Askeri savcılığın açıklaması ve Genelkurmay Başkanlığı'nın basın bildirisi kimseyi tatmin etmedi.
Basın toplantısı düzenlemek yerine Ertuğrul Özkök'e telefon açmayı tercih eden Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un dünkü Hürriyet'te yer alan açıklamaları da tatminkâr bulunmadı.
Taraf gazetesinin ortaya attığı "irtica ile mücadele eylem planı" iddiası, ortalığı sallamaya devam ediyor.
Konunun layıkıyla araştırılacağına ve iddia doğrulandığı takdirde sorumluların mutlaka cezalandırılacağına dair verilen sözler, tereddüt ve şüpheyle karşılanıyor.
"En güvenilir kurum", kamuoyuna itimat telkin etmekte fena halde zorlanıyor.
Bunun sorumlusu kim?
"Türk Silahlı Kuvvetleri'ni hedef alan bazı çevreler" mi?
Yoksa, toplumun belli kesimlerini Türk Silahlı Kuvetleri adına hedef alan bazı "çalışma grupları" mı?
Tabii ki ikincisi.
28 Şubat "post modern darbesi", "Ayışığı" / "Sarıkız" komploları ve 27 Nisan Muhtırası ile resmen ve alenen hesaplaşmayan, ayrıca 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri için de özür dilemeyen Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "demokratik hukuk devletine bağlılığı" daima tartışma konusu olacaktır.
Bu korkunç miras, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin itibarını ve güvenilirliğini daima gölgeleyecektir.
"Taraf gazetsinin ortaya çıkardığı belge gerçekten Genelkurmay'a mı ait?" sorusu çok önemli; ama, "Türk Silahlı Kuvvetleri siyaset ve toplumsal hayata müdahale konusunda redd-i miras edecek mi, etmeyecek mi?" sorusu daha önemli.
Belgenin sahte olduğunu farzedelim"
Bu ortaya çıktığında "konu kapanmıştır, mesele bitmiştir" deyip geçecek miyiz?
Son günlerdeki tartışmaların bir kere daha ortaya koyduğu gibi, darbe mirası orduyu yıpratmıştır ve yıpratmaya devam etmektedir.
İlk maddesi "Redd-i Miras" olan bir ihya planına şiddetle ihtiyaç var.
Çünkü, bu kahpe dünyanın orta yerinde, askerlik mesleğine yüzde yüz konsantre olmuş güçlü bir orduya ihtiyaç var.
Ve askeri müdahale endişesi taşımadan işine-gücüne bakan güçlü bir siyasete, Meclis'e, hükümete"
Yeni Şafak