Oray Eğin/Akşam
Dün, haber turk.com'da Taksim Meydanı'ndaki bir büfenin kapısında duran buzdolabının yanına sıkıştırılan bir gencin meydan dayağı yediği görüntüleri izledim. Bir güvenlik kamerasına yansıyan görüntülerde dayak yiyen gencin kim olduğunu çıkartamıyoruz, neden dayak yediğine de dair bir fikrimiz yok ama kimi ipuçları var.
Bir kere dayak atanların görüntülerinden ve kılık kıyafetlerinden bunun gençlerarası bir hesaplaşma olduğu aşikâr. Güvenlik kamerası yanıltmıyorsa eğer güpegündüz dayak yiyor bu genç.
Ama ne zaman olursa olsun Taksim Meydanı'nın o noktası her zaman işlek ve yoğun. 24 saatin hiçbir anında boş kalmıyor. Tam heykelin karşısı, The Marmara Otel'e gelmeden önceki adada insan geçmediği olur mu?
Her neyse...
Bu çocuğu yere yatırıyorlar, evire çevire dövüyorlar. Bir büfenin önünde. İçeriden çalışanlar çıkıyor, saldıranları uzaklaştıracakları, çocuğu koruyacakları yerde dondurma dolabını tutuyorlar ki zarar gelmesin.
Ne acı bir şey bu esnaf mantığı. Önünde bir insanı öldürüyorlar, onun için kıymetli olansa dondurmalar. Malına zarar gelmesin de, başkasına ne olursa olsun.
Bu buzdolabını sadece bir kere mi koruduklarını zannediyorsunuz? Çocuk yerlerde kıvranıyor, tam yardım elinin uzatılması için fırsat, bu büfeciler hâlâ dolabın yanında. Bu sırada da başkaları geliyor, çocuğa yaklaşıyor ve bir kez daha dövüyorlar. Büfeciler hâlâ buzdolabının yanında.
Dehşete tanıklık ediyorlar ve hiçbir şey yapmıyorlar. Peki polis nerede? İstanbul'da polisin en yoğun dolaştığı bölge orası. Neden müdahale etmiyorlar, bilinmiyor. Birkaç metre ötedeki büfelerin önünde her dem bir polis arabası olur, koşmaları sadece beş-altı saniye sürer çocuğu kurtarmak için.
Dayak yiyen çocuk suçlu olabilir, her türlü yanlışı yapmış olabilir, hatalı davranmıştır belki, provoke etmiştir falan filan. Her ihtimal mümkün. Ama bu onun kentin en işlek meydanında dayak yemesini meşru kılmıyor. Bu hepimizin de tehlike altında olduğunun en net işareti işte. Bir gün Taksim'de dayak yiyebiliriz ve hiç kimse bizi kurtarmaz, orada ölebiliriz bile.
Biz bu ülkede polise bile güvenemeyeceksek kime güvenelim? Çetelere mi, özel güvenliğe mi, ağalara, kabadıyılara mı?
Bu şehri yönetenler İstanbul'u tıpkı "Gotham" gibi bir suç şehrine dönüştürdüler. Zaten sıklıkla oluyor ama göreceksiniz, çok yakında gözümüzün önünde adam vuracaklar ve herkes izleyecek. Silahlar atılacak, insanlar ölecek, en ufak tartışmada canlar gidecek.
Bunun adı terördür. Yaşadığımız şehirli bir terördür: Sokağa çıkmaktan korkuyorsak, her sokağa çıktığımızda soyulma veya dövülme tehlikesi yaşıyorsak İstanbul gerçekten güvensiz bir şehre dönüşmüş demektir.
İstanbul Emniyet Müdürü denen biri var? Ne işe yarar bu insan? Görevde olduğu süre boyunca herkesi germekten, valiyle beraber verdiği saçma kararlar yüzünden İstanbul'da sürekli kaosu tetiklemekten öte hangi icraatını sayabilirsiniz?
Daha mı güvenli oldu İstanbul? Daha mı yaşanır kıldılar bu şehri?
Aksine günden güne suç ve terör tırmanıyor Türk Gotham'ında ve bu iki kafadar hiçbir şey yapmıyorlar. Bu görüntüler onlara ibret olmalı. İkisinin de istifa mektubu olarak sayılmalı İçişleri Bakanlığı tarafından. Eğer bu ülke sahipsiz değilse.
Biz İstanbullular da bu ikisinden kurtulmayı talep etmeliyiz.
Çıkın gidin hayatımızdan, şehrimizden.
Bu ülkede bir İçişleri Bakanı varsa bu çocuğun hakkını arar ve İstanbul'da güvenliği sağlar.
Yoksa ordu acilen İstanbul'a müdahale etmelidir.