bakın. Önce ehliyet ve liyakatlarına, sonra ait oldukları partiye bakın. Sonra kadrolarına, projelerine bakın. Sonra sözlerine bakın, üslublarına bakın. Onun dostlarına, çevrelerine bakın. Hani derler ya, “Bana dostunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim”. Kim seçilirse bundan kim mutlu olur, kim üzülür ona bakın.
Her insanın korkuları ve umutları vardır. Bir de o açıdan değerlendirin.
Şu seçim sürecindeki hal ve gidişlerine, ahvallerine, adablarına bakın. Sonra vicdanınızın sesini dinleyin.. Vicdan ilk adres de değil. Şeytan sizi vicdanla da aldatmasın. Ona göre karar verin.
Sakın ola kafanızı kiraya vermeyin, “Bana güven gerisini düşünme sen” diyenlerin sözlerine itibar etmeyin. “Sen benim dediğimi yap, varsa günahı benim boynuma” diyenlere inanmayın.
Temel ölçü şu: Ya iyilerden en iyisini ya da kötülerden en az kötü olanı. Oy kullanmamak, en kötüsüne razı olmak demektir.
Kime oy verirseniz verin, yarın vekaletteki kastınız dışında bir işlem yaparsa, rüşvet, torpil, suiistimal yapıldığından emin olursanız, bunu yapan babanız da olsa sesinizi yükseltin. Böyle yapın ki, kendinizi kurtarasınız, böyle yapın ki, memleket kurtulsun. Hatta böyle yapın ki, bu yanlışı yapan kişi sonunda gidip cehenneme odun olmasın.
Sözüm herkese.
Biz sadece “kendimize Müslüman” değiliz. Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmetiyiz. Seçimi “geçim derdi” yapmayın. Ucuz vaadlere kanmayın. Meta üzerinden siyaset yapanlara itibar etmeyin. Yaldızlı sözlere, sloganlara kanmayın. “Feraset” sahibi olalım da “Allah’ın nuru” ile bakalım. Allah bize “Hakkı hak batılı batıl göstersin, Hak’da toplanmamızı nasib etsin”. İnsanlara ne yapacaklarını söylemek yerine karar verirken nelere dikkat etmeleri gerektiğini söyleyelim. Misyonerlik yapmayalım. Tebliğ yapalım!
Yarın seçim bitecek, komşularımızın yüzüne bakacak yüzümüz olsun. Siyaset, bizim geleneğimizde kavga sebebi değil, maslahat yani “sulh etme” sanatıdır. Bir yandan aklımızla vicdanımızı barıştıracağız, bir yandan insanı insanla barıştıracağız, bir yandan da insanı tabiatla, fıtratla barıştıracağız. Sonuçta bu 3 barış bizi Allah’la barışa götürecek.
Taife giden Peygamber gibi olacağız. Merhametimiz gazabımızdan, sevgimiz nefretimizden büyük olacak. “gönül kazanmak” üzere bir dil kullanacağız. “Güzel söz ve hikmet”le anlatacağız anlatmamız gereken ne varsa. “Güzel örnek” olacağız, “El emin” olacağız.
Bir de işin “La ilahe” boyutu var. “Def-i mazarrat, celbi menafiden evladır.” 7-8 Hasan Paşa mantığı ile hareket edecek olursak, ABD, İngiltere, AB, İsrail’in derin güçleri ne diyorsa tersini yapın, hakikate daha yakın olursunuz. Mesela trollerin üslubunun tersini yapın, yine aynı sonuca ulaşırsınız. Vay o trolleri çoğaltanlar, onları örgütleyen ve besleyenlerin haline! Onlar da onlar gibidir. Bizim hicvimizde bile edep olmalı. Latife “Latif” olmalı. Sonunda muhatabını “Lutuf”a erdirmeli ki, netice “İhsan” olsun ve biz “Muhsin” olalım. “Allah’ın ikramı”na, rahmet ve bereketine hak kazanalım!
Siyaset de bizim için rahmet ve bereket vesilesi olmalı. İkrama ve ihsana ulaşmalıyız bu yolun sonunda. Ve demeliyiz ki, “bütün insanlığın hayrına olmayan bir çözüm teklifi, bizim teklifimiz olmayacaktır.”
Evet, biz “Alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmetiyiz”. Bir topluluğa olan öfkemiz bile, bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemeli.
İşi ehline vereceğimizi söylememiz gerek bizim dışımızdakilere. Ehliyet ve liyakatın bizim nezdimizde imandan önce geldiğini söylemeliyiz. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı duracağımızı söylemeliyiz. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. Öyle ya, Allah buyurdu: “Bir kavme olan düşmanlığınız sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmesin.”
İnsanları, doğdukları ana babaya, doğdukları toprağa, derilerinin rengine ve cinsiyetlerine göre kategorize etmeyeceğiz. Bunlar Allah’ın iradesi ile olan şeylerdir. Bundan dolayı geri ya da üstün olamazlar.
Bizim işlerimiz İttihat, İttifak ve İtilaf temelinde gerçekleşecektir. Din temelinde ittihad, erdem temelinde ve adalet temelinde mazlumiyete dayalı ittifak ve değer üreten herkes barış temelinde, hürriyet temelinde nimet ve külfet dengesine dayalı itilaf!
Ben bu yaşıma kadar, böyle pembe romanların kapağı gibi kalp işareti, aşk ve sevda sözü edilip, böylesine sert, tehditkar sözlerin kullanıldığı öfkeli bir seçim kampanyası görmedim. Hani “güzel söz ve hikmetle yanlış fiili sahibini Hakka çağıracaktık! Öte yandan; çağırsan da bir çağırmasan da. Biz yine davet görevimizi yapalım da, birilerinin gözleri var görmüyor, kulakları var duymuyor, kalpleri var hissetmiyor. Öte yandan; Hz. Yunus’un başına gelenleri bir okuyun derim.
Kim kazanırsa kazansın siyaset, arkasından mediayı ve STK’ları da sürükleyerek kaybetti. Oysa siyaset “Sulhetme” sanatı olması gerekir ama, batılı tescil, muhatabını kurtuluşa davet değil, adeta itibar cellatlığına döndü. Bu kadar dürüstlükten söz edip, soru çalan bir tezgâhla nasıl dürüst olunur ki. Siyasiler böyle davranırsa sokaktaki insan ne yapmaz ki!
Size Siyasetname, Emanname, Fütüvvetname, Pendname okuyun diyeceğim ama zaman kalmadı. Ama siz yine de bunları okuyun. Bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olmayın. Sonra pişman olursunuz. Mutlaka ve en önce de, şu iman ettik dediğiniz kitabı. Bakın bakalım içinde ne yazıyor! Çünkü hayat devam ediyor ve biz her gün farklı bir seçimle imtihan ediliyoruz. Selâm ve dua ile.