Son bir haftadır yollardaydım. 30 yıl öncelerde doktorasını yapmak üzere Londra’ya giden ve orada kalıp, müslümanların ihtiyaç duydukları sosyal hizmetler alanında koşturan ve Londra’daki Türkyar isimli öğrenci yurdunda da hizmetlerini sürdüren dostum Yüksel’le buluşmak üzere Samsun’a gittim.
Samsun’da birkaç saatlik bir tevekkuftan sonra, Yüksel’le birlikte Meclis İdare Âmiri İstanbul m.vekili Hasan Turan beyle buluşmak üzere, Giresun’un Pîraziz ilçesine ulaştık. Oradan da bazı dostlarla buluşmak üzere Giresun’a doğru yola çıktık. Önce, akşam namazı için Bulancak ilçesindeki büyük câmie, Sarayburnu Camiine uğradık.
Bu yoldan gidenlerin Sarayburnu Câmiini görmelerini tavsiye ederim.
İstanbul’daki Şehzade Camiinin kopyası denilebilecek bir mimari uslûb içinde ve o büyüklükte olan bu güzel mâbed’in ana giriş kapısı, Sivas-Divriği’deki ünlü Selçuklu Câmiinin portali/ana giriş kapısının kopyası. Câmiin ortasındaki fıskiye ve şadırvan ise Bursa Ulu Câmii içinde bulunan şadırvanın benzeri..
***
Namazdan sonra Giresun’da Vilâyet Meydanı’na yakın bir yerdeki kahvede, çeşitli siyasî eğilimlere dostlarla iki saate yakın ve daha çok iç siyaset konuları etrafında saatlerce süren seviyeli bir sohbeti ilgiyle seyrediyorum. Gece yarısına doğru ise, Giresun Kalesi’nin bulunduğu tepeye doğru tırmanıyoruz. Oradaki en dikkat çekici sahne, Karadeniz kıyılarındaki varlığına Sultan Fatih tarafından 1461’de son verilen Pontus Rûm Devletini, Osmanlı’nın son demlerinde diriltmeye çalışanlara karşı mücadelesiyle tanınan Topal Osman’ın en tepe noktada bulunan mezarı ve üzerine dikilen mermer kitâbe olsa gerek..
1883-1923 arasında yaşayan ‘Giresunlu Feridunzâde merhumOsman Efendi’nin özgeçmişi’ diye yazılan bu kitâbede, ‘1912 Balkan Savaşı’na gönüllü olarak katılıp, ayağından yaralandığı, sonra Birinci Dünya Savaşı’na yine gönüllü olarak katılıp ruslara karşı birçok kez savaştığı, özellikle Tirebolu’da Harşit Müdafaası’nda yararlıklarda bulunduğu, İstiklâl Savaşı’nda Ermenilerle mücadelede, Koçgiri İsyanı’nda, Pontus çetelerinin imhasında büyük hizmet gösterdiği, Yunanlıların Sakarya’ya gelmeleri üzerine dört taburluk bir alay teşkil ederek Yunanlıların Akdeniz’e atılmasına kadar bütün savaşlara iştirak ettiğine, üstün hizmetlerinden dolayı rütbesinin binbaşılıktan yarbaylığa yükseltildiğine‘ değiniliyor; amma, M. Kemal’in Muhafız Birliği Komutanlığı’nı üstlendiğine, M. Kemal’in ilk Meclis’teki en şiddetli muhaliflerinden olan Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey’i öldürülmesinin üzerine yıkılması üzerine, kendisine sahip çıkmayan M. Kemal’in ikamet ettiği Çankaya Köşkü’nü basmaya kalkıştığı gerekçesiyle o baskın sırasında öldürülen Topal Osman’ın o âkıbetine ve o mezara da çok sonraları gömülen başsız bedeninin defnedildiğine dair hiçbir bilgiye yer verilmemesi ilginçti. (Ki, Topal Osman’ın Köşk’e saldırması üzerine M. Kemal’in çarşaf giyip kadın kılığında köşkten kaçtığına dair bir iddiayı kitabında yazan İpek Çalışlar hakkında dâva açıldığını ve Çalışlar’ın beraat ettiğini de bu arada hatırlayalım.)
***
Ertesi gün yağmur, sis ve güneşin iç içe bulunduğu Trabzon, Of ve Uzungöl yolu üzerinden, 1825 metre yükseklikteki Parma Yaylası’na ulaşış. Orada, bizi, 45 yıllık kalem ve dâva arkadaşımız Sâdık Albayrak bekliyordu.
Sâdık’la 7 saat kadar sohbetten sonra akşam karanlığında geri dönüş.
Giresun ve Ordu’daki dostlarla bir gün daha geçirdikten sonra Samsun’a dönüş ve orada gönül dostlarımızın Çivril köyünde hazırladığı sütlek mısır ziyafetinde saatlerce sohbet. Ki, bu gezilerde gönül dostlarının dile getirdikleri konularının anlatılması bu sütunlara sığmaz.
Ve ertesi gün, çocukluğumun geçtiği Kavak ilçesine gidiş ve benim hayatımda özel bir yeri olan rahmetli dünya şampiyonu güreşçi Yaşar Doğu’nun Emirli köyünde, Haccdan dönenler için tertiplenen manevî ziyafetlere de katılıp sonra otobüsle İstanbul’a yola çıkış…