"Ortadoğu'daki Serseri Mayın: Pakistan" / Immanuel Wallerstein

Herkesin dikkati yanlış yere yönelmiş durumda. Çoğu analist, gazeteci ve siyasi lider, kimi yönetimlerin Ortadoğu’da gerçekten denge bozacak şeyler yaparak geniş bölgesel tahribat yaratmasından kaygılanıyor.

Herkesin dikkati yanlış yere yönelmiş durumda. Çoğu analist, gazeteci ve siyasi lider, kimi yönetimlerin Ortadoğu"da gerçekten denge bozacak şeyler yaparak geniş bölgesel tahribat yaratmasından kaygılanıyor. Standart sanıklar -ki, kişinin politik algılamasına göre değişir- Irak, İran, İsrail ve Birleşik Devletler"dir. Fakat aslında, bu ülkelerin hiçbiri, değişik sebeplerden dolayı şimdi veya yakın gelecekte savaşı genelleştirecek bir senaryoyu teşvik etmeye eğilimli değildir. Irak, içsavaşa ve ABD varlığını sonlandırma çabalarına, tehlikeli bir adım atamayacak kadar saplanmış durumdadır. İran oldukça istikrarlı bir rejime sahip ve sadece hareketlerinin Birleşik Devletler tarafından kısıtlanamayacağından emin olmaya çalışmaktadır. İsrail İran"la ilgili uflayıp puflamaktadır fakat Lübnan fiyaskosundan sonra bir çatışma çıkartacak durumda değildir. ABD ise Ortadoğu yaralarını sarmaktadır ve kendi çıkarlarına halihazırda vermiş olduğu zararı en aza indirgemeye çalışmaktadır.

Ortadoğu"daki serseri mayın ise Pakistan"dır. Tarihini bir düşünelim. İngiliz Hindistan"ında, buradan Müslüman ağırlıklı bir bölge elde ederek bağımsız bir devlet olarak tanınma savaşındaki oldukça seküler ve oldukça "modern" bir politik hareket vardı. Hindistan ve Pakistan 1948"de bağımsızlıklarını kazandıktan hemen sonra, birbirleriyle savaşıp birbirlerine ağır kayıplar verdirdiler ve ağır bir nüfus mübadelesine giriştiler. Özellikle sınır bölgesi Keşmir"in yürürlükteki taksiminden beridir ki, iki taraf da taksimin meşruiyetini tanımamıştır; iki devlet arasında süregelen bir gerilim yaşanmaktadır.

Bundan sonra, yarım yüzyıldan fazladır çeşitli önemli değişimler olmuştur. Coğrafi bir canavar olan Pakistan ikiye bölünmüş durumdadır. Doğu yarısının (Hindistan"ın desteğiyle) bağımsız Bangladeş devleti haline gelmesiyle coğrafi olarak bölünmüştür. Hindistan ve Pakistan arasında daha birçok savaş yaşanmıştır (Çin ve Hindistan arasında da sınır savaşı olmuştur). Soğuk Savaş boyunca Hindistan, Sovyetleri Birliği ile oldukça dostane ilişkilerini de sürdürerek Bağlantısızlar Hareketi"nin lideri olmuştur. Sonuç olarak, özellikle iki ülke Hindistan"ın dış politikasından dertlidir: Birleşik Devletler ve Çin. Bu yüzden her ikisi de Pakistan ile yakın ilişki içindedir.

Ne Hindistan ne de Pakistan Nükleer Silahların Çoğalmasını Önleme Antlaşması"nı (Nuclear Non-Proliferation Treaty) imzalamıştır. Her ikisi de nükleer silah geliştirmiştir. Hindistan"ın 1948"den beri düzensiz ve karmaşık bir iç siyasi tarihi olmuştur. Fakat görünüşteki dağılma potansiyeline rağmen temelde politik istikrarını korumuştur. Öncelikle, Hindistan ordunun müdahale edeceğine dair hiçbir işaret bulunmayan çok fazla hükümet değişimi yaşamıştır. Pakistan"ın öyküsü ise büsbütün farklıdır. Birçok kere rejim değişikliği yaşanmıştır ve ordu bunların çoğundan sorumludur. Şu anki rejim de bir askeri darbe sonucunda ortaya çıkmıştır.

Din, bu iki ülkede farklı roller oynamıştır. Hindistan"da Hindu fundamentalizmi çok güçlü ve şiddete eğilimli olagelmiştir fakat en nihayetinde kendisini bir siyasi parti yoluyla ifade etmiştir. Bu, iktidardayken ya da değilken, çoğunlukla parlamenter kurallarla oynayan Birleşik Hindistan Partisi"dir (Bharatiya Janata).

Hindistan"da oylarıyla önem kazanan çok büyük bir Müslüman nüfus da bulunmaktadır. Pakistan"da İslami fundamentalistler bir çırpıda çok yol almıştır. Elbette ki iktidara gelen ve gelemeyen partiler kurmuşlardır fakat çoğunlukla (en azından başlangıçta) Keşmir"de aktif olan gerilla hareketleri de yaratmışlardır. Dahası, bir zamanlar tamamen seküler olan silahlı kuvvetlere ve özellikle istihbarat operasyonlarına sızmışlar ve sözüm ona Kuzeybatı sınırında fiili otonom rejimler kurmuşlardır.

Pakistanlı hükümetler varlıklarını sürdürebilmek için mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Aynı anda iki tarafı tatmin etmeleri gerekmiştir: bir yanda "modernleşmeci" (yani batılılaşmacı) sınıf ( profesyoneller, işadamları, akademisyenler) diğer yanda çok daha "popüler" olan İslamcı gruplar. Bu kolay oynanabilecek bir oyun değildir. Anahtar tekniklerinden biri Birleşik Devletler ile muğlak fakat yakın bir ilişki geliştirmektir. Burada amaç, ABD"den mümkün olan en fazla finansal ve politik-askeri desteği alırken buna karşılık en azını vermektir.

Usame Bin Ladin"in en baştaki amaçlarından biri bu muğlaklık oyunuyla cesaretleri kırmaktır. Ladin, 11 Eylül saldırılarıyla, Birleşik Devletler"in Pakistan"a daha emin bir müttefik olması için baskı yapacağını ummuştur; (Bush rejiminin küt jeopolitik kıvraklık eksikliğine bağlı olarak) bunu bir dereceye kadar da başarmıştır. Bu, Pakistan"a karşı açık bir tepki doğurmuştur. Ordunun kuzeybatı eyaletlerine "düzen" getirme (ve böylelikle Usame Bin Ladin"i yakalama) teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlanmıştır ve ordu şimdi geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu esnada Hindistan, Birleşik Devletler"i artan nükleer gelişmelerini meşrulaştırmakta başarılı biçimde kullanmıştır ve Birleşik Devletler aynı şeyi, gelişen ABD-Hindistan ilişkileriyle ilgili planları akamete uğratmasından korktuğundan dolayı Pakistan için yapmayı reddetmiştir. Böylelikle Pakistan bu boşluğu doldurmak için yüzünü diğer eski müttefiki Çin"e dönmüştür

Yine de Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref artan bir politik başarısızlık içerisindedir. Ordusu Afganistan"daki (1990"larda başlıca destekleyicisi olduğu) Taliban"a olan desteğini gizlice yenilemekteyken Birleşik Devletler bundan artan bir rahatsızlık duymaktadır. Eğer Müşerref sendelerse, Pakistan"ın bir sonraki yönetimi gerçekten Birleşik Devletler"e tamamen düşman ve İslamcı nitelikte olabilir ve hatta bu kez Pakistan, Usame Bin Ladin"in dokunulmazlıkla ikamet ettiği askeri olarak güçlü nükleer silahlı bir ülke olabilir.

Peki sonra?

15 Eylül 2006

[ http://www.binghamton.edu/fbc/commentr.htm adresinden Açalya Temel tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Acar Medya Nifak Çetesini İfşa Etti (VİDEO)
Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine