Cumartesi günkü yazımda “ortak akıl” derken neyi kast ettiğim soruldu.
AK Parti’nin kuruluşu nasıl kadro işi idiyse, ilkeleri ve programı nasıl enine boyuna istişare edilerek ve icabında çatır çatır tartışılarak belirlenmiş idiyse, o ilkeler ve program doğrultusundaki tatbikatı teminat altına almanın da kadro işi olduğunu; parti yahut hükümet kararlarının da parti yahut hükümet kurmaylarınca enine boyuna istişare edilerek, icabında çatır çatır tartışılarak alınmasını; parti yahut iktidarın saygınlığına gölge düşüren / düşürebilecek olan meselelerin de aynı şekilde istişare edilerek veya tartışılarak çözülmesini; bu süreçte kurmayların birbirine ve dahî lidere fikren meydan okumaları gerektiğinde bunu özgürce yapabilmelerini; neticede ağır basan görüşe veya ağırlıklı görüşlerin ortalamasına göre hareket edilmesini kast ediyorum. (Müştereken çizilen çerçeveler dahilindeki muamelelerde, rutin faaliyetlerde adım başı istişare edilmesini kast etmiyorum.)
Her şeyden evvel, doğru bildiklerini ısrarla söyleyen ehliyet ve liyakat sahibi güçlü şahsiyetlerin oluşturduğu bir kurmay kadrosunu kast ediyorum.
İstişare masasında bu kadronun bütün üyelerinin eşit -liderin ‘eşitler arasında birinci’- olmasını; fikir, tavsiye, telkin veya itirazlarından dolayı kimsenin hain ilan edilmemesini kast ediyorum.
***
“Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar” (‘Hakikat şimşeği fikirlerin çatışmasından doğar’ yahut ‘Hakikat şimşeği fikirlerin çatışmasıyla çakar’) sözünün hikmetini kast ediyorum.
Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti’nin kurulduğu 14 Ağustos 2001’de aynen şöyle demişti:
“Bugün Türk siyaset hayatına lider oligarşisinin çöktüğü gün olarak, tekelci bir anlayışa dayanan liderlik anlayışının yerine kolektif aklın temsilcisi olan bir anlayışın yerleştiği gün olarak geçecek.”
Benim cevabımı beğenmeyenler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, kolektif (ortak) akla ilişkin bu cümlesinin izahını isteyebilirler.